Kendi kendime söz vermiştim: "Türkiye Spor Yazarları Derneği'nin bu yönetimini yok say ve onlar hakkında artık bir şey yazma. Taa ki, bu yönetim değişene ve spor yazarlığını, TSYD'yi hakkı olan ağırlığı ile temsil edecek bir yönetim iş başına gelene kadar!.." Buna rağmen, öyle "olumsuz gelişmeler" oluyor ki, "bu sözümü tutamıyor", satır aralarında da olsa "bazı mesajlar vermek" zorunda kalıyordum!.. Ama "bu defa duyduklarım", öyle ya da böyle "satır aralarında geçiştirilemeyecek kadar" önemli!.. Ne önemlisi; tüyler ürpertici!.. TSYD Tesisleri'nde "bar ve meyhane açılmış!.." Duyduk duymadık demeyin!.. Atatürk büstünün yanında ışıklı "Andante Bar" levhası. Galiba ikaz üzerine sonradan kaldırılmış.. Giriş kapımızda; "Zevk-ü Sefa Meyhanesi." Etraftaki, bahçedeki bütün bilbordlarda "Meyhane ve Fatih Ürek!.." İstanbul'un, Levent Semti'nin orasında burasında "Zevk-ü Sefa Meyhanesi'nin" afişleri. TSYD'nin kapısında da kocaman bir "Fatih Ürek, Zevk-ü Sefa'da" afişi!.. Giderek "bu tesislerde TSYD adı gerilere düşüyor" ve karşımıza "ön plânda olarak Meyhane'nin adı çıkıyor!.." Bir süre sonra, "burası" çok iyi bilinmelidir ki, "bizim merkezimiz" olarak değil, "meyhanenin yeri" olarak tanınacak, bilinecek ve söylenecek!.. Ve. İlk gecede "Başkanımız Onur Belge, baş köşede. Fatih Ürek'i dinliyor, şakalaşıyor!.." Sabahın erken saatlerine kadar süren bu "büyük(!)" konserden ve "gürültüden" şikayetçi olan bazı semt sakinleri yüzünden polisler kapıya dayanmış. Deniyor ki; araya Başkanımız girmiş, olay kapanmış. Kısacası tam "paparazzili, voleli-teleli" programlara malzeme hazırlar hâle gelmiş, genel merkezimizin de bulunduğu mekanımız!.. "Bu mekanı bize zamanın büyükşehir belediye başkanı Bedrettin Dalan yaparken ve spor teşkilâtı yardım ederken" bilmem ki "bir sözleşme" yapılmamış mıydı? Bu sözleşmede "bazı önemli ve bu tip girişimleri öenleyen şartlar" yok muydu? Kaldı ki, "bu sözleşme ve şartlar olmasa bile", Türkiye Spor Yazarları Derneği'nin merkezinde ve tesislerinde "barların, meyhanelerin, Fartih Ürek'lerin işi ne?" Spor yazarlarının tesislerinde, bir sosyal lokalde "o fiyatların işi ne?" Buraya "yüzme okuluna kayıtlı minicik çocuklar, gençler geliyor!." Aileler, genç kızlar geliyor!.. "Sarhoşlarla iç içe!.." "O fiyatları ödediği için, herşeyi mübah görecek olan" müşterilerin ne zaman, ne yapacaklar ını kimler denetleyecek ve önleyebilecek? Bu kararları hangi kafalar verdi? Ayrıca; orası bir spor tesisi... Resmi spor tesisi... Spor tesisinde meyhane olur mu? Bizler, Derneğimizin genel merkezini "taraftarı olduğu bir kulübün akreditasyon bürosu hâline getirdiği için" ve de o kulübün başkanının spor yazarları için söylediklerine ve hatta "başkanımızı, yöneticilerimizi fırçalar" mahiyetteki tavırlarına tepki koymadığı için Onur Belge'yi eleştiriyorduk, meğer "o işler ne kadar masummuş!.." Bilmiyorum; "bu yönetime oy verip seçenler", bu yönetime karşı "aday çıkarmayan, çıkaramayan" bizler, gelişmelerden "en az onlar kadar sorumlu değil miyiz?" Koca derneğimiz, nereden