Tüyler ürpertici!..

A -
A +

Nerede ise üç hafta oluyor, "hep yazacağım", ama araya "başka" olaylar giriyor!.. Dünya'nın en ünlü atletleri arasına giren Süreyya ile Elvan'ın hocaları, bir gün ara ile "açıklama" yaptılar!.. Ertan Hatipoğlu "Dünya Antidoping Ajansı (WADA)" hakkında, Yücel Kop da "doping yapan sporcular" hakkında!.. Açıklamaları "tüylerim diken diken" dinledim ve okudum!.. "Biri", WADA'nın "tarafsız" davranmadığından, "habersiz" baskınlar yaptığından, "bazılarını" korurken, "bazılarının" da üzerine üzerine gittiğinden şikâyet ediyor, "öteki" daha da ileri giderek "sporcuların dopingi ülkelerine madalya, şan, şeref kazandırmak için yaptığını" öne sürüyor!.. Kafalara ve anlayışa bakın siz!.. "Bu kafaların elindeki sporcularda" yarınlarda doping çıkarsa ya da "bunca rezalete rağmen" bu hocaların çalıştırdığı sporcular "doping testlerinden kaçarlarsa" hiç şaşmam!. Değil ya, diyelim ki WADA "taraflı!.." Peki, kardeşim "nede taraflı?.." "Doping yapan sporcuları ortaya çıkarmada!.." Peki, "senin sporcuların doping yapmıyorsa, doping maddeli ilâçlar almıyorsa", WADA "taraflı" değil, "bin kere, milyon kere taraflı olsa" ne yazar?. "Doping almamış" sporcuya "dopingli" diyecek hâli yok ya!. Ya, "Ülkesi için doping yapan sporcular" iddiası?.. Tam bir yüz karası!.. Ülkemiz için de, sporcularımız için de!. Düşünebiliyor musunuz; "bu açıklamaları" duyan, öğrenen Dünya ne düşünür?.. Türkiye'de, "Türkiye şan şeref ve madalya kazansın" diye doping yapılıyor, dopinge "müsamaha ediliyor, hoşgörü ile karşılanıyor" ve de doping "gizleniyor!.." Türk sporuna "bundan daha büyük hakaret ve kötülük" yapılabilir mi?.. Nerede soruşturma?.. Nerede ceza?. Yazıklar olsun?.. Hani "dopingle ciddi olarak mücadeleye başlayacaktık!.." Soruyorum: "Dopingle mücadele" sadece "kan ve idrar testi yapmak mıdır?." "Dopinge mazeret arayan" hocalarla "nereye" gittiğimiz ve gideceğimiz ortada değil mi?. Cumhuriyet'e bakın, siz!.. "Fenerbahçe Cumhuriyeti" imiş!.. "Böyle" cumhuriyet mi olur?.. Artık "krallıklar" bile böyle değil!.. Sadece, "diktatörlüklerde" böylesi görülebilir!. TV ekranlarında, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın, "yönetici" Hakan Bilal Kutlualp için yaptığı konuşmayı dinledim!.. Tüylerim diken diken oldu!.. Başkan, ortada ne "anayasal hak" bıraktı ne "Dernekler Kanunu" ne "Fenerbahçe Tüzüğü" ne de "Fenerbahçe Genel Kurulu"; hepsini ezdi, geçti!. Ve ne yazık ki, "AB'ye uyum" için, "insan hakları" için, "demokrasi" için "her fedekârlığı yapan" bir ülkede, "bu çirkin görüntüleri" alkışlayan, "Elbette doğru yaptı" diyen gazeteciler var, spor yazarları var!. Kutlualp'i, "Aile içinde olan aile içinde kalır, neden orada burada anlatıyorsun" diye fırçalayan bir Başkan'a, kimse çıkıp sormadı: "Şimdi, onca gazeteci, onca TV kamerası karşısında, aile içinde olanları milyonlarca insana aktaran zatı aliniz değil misiniz?.. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?.." Başkan'ın, "Seni listeye ben koydum, istemediğim zaman istifa edip gideceksin, aksi hâlde senin olduğun yerde ben bulunmam, arkadaşlarım da bulunmaz" şeklindeki emrine ve tehdidine karşı, "Peki, Fenerbahçe Genel Kurulu'nun oyları ne oluyor, Fenerbahçe Tüzüğü ne oluyor? Fenerbahçe'nin Tüzüğü'nde ya da Dernekler Kanunu'nda 'Başkan'ın istemediği bir yönetici istifa eder' şeklinde bir madde mi var" diye sormayan gazeteci, gazeteci olabilir mi, spor yazarı, spor yorumcusu olabilir mi?. Yorumcuların "bazılarına" sözüm yok, zira onlar zaten "Aziz Başkan'ın yorumcuları"; ya diğerleri?. Hey gidi Fenerbahçe Cumhuriyeti hey; "en tepede diktatörlük kurulmuş" da, kimse karşı çıkamıyor!. Ne