"Büyük kulüp" başkan ve yöneticilerinin basına karşı tutumlarındaki pervasızlık, Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören'in "yıldırım" basın toplantısındaki şu sözleri ile tavana vurdu: "Dördüncü vazifemiz ise menfaatleri için kirlenmiş kalemlerini kullanan genel kurul üyesi yazarlardan kulübümüzü arındırmaktır." "..menfaatleri için kirlenmiş kalemlerini kullananlar??!!" Önce "başkanlığa geldiğinden beri" yaptığı işlerde ve attığı adımlarda adeta bir "ören" gibi değil, bir "dönen" gibi davranan Yıldırım Başkan'a "ortaya söylenmiş ve bu sebeple bütün Beşiktaşlı gazetecileri, spor yazarlarını töhmet altında bırakan ayıplı sözleri için" cevabımı vereyim: "Sözünüzü harfi harfine zatı âlinize iade ediyorum!. Lütfen haddinizi bilin!." Sonra geliyorum, kendi camiama ve kendi derneğime!.. Ne demektir bu söz; TSYD'nin saygıdeğer başkanı Onur Belge ve "kirlenmiş kalemler kimlerdir"; ey TSYD'min saygıdeğer yönetim kurulu üyeleri?. Söyleyin bana; "Ne demektir bu söz ve bunlar kimlerdir?." Yıldırım Demirören'den, Ergun Gürsoy'a, Aziz Yıldırım'dan Belçikalı Gerets'e kadar önüne gelen "gazetecilere, spor yazarlarına, spor ve futbol yorumcularına ağız dolusu hakaretler yağdırırlarken", kuzum Allah aşkına sizler ne yaparsınız?. "O koltuklarda otururken", bir gün bile "TSYD Tüzüğü'nü açıp", bu tüzüğün "size yüklediği sorumlulukların, görevlerin ne olduğuna" hiç mi bakmadınız?. Hiç mi yüzünüz kızarmıyor?. "Hiç mi, bu sorumlulukları, bu görevleri yerine getirmediğimize, getiremediğimize göre, bu koltuklarda oturmaya hakkımız var mı" diye bir vicdan muhasebesi yapmazsınız?. "Artık" çıkıp da "Efendim, biz bunları yapanları mektuplarla uyarıyoruz, zaman zaman bildiriler de yayınlıyoruz, ama medyamız bu bildirilere yer bile vermiyor, ne yapalım" mazeret ve bahanesinin ardına sığınmayın!.. "Bu mazeretin ardına sığınmak", sadece sizlerin değil, tüm spor yazarları camiasının "aczini ve hafifliğini ortaya koymak" demektir ki; bunu kabul etmemiz mümkün değil!. Madde bir: "Eylem ortaya koyacaksınız, eylem!." Artık "Hayvanları Koruma Dernekleri bile eylem yapıyorlar"; hiç mi TV ekranlarında görmüyor, gazetelerde okumuyorsunuz!.. İki: Kaç defa yazdım söyledim; bugün bilgisayar devri, internet devri; eğer gazetelerin koymadığı, TV'lerin haber yapmadığı uyarı mektuplarınız, bildirileriniz varsa, üyelerinize ve basının üst düzey yöneticilerine, yazar - çizerlerine neden maillemiyorsunuz?. Mailleyin bakalım, görelim neler olacak?. "Haber olmayan" bildiriler, haber olmaya, "yazar - çizerlerin sütunlarında" yer almaya başlayacak mı, başlamayacak mı?. Ama, isteniyor ki; "İş olsun, torba dolsun, bildirilere ne olursa olsun!." "Çöpe atılacağı biline biline" ve kim bilir belki de "böyle istene istene" bu bildiriler nerede ise "kapalı bir devre için" yayınlanıyor, bizim gibi birileri "Ne yaptınız" diye sorduğunda da "Biz görevimizi yaptık ama, işte görüyorsunuz durumu" bahanesi "koz" olarak elde tutuluyor!. Adı "Onur" olan bir başkanın, mesleğin ve derneğin onurunu "her şeyden üstün tutacağını" sanıyorduk; yanılmışız!. Çok yazık!.. Basına hakaret!.. İşi "Fatih Terim 'saldırın emri verdi' ya da 'Terim ve Volkan hakem odasının kapısını kırdılar' iddialarına (yoksa 'iftira mı' demek gerek) kadar vardıranlar" kimler?. Anlı - şanlı medyamızın, "bazı" anlı şanlı yorumcuları, spor yazarları, hatta "üst düzey yöneticilik yapmış" ama bugün "amigoluğa soyunmuş" ünlü gazetecileri!. Peki, bunlar "Terim'i, Türk Milli Takımı oyuncularını harcamak isterken", hiç mi "kendilerini ve Türk medyasını fena hâlde harcadıklarını" düşünmüyorlar?. "Olaylar sırasında", yedek kulübesinin yanında da, soyunma odalarında da, hakemlerin odasının kapısı önünde de yüzlerce kişi vardı!.. "Terim ve oyuncuları bunları yaparken", hiç mi gören, duyan olmadı!.. Bir tanesini bulup, "Evet, Fatih Terim futbolcularına 'Saldırın' diye bağırdı, 'Tekmeleyin' dedi. Hakemlerin kapısını kırarlarken, Terim sağ omzuyla, Volkan sol omzuyla yükleniyordu, mutlaka, bacak arası tekmelenen İsviçreli futbolcuda kalan iz gibi izler kalmıştır" açıklamasını