nereye geldi, daha doğrusu getirildi? Yarın o barlarda, meyhanelerde "pek normaldir" silâhlar patlar, insanlar yaralanır ya da ölürse, ne olacak? Adı "Onur" olan bir başkanın, "Derneğimizin onuru" ile böylesine oynamaya ve onu hafife almaya hakkı var mı? TSYD'nin bunca yıllık üyesi olarak, Derneğimizin Disiplin Kurulu'na müracaatımdır: "Saygılarımla rica ediyorum; bu yönetim hakkında soruşturma açınız ve Dernek Tüzüğü'ne aykırı, sporculuğa taban tabana ters, spor yazarlığının onurunu ve gurunu yaralayan, yapılan sözleşmeleri pas pas eden bu falliyetlerinden dolayı, tüzüğümüzde yazılı olan disiplin hükümlerini uygulayınız!." Uygulayınız ki, "bundan sonra gelecek olan" yönetimler, "bu kararınızdan ders alsınlar" ve böylesine "tüyler ürpertici" emrivakiler yapmasınlar!.. "Orası", spor yazarlarının, gazetecilerin, dernek üyelerinin, dernek sosyal üyelerinin aileleri ve dostları ile beraber olabilecekleri bir lokaldir, o kadar!.. Barcıların ve meyhanecilerin mekânı değil!.. Bilmem ki, "bunu bile düşünemeyen" arkadaşlarımızın, TSYD Genel merkez yönetimlerinde işleri ne? İzmir'in hâli!.. "Küçük olsun, benim olsun" zihniyeti ve "birbirini yeme" yüzünden İzmir futbolunu bugünkü duruma düşürdüler!.. İşte Göztepe... İşte Altay... İşte Karşıyaka... İşte İzmirspor... Buca'yı ve Altınordu'yu hiç sormayın!.. Yıllardan beri "köy görünüyordu" ama ne yazık ki "kılavuzlar"; hem de bile bile "İzmir kulüplerini o köye götürdüler!.." Ne olacak? Bu kafa ile, bu insanlarla İzmir futbolu, "yarınlarda, bugünleri bile arayacak!." Şimdi İzmirli'nin tek ümidi, "Vestel Manisaspor'un Süper Lig'e çıkması!.." Hiç olmazsa 15 günde bir "45 dakikalık bir statta Galatasaray'ı, Fenerbahçe'yi, Beşiktaş'ı ve Trabzonspor'u seyredebilecekler!." Manisa'nın eski bir belediye başkanı "İzmir, Manisa'nın sayfiyesi" derdi!. Futbolda "bu söz gerçekleşti!." "Artık sayfiyede oturanlar", şehre gelerek Süper Lig maçlarını seyredecekler!.. Ne acı!.. Hagi ne yapsın? Elinde "geçen yılın dağılmış, moral olarak bitmiş" kadrosu. "Dünya çapında şöhretler" sözü veren başkan Özhan Canaydın, herhalde "geçici unutkanlık" gibi bir hastalığa yakalandığı için, Hagi'nin eline "sadece Tomas ve Song'u verebilmiş..." 100. Yılda "tribünleri dolduracak, tribünleri heyecanlandıracak" bir tanecik yıldız bile alamayan, orta sahadaki "büyük açık ortada iken", Galatasaray camiasını "uyuta uyuta", söz verdiği 10 numarayı transfer ayında hatırlayamayan ve "ocak ayında bile şüpheli hâle getiren" bir Başkan'ın ve yönetiminin "açıklarını kapamak için elinden geleni yapan" Hagi'yi eleştirmek yerine kutlamak gerekmiyor mu? Geçen yılın Galatasaray'ından bugünkü Galatasaray'ı oluşturabilmiş ve zirvede Fenerbahçe'yi zorluyor!. Elinde "forvete doğru dürüst top taşıyacak", oyunu okuyarak "beyin görevi yapacak" bir "yetenekli adamı olsa", kim bilir belki de Fenerbahçe ile "başabaş" bile olurdu!. "Avrupa Kupası Finalleri'ni seyredecek ve en iyisi alacağız" diyerek "ninnilere başlayan" ve Avrupa Kupası Finalleri'nden sonra da "Ortada doğru