Türk futbolu ne hâle geldi?..

A -
A +

Hiç utanmaları yok!.. Hiç "Ne oldu, ne bitti, nereden nereye geldik" demiyorlar, soruşturmuyorlar, incelemiyorlar!.. Tutturmuşlar; "Yabancı oyuncu kontenjanı arttırılsın, hatta tamamen kaldırılsın, isteyen kulüp istediği kadar yabancı oyuncu oynatsın!.." Fenerbahçe dahil, "büyük borçlar altında olan" kulüplerimiz!.. Her yıl Ankaralara gidip, Başbakanların, Maliye Bakanlarının kapısında bekleyip "Ne olur vergi borçlarımızı affedin, takside bağlayın, futbolcuların vergilerini düşürün" diye yalvaran Fenerbahçe dahil, kulüplerimiz!.. "Gelip - giden" yabancıların çoğunun FIFA'daki "alacak dosyaları!.." Bütün "bunlar" bir yana... Bir bakın bakalım; "Yabancı kontenjanı 4'ten yukarıya çıktıktan sonra" Türk futbolu nereden nereye gelmiş?.. Avrupa Kupaları'nda, "son yılların şampiyonu" Fenerbahçe, "Üçüncü eleme turunda bile seri başı olamıyor!.." Galatasaray, "aynı eleme turunda kıl payı" seri başı ya olacak, ya olmayacak!.. "Dört yabancılı" Galatasaray'ın "tek başına topladığı puanlar", Türk takımlarını "doğrudan şampiyonlar ligine, UEFA Kupası'na götürür" ve "Avrupa Kupaları'na 6 takımla katılma hakkına yaklaştırırken", bugün nerdeyiz?.. Yooo, "İki fazla yabancı kontenjanı mı, bu gerilemeye sebep oldu" demeyin; 11 kişilik bir takımda "dört yabancı olması" başka şeydir; "altı yabancı olması" çok başka şey!.. Hele hele "Milli Takımın genelde dört büyüklerin futbolcularından kurulu olduğunu düşünürsek", artan ve daha da artması istenen "yabancı kontenjanlarının, milli takımı nasıl vurduğu ve vuracağı" ortadadır!.. Ama "bir kulübün, bir başkanın kalemşorları", bunlara bakmaz, tuttururlar; "Yabancı kontenjanı için Federasyonun aldığı karar yanlıştır, bu Federasyon gitmelidir!.." Bu Federasyon, Türk futbolu yararına olarak "son yılların en önemli kararını almıştır"; bu bir!.. İkincisi, "Fenerbahçe'nin yazarları" çok iyi bilmelidirler ki; "Bu Federasyon haziran ayındaki Mali Genel Kurul'da gidecek" havasını yaymaya çalışmalarına "kargalar bile gülüyor!.." Neymiş; "Ulusoy Federasyonunu destekleyen kulüpler bile delegelerini değiştiriyorlarmış; 80 imza bulmak çok kolay olacak ve genel kurula seçim maddesi konularak, yeni bir federasyon seçilecekmiş!.." Benim "yakından bildiğim" bazı kulüplerden, Fenerbahçeli kalemler tarafından yayılmak istenen bu havanın tam tersine haberler geliyor; "Haluk Ulusoy'a karşı oy kullanan delegelerin yerine, yeni bir seçimde, Ulusoy'un yanında yer alacaklar getiriliyor"; bugün bir seçim olsa, "kıl payı" değil; açık ara biter seçim; hatta Ulusoy'un karşısına aday bile çıkamaz!.. Yaşayıp göreceğiz!.. Not: Perşembe gecesi geç saatlerde "henüz ön sıralara geçmemiş" bir kanalda, müthiş "tarafsız(!)" bir futbol programı seyrettim; ekranda, "çanak sorular" soran bir kişi, o çanak sorulara karşı "Fenerbahçe'nin bilinen tezlerini ve duruşunu 'kahve dedikoduları havası içinde' savunan", bu beklenti ve isteklere "Hayır" diyen Federasyonu yerden yere vuran iki yorumcu vardı!.. "Talimatları, mevzuatı bilmeden" ya da "bilerek" ama "yok sayarak" ahkâm kesip durdular!.. "Yorumculardan biri", bir aralık "Galatasaray muhabiri olduğunu hatırlayıp", sözü eveleme gevelemeyle devam ettirmeye çalışınca program tam bir komediye dönüştü!.. Merak ediyorum; bu kanalın, "Galatasaray'da yöneticilik de yapmış olan" tam yetkili sorumlusu, "programı seyretti" mi?.. Neden sevilmiyor?.. Gazetelerde haber: "Avrupa'nın önde gelen araştırma şirketlerinden biri olan Sport&Markt, yaptığı araştırmada Türkiye'nin en sevilmeyen takımının F.Bahçe olduğunu belirledi... Ülke çapında yaşları 15 ile 69 arasında değişen 604 kişiyle yapılan görüşmeler sonucunda çıkan sonuçlara Türkiye'de en fazla popüler olan takım G.Saray ve en sevilmeyen takım ise F.Bahçe oldu. Verilere göre ankete katılanların yüzde 49'u ekonomik açıdan sarı- lacivertli takımın etkinliğini teslim ediyor. Yüzde 45'i de başarılarının hakkını veriyor. Fakat bu durum gönül bağları açısından F.Bahçe'yi G.Saray'ın arkasına düşmekten alıkoymuyor. Çünkü sarı- kırmızıların yüzde 51'lik