Yıllardır yazıp geliyoruz; "Bu ceza sistemi ve bu cezalarla sporda şiddeti önleyemezsiniz, azaltacağınıza azdırırsınız, zira şiddeti tahrik ve teşvikte ceza sisteminizden ve cezalarınızdan çok önde giden yöneticiler var, onların medyamızdaki tetikçileri ve kalemşorları var!.." Nihayet, Futbol Federasyonu'nun "aklı başına geldi"; duyuyor ve okuyoruz ki; "gelecek sezondan itibaren", ceza sistemi değişecek, "çok ağır" cezalar gelecek ve "caydırıcılık" en öne çıkacak; inşallah!.. Bana göre "gene" de yetmez!.. İşin "özellikle" kulüp başkanları ve yöneticileriyle ilgili tarafı"mutlaka ve mutlaka" Türk sporunu yöneten "en üst kuruluşta ele alınmalıdır!.." Zira, "taraftarı birbirine düşüren" yöneticiler ve başkanlar "sadece futbol takımının başkanı ve yöneticileri" değildirler, onlar "sporun yöneticileri, başkanlarıdırlar!.." Öyleyse, onların "stat dışı hareket, söz ve davranışları" ile ilgili "ceza soruşturmasını, kovuşturmasını Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Merkez Ceza Kurulu yapmalı, cezalarını da o Kurul vermelidir!.." Ankara, devlettir, "orada kesilecek parmak, acımaz!.." İstanbul'da "parmak kesilmez, kesilemez", zira "işin sonunda oy sandığı vardır!.." Bıraktım federasyonları, devletin çıkardığı kanunun "her türlü yetkiyi verdiği" devletin valileri ve onların başkanlığındaki "güvenlik kurulları" bile "parmağı kesmek bir yana", o parmağa bir iğne bile batıramamaktadır!.. İstanbul Valililiği'nin ve Güvenlik Kurulu'nun "4000 polis" ile aldığı tedbirlerin, "önleyemediği çirkinlikler ve rezaletler" futbolumuza, sporuna yapışan "kara lekeler" olarak kalacaktır!.. "Rakip seyircinin alınmadığı" basketbol maçlarında bile olanlar ve "bunlarda yöneticilerin payı ve sorumluluğu" ortadadır!.. Koca koca başkanların, koca koca adamların "birbirlerine yaptıklarını", neredeyse "gözlerden kaçırılan" birkaç haber ya da yorumda okudukça, "spor adına" ben utanıyorum; ama onlar yapmaya devam ediyorlar!.. Bütün bunlara karşılık, işte kanun orda, valiler ve kurulları burada, federasyonlar şurada; ne yapılmıştır, ne yapılacaktır; hiiiç!.. Görülüyor ki; "iş caydırıcı cezaya gelince", herkes, sorumluluğu "ciro edecek" kişi ve kurul arıyor!.. Temenni edelim ki, Futbol Federasyonu, "bu defa", hem de "ciddi" bir şeyler yapsın!.. Bekliyoruz!.. Öğüt!.. Evlât, Yazın, sevgili Kemal Belgin'in dediği gibi "ayıp" bir yazıydı!.. Seni sevgili Hıncal Uluç'un nitelediği gibi "Brütüs" durumuna düşürdü!.. Yazını ilk defa okuduğumda, "tuttuğun kulübün zirvelerinden gelen tepkiler" sebebiyle ve "panik" içinde yazdığın izlenimine kapıldım; zira, yazında, baştan sonra "mantığın, aklın, dengenin, eleştirinin, izanın, insafın ve vicdanın kırıntısı" yoktu!.. Bir defa daha okuyunca dehşete kapıldım; zira "bu yazı", haftalardır, aylardır "program program, yazı yazı tutulan bir çetelenin aktarımı" idi; ancak "Ben bir gün onun canına okurum" diye düşünen bir insanın "tutabileceği" bir çetelenin!.. Zira, "böyle" bir çetele tutulmasa, "böyle" bir yazı yazılamazdı!.. Sevgili Belgin'in neden "ayıp yazı", sevgili Hıncal'ın neden "Brütüs" dedikleri de apaçık ortada idi!.. Evlât, "genç kuşağın en ümitli olduğum spor gazetecilerinden biri" idin, görülüyor ki, kendini de, senden ümitli olanları da yarı yolda bıraktın!.. "Olmadan", zannettin ki; "Oldum!.." Çok defa "bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olma gayreti içinde olduğunu" görüyordum; "bu fikirleri" edalı, tavırlı, yüksek sesli söyleyerek, "taraflı" olduğun ve yorumların "sempati duyduğun kulübü, diğerlerinden ne kadar ayrı tuttuğunu gösterdiği" hâlde, ki "buna saygı duyarım", durmadan "Ben tarafsızım" gösterileri yaparak, "ûlema takımı arasında yer aldığını göstereceğini" sandın; yanıldın!.. "Büyük ve büyüklerle eşit olabilmek için", önce sabırlı ve saygılı olacak, olgunlaşacaksın!.. Adım adım ve yavaş yavaş "büyük ve büyüklerle eşit olmaya doğru" uzanırken, bilgi sahibi olacaksın, bu bilgiyi özümseyeceksin, hazmedeceksin!.. Sonunda fikir sahibi olursun, onurlu olursun, gururlu olursun, iddialı olursun, ki olmalısın; ama dinlemeyi, anlamayı ve alçak gönüllü olmayı öğrenememişsen, bunca gayrete ve sana verilen ve senin de verdiğin bunca emeğe rağmen, hayatının sonuna kadar "çaylak" kalırsın!.. Evlât, "bu satırlar" sadece sana değil, "basamakları bir bir çıkan" bütün gençlere öğüttür!.. Benim, "asıl üzüldüğüm" ise, son yıllarda TV'lerin "en kaliteli" futbol programlarının başında gelen programınızın, zaman zaman "bir kahvehane sohbeti" görüntüsü vermeye başlamasıdır!.. "Üç bilgenin" adeta "futbolun felsefe zirvesi" hâline getirdiği "90 Dakika", rahmetli Kenan Onuk'un "yerine gelen" iki kişiden birinin "yukarda anlattığım" görüntüsü ile "bu duruma düştü"; sunuculuk da yapan öteki ise "programın bu duruma düşmesinin önüne geçemedi!.." Hemen yapmanız gereken şu: Ya tezelden düzelin ve düzeltin ya da "bu programı kaldırın"; Kenan Onuk'un kemiklerini sızlatmayın!.. Evlât, yazdığın "ayıp yazı" ile sevgili Hıncal'ın "programlarda ve yazılarında hangi mesajları vermek istediğini", daha da açıkçası "ne demek istediğini" anlamadığını gösterdin, inşallah "bu yazının ne demek istediğini" anlarsın!.. Nerede benim medyam?.. "Kürek Milli Takımı seçmelerinde iki sporcumuzda doping çıkmış... Bu iki sporcudan biri, cezalı durumda olduğu hâlde, kulübü tarafından, 'sahte ad ve sahte belge ile' Avrupa'daki müsabakalarda yarıştırılmış"; rezalete bakın siz!.. Peki, "böyle bir skandal" haber değil mi?.. Söyleyin sevgili okurlarım; kaç gazetede "böyle" bir haber okudunuz, kaç TV programında böyle bir haber duydunuz?.. "Bu rezalet" ile ilgili olarak kaç yorum gördünüz?.. Püfff!.. Benim medyam, "bu sporcular Galatasaraylı olsaydı"; kim bilir neler yazıp, çizerdi!.. "F.Bahçeli" olunca; canım "bu da haber mi?.." Ya da acaba, "Aziz Başkan" çok mu kızar?.. Hata kimde?.. Sevgili