dürüst 10 numara kaldı mı ki, alalım... Hadi gösterin alalım" bahanesinin arkasına sığınan Canaydın ve "takımı emanet ettiği" genç "yedek üye", hâlâ Galatasaraylılara "ninni söylemekle meşguller!." Camiayı aldattıklarını sanıyorlar, ama aslında sadece ve sadece kendilerini aldatıyorlar!.. Kutlarım!.. Futbol Federasyonu, çok uzun yıllardan beri "vergi kaçakçılığı" yolunu açan "futbolcularla yapılan özel sözleşmeler" konusunda "nihayet" doğru bir karar aldı ve "Bunlar, sadece FIFA için değil, benim için de geçerlidir" dedi!. "Futbolcuyla yapılan" ve Futbol Federasyonu'na verilen sözleşmelerde "çok düşük tutulan ücretler", noterde yapılan "özel mukavelelerde gerçek rakamları ile yer alıyordu!." Böylece, "gerçek rakamlar" ihtilâf hâlinde FIFA dosyasında bulunuyor, ama "bugüne kadar özel mukaveleleri tanımadığı için" Futbol Federasyonu "bu dosyalarla ve rakamlarla ilgilenmiyordu!." Dönüp de futbolculara ve kulüplere "Bu yaptığınız nedir, bu yolla vergi mi kaçırıyorsunuz" diye sormuyordu!.. Bu olaylar yıllardır ayyuka çıktığı halde, defterdarlıklar ve vergi daireleri de seyredip duruyorlardı!. Kutlarım, Levent Bıçakçı Federasyonu'nu!.. Büyük ve çok faydalı bir iş yaptılar; alkışlar!.. Eyyam!.. Vay... Vay... Vay... Türkiye spor sayfasında "hakem notları" haberini okumasam, öğrenemiyeceğim; zira öyle bir spor medyamız var ki; "spor" demeye de, "medya" demeye de bin şahit ister!. Hafta sonlarında "hakemleri kıyım kıyım kıyan" futbol-hakem programlarını seyretmediyseniz, çıra gibi yandınız; olanı biteni bile öğrenemeyeceksiniz!. Hoş, "o programları da seyrederseniz" yandınız ya; zira "bunlar" 5-6 kişinin "reyting - şöhret - para kapısı olsun" diye yapılıyorlar sanki!.. Lâfı uzatmayayım; Denizlispor - Galatasaray maçında yapılan "kural hatası", galiba "Mars'taki, bir maçta oldu!." Fenerbahçe - Rizespor arasındaki "çift sarı kartlı oyuncuyu sahadan çıkarmayan" Ali Aydın için kıyameti koparanlar, sayfalar yapanlar, acaba "Kuddusi Müftüoğlu ve yardımcısının el ele yaptıkları kural hatasına" neden seslerini sedalarını çıkarmadılar? "Kendi sahasında Rizespor ile berabere kalmak üzere iken" meydana gelen olay yüzünden çıkan büyük gürültü sonrasında maçın tekrarında "galip gelerek" şampiyonluk yolu açan Fenerbahçe'ye karşı, "acaba Denizlispor-Galatasaray maçı da tekrar edilir de, bu defa beraberlik yerine Galatasaray kazanırsa" diye mi korktular? Hele hele "kaide hatasının 'gol olmadığı için' takdir hatasına dönüştürülmesi" gafına sesini sedasını çıkarmayan medyaya ne demeli? Hatanın "kaide hatası olması için" işin sonunda "gol olması gerekir" şeklindeki bir hüküm kimin talimatında yazıyor? Ya, "bu hatayı yapan" iki hakeme de "yüksek not veren", hem de "Merkez Hakem Komitesi üyesi olan" gözlemci? Neredeler haftalardır "yeri göğü inleten" anlı - şanlı Merkez Hakem ve Gözlemci komiteleri? "Maç tekrar edilir ama hakeme maç tekrarına yol açan kaide hatasından dolayı hak ettiği ceza verilmez" den. "Ancak gol olursa kaide hatası olur" a geldik... Bakalım, daha neler göreceğiz?