yaptırmak, bu kadar zor mu?. İsviçreli futbolcular hakemin düdüğü ile soyunma odasına koşarken Türk yedekler kulübesinde nelerin olduğu, gazetelerin ve TV'lerin ellerindeki kayıtlarda var; bakın bakalım Fatih Terim kimi tutmak için hamle yapıyor ama elinden kaçırıyor; sizlerde hiç mi vicdan yok?. Terim'e yıllardır "kin kusan" bir yorumcunun "üstelik son derece dikkatli olarak yaptığı açıklamayı" gazetelerinin birinci sayfalarında "Terim'in adını ve mafya iddiasını ustalıkla yan yana getirenler" bilmem ki ne yapmanın peşindeler?. Doğrudur; "Fenerbahçelilerin hakim olduğu" bu medya, "Fatih Terim'e de, Hagi'ye de, Hakan Şükür'e de kin kusmaya devam edecektir!." Zira "bu üçlü" Galatasaray'a "hiçbir Türk Kulübü'nün ulaşamayacağı başarıları getirmişlerdir"; onun için "her türlü hakarete ve iftiraya müstahaktırlar!." Benim şaşırdığım; bu açık komploya, neden "bazı" Galatasaraylılar da katılmak için yarışırlar?. Ben, bu sorunun cevabını iyi biliyorum; "bazı" Galatasaraylılar da biliyorlar; ama Galatasaray camiasının da "bu sorunun cevabını arayıp bulması gerek!." Neden acaba?. Kim olsun?. "Futbol Federasyonu'nun gücü" Hasan Doğan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüştükten sonra, birdenbire Türk sporunun zirvelerinde esen "Federasyon gitmelidir" fırtınası diniverdi!.. Hele hele Doğan'ın "Hesaplaşacağız" ültimatomundan sonra, bir çok koyda yelkenler hızla toplanıp, sıkıca bağlandı!.. Ve de "Fırsat bu fırsattır" diyerek "Ben adayım" diye ortaya çıkanlar, "ortada kaldı!." Kahkahalarla gülüyorum!. Yine de, "yarı ciddi, yarı mizah" bir "aday turu" yapalım!. "Aday" diye kimler yazıldı, çizildi ise, işte onlarla ilgili görüşlerim: Bir; Mehmet Ali Yılmaz; Allah göstermesin!.. İki: Hasan Doğan; Tanımam ama, olursa şaşmam!. Üç: Ayhan Bermek; Şansı az!. Dört: Şenes Erzik; Gene mi "mavi boncuk dağıtma dönemi" başlayacak? Beş: Ata Aksu; Seçim olacaksa içlerinde en şanslısı!. Yazıklar olsun!. Koca Galatasaray Başkanı çıkıyor; "kendisinin de, kulübünün de, bugüne kadar yüzlercesi oynanan bir derbi maçındaki güvenlik konusunda" ne kadar "aciz olduğunu", bitmedi "Devletin de aciz olacağını" dosta düşmana ilân edecek bir eyleme kalkışıyor; "Maça Fenerbahçe seyircisinin gelmesinin önü açıldı, olaylar olabilir; bu kararı protesto etmek için boykot ediyorum, maça gitmeyeceğim" diyor, diyebiliyor; olacak şey mi?. Maça gelecek "Fenerbahçeli seyirci sayısı" bin yüz bilmem kaç kişi... Evet "1200" bile değil!.. Ve Özhan Canaydın'ın aldığı pozisyona bakın!. Ey Galatasaraylılar hâlâ mı "Özhan Abi" romantizmi içindesiniz?. Galatasaray ne hâllere düşürülüyor; uyanmıyor musunuz? Ben, utanıyorum da!. Turgay Renklikurt Hocama mesaj!. Bir psikolog dostuma sordum: "İsviçre maçı sonrasında olanlarda, Milli Takım oyuncularına vaat edilen müthiş primin etkisi olmuş olabilir mi?. Zira bu maç kazanılsa 250'şer milyar alacaklardı, kim bilir oradan buradan, belki sponsorlardan, reklâm gelirlerinden gelecek olanlarla bu miktar daha da artacaktı ve futbolcular asıl Dünya Kupası Finalleri için de yüzlerce milyar primin vaat edileceğini biliyorlardı; ne dersin?." Güldü: "30 - 40 lira için birkaç gecede bir bir şoförün öldürüldüğü bir ülkede, bu kadar büyük paraların futbolcular üzerinde etki yapmaması mümkün mü?. Bence futbolcularımızın İsviçreli futbolculara attığı tekmelerin ve TV ekranlarında gördüğümüz önlenemeyen koşturmanın sebepleri aranırken, ayağa kadar gelen yüzlerce milyarın bir anda uçup gitmesinin öfkesi ve stresi de unutulmamalı!." Sorumun üstüne üstüne gidiyorum; "Yani?.." "Büyük prim vaatlerinin, futbolcuya her zaman pozitif katkı yapacağını düşünenler çok yanılıyorlar, maç içi ve maç sonrası ortaya çıkan olumsuz bir çok görüntünün arkasında büyük para vaatlerinin gizlenmiş olduğunu bilmek gerek!. Milli takımı ya da takımlarımızı maçlara hazırlayan uzmanlarımız bunu çok iyi bilirler, bana soracağına neden onlara sormuyorsun?. Unutmamalıyız ki, bizim futbolcularımız henüz tam profesyonel olmayı bile öğrenemediler!." Sevgili hocam Turgay Renklikurt, ben sana soruyorum; "Ne dersin?."