bir başarı çekiciliği var ve ankette yer alan sporseverlerin yüzde 46'sı onları ilgi çekici ve hatta büyüleyici buluyor. Yine araştırma sonuçları G.Saray'ı yüzde 39'la en popüler kulüp ilan ediyor. Fenerbahçe'nin popülaritesi ise yüzde 29. Beşiktaş yüzde 18, Trabzonspor yüzde 9'la klasmana giren diğer takımlar." Neden "böyle", hiç Fenerbahçeliler düşündüler mi?.. Bir zamanların "en sevilen takımı olan" Fenerbahçe neden bu hâle düştü?.. Çok açık görünüyor ki; Galatasaray'ın uzun yıllar süren "büyük başarıları" kadar, Fenerbahçe'yi yönetenler de, Fenerbahçe medyası da "bu gerilemede" büyük pay sahibidirler!.. Aziz Başkan'a bakın; hemen hemen "herkesle kavgalı" ve Türkiye'nin her stadında ona "büyük tepki gösteriliyor"; neden acaba?.. Mahmut Uslular, Murat Özadınlılar, Nihat Özdemirler de "kulüplerinin ve başkanlarının üzerine her türlü şimşeği çekecek" açıklamalar yapmaya, herkesle kavga etmeye, ortalığı germeye devam ediyorlar; neden acaba?.. Medyada kalemşorlar var, amigolar var; "fanatik, agresif ve antipatik" tutumlarıyla, kendilerini de, tuttukları kulübü de "en sevilenden, en sevilmeyene getirmek için" her şeyi yapıyorlar; neden acaba?.. Yazık!.. Ya davet yoksa?.. Sevgili Şansal Büyüka, Futbol Federasyonu Başdanışmanı Gündüz Tekin Onay'ın basına verdiği brunch'a, Başkan Haluk Ulusoy başta Federasyonun önemli isimlerinin de katılmasına rağmen, Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim'in "5 metre ötedeki odasından çıkıp gelmemesine" üzülmüş, yazısında diyor ki: "Terim beş metre yürüyüp, misafirlere beş dakikasını ayırıp 'merhaba' demediğine göre, ya 'Gündüz Tekin Onay'a gelenlerle benim işim olmaz' demiştir, ya da 'Bu medya mensuplarına merhaba demeye değmez' diye düşünmüştür. Kendi bilir. Ne demişler: Gün ola, harman ola..." Sevgili Şansal'ın görüşüne saygı duyarım, ama üç şeye itirazım var; birincisi, Fatih Terim'in oraya gelenler için "Bu medya mensuplarına 'merhaba' demeye değmez" diye düşünmesi mümkün mü?.. Bunun "öyle olmadığını" en iyi bileceklerden biridir, sevgili Şansal!.. Asıl söyleyeceğim; ikincisi; acaba "Milli Takımlar Teknik Direktörü", o brunch'a "davet edildi mi?.." Edilmedi ise, "neden gelsin?.." Sen olsan gelir miydin?.. Eğer, "Edildiği hâlde gelmedi ise"; yerden göğe haklısın!.. Üçüncüsü; "Gün ola, harman ola" ne demek sevgili Şansal; bizler "böyle yaparsak", gençlere söyleyeceğimiz söz kalır mı?.. İshal-i kelâm!.. "Bir çuval inciri berbat etmek" ya da "dili belâsı, haklıyken, haksız duruma düşmek" tabirlerinin "en iyi örneklerinden birini" verdi, Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören!.. Neymiş; "Kupayı Beşiktaş'ın, ligi de Galatasaray'ın kazanmasını istiyormuş!.." Bir kulüp başkanının, hem de "şampiyonluk yarışı yapan iki takımdan biri ile çok önemli bir maç oynayacak olan" bir takımın başkanının, çıkıp da bu sözleri etmesinden daha yersiz, daha garip bir şey olabilir mi?.. Bir kulüp başkanının, "kendi takımının kupayı kazanmasını istemesinden daha tabii bir şey olabilir" mi?.. Eee, öyleyse "bu sözleri söylemenin anlamı" ne?.. Eskilerin "ishâl-i kelâm" dediği hastalık, hemen hemen bütün yöneticilerimizde var!.. Ağzına ve aklına geleni, her yerde söylüyor, sonra da "zor durumda kalıyorlar!.." "Orada burada konuşmayan bir Özhan Canaydın var, onu da neden konuşmuyorsun" diye yerden yere vuruyoruz!.. Tam bir curcuna!.. Anlayan beri gelsin!.. Garip bir karar!.. Maçın "müsabaka temsilcisi" Atlan Kutucu'nun raporu şöyle: "Tümer Metin, Ankaragücü maçı soyunma odasının kapısında şiddetli şekilde bağırdı. İbrahim Yavuz'a 'Seni evinden aldıracağım. Delikanlıysan çık dışarı' diye tehditte bulundu. Ancak kapıya kesinlikle vurmadı." Tümer, "Kapıya vursa" idi; "bir maç ceza alacaktı", kapıya vurmadı; "ihtarla kurtuldu!.." Peki ama; rakip futbolcu İbrahim Yavuz'a "Seni evinden aldıracağım. Delikanlıysan çık dışarı" diye tehditte bulunması ne oluyor?.. Hıımmm, demek ki, Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'na göre, "kapı, insandan daha değerli!.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.