karşı çıkılması; üstelik bir de alkışlanıyor!.. "Çirkin" seyirciyi koruyanlar!. Beşiktaş - Kayserispor ve Beşiktaş - Bolton maçlarındaki tribün görüntüleri, "popülist" bir yaklaşımla "yıllardır sabıkalı hâle gelmiş" ve tribünleri "küfürhaneye çevirmiş" taraftarı "korumak ve kollamak için" elinden geleni ardına koymayan yorumcuları, spor(!) yazarlarını ve "fair play" konusunda attıkları zaman mangalda kül bırakmayanları, bilmem ki "nihayet" mahcûp edebilmiş midir!.. "Ahmet dursun, Seba gitsin" çizgisinde başlayan ve "çoklarının işine gelen, hoşlarına giden" çizgi, sonunda tam bir "Frankeştayn" doğurdu!.. Ricalar da, cezalar da kâr etmiyor, artık!. "Sokağa ve medyadaki bazı köşelere endeksli" bir yönetim, Beşiktaş'a yakışıyor mu?.. Kimse kızmasın ve gücenmesin, dikkat buyurun; "100'üncü yılını kutlamış" böyle "büyük" bir kulüpte "gelen gideni aratır" hâle geldi; yazık değil mi?.. Sporu hançerleyen Brütüs'ler!.. Neymiş; "Şeref Tribünü" imiş!.. Neymiş; "Protokol Tribünü" imiş!.. Böylesine "kirletilen" Şeref Tribünü, böylesine "alçaltılan" Protokol Tribünü olabilir mi?.. Hem de "kimler" tarafından?.. Milletin vekilleri tarafından!.. O "milletin vekilleri" ki, daha "dün gibi" kısa bir zaman önce "Sporda şiddetin önlenmesi için" özel kanun çıkarmadılar mı?. "Özel komisyonlar kurup", olanları araştırmadılar mı?.. Tedbirler önermediler mi, herkese "temiz" bir spor için, "fair play" için yol göstermediler mi?. Peki, "kendileri" ne yaptılar?.. Hakemi döven mi, hakeme söven mi, futbolcuya şişe fırlatan mı, "Ben olsam tabanca ile vururdum" diyen mi; ne ararsan var!. Şimdi "milletin vekilleri böyle yaparsa", kimsenin de kalkıp holiganlara, "tribünleri, caddeleri, sokakları savaş alanına döndüren" gözü dönmüş fanatiklere söz söyleme hakkı kalır mı?. Nerede, "Spordan sorumlu" Devlet Bakanımız ve Başbakan Yardımcımız?. Nerede, Gençlik ve Spor Genel Müdürümüz?.. Nerede, Futbol Federasyonu Başkanımız ve Federasyonumuz?.. Hepsi, "tam siper"; bir tanesinde bile "tık yok!.." Bir ülkede, böylesine "çirkin" görüntüler, Şeref Tribünlerine, Millet Meclislerine kadar uzanıyorsa... Yani, "spor" arkasından, "spor sahaları" kalbinden, hem de "asil" Brütüs'ler tarafından hançerleniyorsa. Tam da "Şekspir'in trajedilerine benzer" bir tablo var demektir: "Öyleyse öl Sezar!.." Beceriksizlik!.. Bolton karşısında, "Ailton'un enfes golü ile Cordoba'nın müthiş bir kurtarışı hariç" ortada görünmeyen Beşiktaş'tan kim sorumludur?. Her şey ortada!.. Koca Beşiktaş'ın "bunca harcanan paraya rağmen" bu duruma gelmesinin "baş sorumlusu" Yıldırım Demirören ve yönetimidir!. Elbette "anlı şanlı" Damat Bey de!.. Bunca zamanda "takıma bir hoca bulamayan" ve hâlâ "O olmadı, bu olsun bari, o da mı olmadı, ötekine gidelim" diyerek, "Fransız vodvillerine parmak ısırtacak" bir şaşkınlık içinde koşuşturan bir Başkan ve yönetimi için, taraftar "istifa" diye bağırıyorsa, bunda "gerçek payı" yok mu?. Beşiktaş'ın "bu sezon" elinde "Avrupa kozu" kalmıştı; bu gidişle "o koz da harcanıp gidecek"; vah ki, ne vah!.. Bu yönetime bir lâfım da "alınan" yabancı futbolcular için!.. Bolton'un "durup dinlenmeden koşan" ve "görevlerini yapmak için çırpınan" yabancılarına baktım da, Beşiktaş'ın "ünlüsü" Kleberson'un 90 dakika sahada ne yaptığını anlayamadım!. Seyredin maçın kasetini; bakalım "anlayan" çıkacak mı?. Diyor ki, "geçici olarak davulu yüklenen" Mehmet Ekşi Hoca; "Şu kadar sakatımız vardı, yapacak başka şeyimiz yoktu!.." İyi de, Bolton'un "Avrupa çapında kaç ünlüsü sakat olduğu için İstanbul'a getirilmedi"; neden Bolton'un hocası "bundan hiç şikâyet etmedi?."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.