Ünal Özüak, "Efes'in ve Ülker'in yıllardır neden Avrupa Kupaları'nda yarı yolda kaldıklarını" analiz eden bir yazı yazmış; "Havana'ya kar yağarsa!.." Okurken, Efes adına da , Ülker adına da hem üzüldüm, hem düşündüm!.. Sonrasında geldiğim nokta, "sevgili Ünal ile aynı görüşte buluşmak" olmadı!.. O, "konuyu dar bir çerçevede ele almış!.." Ben, "biraz daha yukarı çıkacağım!.." Bence, "bu üzüntü verici tablonun asıl sorumlusu", Basketbol Federasyonu ve onun "müessese kulüplerini koruyan ve kollayan" Başkanı'dır!.. Yıllardır sürdürülen bu açık tavır; Türkiye Ligleri'nde heyecanı, kaliteyi "büyük ölçüde" düşürmüştür!.. "Böyle" bir ligin "en tepesine ambargo koymuş" takımların da "Avrupa'da yapacakları, yapabilecekleri", işte "ancak" bu kadardır!.. "Bu lige müstehak" oyuncular, kariyerleri ne olursa olsun, "Avrupa Kupaları'na lâyık oyuncular" olabilirler mi?.. Hocaları "kim" olursa olsun!.. Bu sebeple, "Havana'ya kar yağmasını" bekleyeceğiz, sevgili Ünal; Havana'ya kar yağmasını!.. Konuştukça batıyor!.. Gerets buyurmuş ki; "Ergün'ü de oynatsaydım, sonuç değişmezdi; zira herkes kötü oynadı!.." Ne demişti maçtan sonra; "Bu sonucun sorumlusu bir kişidir, o da benim!.." Hangi Gerets'e inanacağız?.. "Sorumlu benim" diyen ve "takım tertibinden, taktiğe kadar" her şeyin "yanlış olduğunu" kabul eden Gerets'e mi, yoksa "suçu tümüyle oyuculara yükleyen" Gerets'e mi?.. Bizi bir yana bırakalım, "Gerets'e sonuna kadar arka çıkacaklarını açıklayan" Özhan Canaydın ve Adnan Polat "hangi" Gerets'e inanacaklar?.. Bence "doğrusu", kaç Gerets olursa olsun; hiç birine inanmamak!.. Takımı, tertibi ve taktiği "aşure - çorba" çizgisine bağlayan Belçikalı hoca, kendisini de "böyle" göstermeye başladı"; inanılır gibi değil!.. Yanlış yorum!.. Artık, "en Fenerbahçeli olanından, tarafsızına, karşı taraflısına kadar" hemen hemen herkes Fenerbahçe'nin "Türkiye sathında neden antipatik olduğunu" tartışmaya başladı!.. Fenerbahçe kanadından gelen ve "büyük ölçüde" kabul de gören bir görüşe göre, "Fenerbahçe çok başarılı da ondan; kıskanılıyor!.." Yani, bıraktım Galatasaraylısını, Beşiktaşlısını, Trabzonsporlusunu, mesela Antalyalısı, Adanalısı, Kayserilisi, Samsunlusu, Manisalısı, kısacası ülkenin her taraflısı "Fenerbahçe'yi kıskanıyor, çekemiyor" da "onun için yapıyor"; küfrediyor, taşlıyor!.. İyi de, Türk sporunda ve futbolunda "hiçbir kulüp" Galatasaray'ın yakaladığı başarı yı yakalayamadı; "Neden Türkiye'de yaygın bir Galatasaray antipatisi, yerine yaygın bir Galatasaray sempatisi oldu?.." Neden Galatasaray, "taraftar sayısı bakımından" Fenerbahçe'nin çok gerilerindeyken, hızla gelip, öne geçti?.. Fenerbahçe adına üzüntü verici tablo "Başarılıyız, bizi çekemiyorlar" gerekçesine bağlanmaya devam ederse, sebepler iyi araştırılmaz, analiz edilmez ve tedbirler alınmazsa, 3 - 5 yıl sonra "nereye varılacağı" bugünden bellidir; diliyoruz ki, "o günler ve tablo hiç gelmesin!.."