Tüyler ürpertici!..

A -
A +

Futbolumuzda 3 Temmuz şike sürecinden bu yana, “gerçekse tam bir skandal, ondan da öte tam bir rezalet” etiketi yapıştırılacak olan bir haber, Son Kale Trabzon platformunun sosyal medya hesabında yayınlandı. Trabzonspor kongre üyesi Asım Turan’ın haberine göre, geçen sezon oynanan ve “büyük yankılar yapan”, Trabzonspor’un 4 oyuncusunun ihraç edildiği Galatasaray-Trabzonspor maçında, “o zaman Trabzonspor’da oynayan Salih Dursun’un sahada elinden aldığı kırmızı kartı gösterdiği” hakem Deniz Ateş Bitnel dehşet verici açıklamalar yapmıştı.
Bitnel, “Ben Galatasaray-Trabzonspor maçında görev aldığım yardımcıların hiçbiri ile daha önce çalışmadım ve benim yardımcılarım maçtan bir gün önce sebepsiz yere değiştirildi. Kesinlikle bu maçta yardımcı hakemlerin talimat aldığına inanıyorum” demişti. Habere göre, Bitnel “o maçtaki hatalarına büyük ölçüde yardımcı hakemlerin, kulaklığına gönderdiği uyarıların sebep olduğunu söylemiş” ve de “uzun süre beraber açıklama yapılacağı vaadi ile uyutulduğunu, ama bu yapılmayınca geç de olsa artık konuşmaya mecbur kaldığını” anlatmıştı.
Bu haber üzerine Merkez Hakem Komitesi soruşturma açmış ve Bitnel, “Ben röportaj vermedim, sadece sohbet ettik. MHK izin vermeden nasıl konuşurum” demişti.
Ama haberde “öyle detaylar” vardı ki, “Ben söylemedim” açıklaması, haberin üzerinin örtülmesine yetmez. Çok açıktır ki, haber, yardımcı hakemler Kemal Yılmaz ve Ceyhun Sesigüzel ile beraber, Merkez Hakem Komitesi’nin başkan ve yöneticilerini “zan altında bırakmıştır”; bu olay örtbas edilemez!..
Bakalım “zan altında olanlar”, Trabzonspor Yönetimi, Futbol Federasyonu ve de “asıl” Spor Teşkilatı ne yapacak?..

Seviyeye bakın!..

Bilmem ki, Fenerbahçeliler “nasıl tahammül edebiliyorlar” bu manzaraya?..
TV’lerdeki, gazetelerdeki, videolardaki Aziz Yıldırım-Rasim Ozan Kütahyalı kavgasından söz ediyorum; karşılıklı “ağır hakaretler sebebi” ile mahkemelere kadar düşen kavgadan!..
Bu kavgada Kütahyalı, “sadece kendini temsil ediyor”; Aziz Yıldırım öyle mi; ülkede “en çok taraftarı olan”, dahası “1 milyon üye” kampanyası açan, ülkenin en büyük üç kulübünden biri olan Fenerbahçe’nin  hem de “18 yıllık başkanı” değil mi, o?.. 
“Yukarıda yazdığım etiketleri taşıyan” bir kulüp başkanı, nasıl olur da bir gazeteci ile “o üsluplarla yapılan bir ağız kavgasına girer ve de sürdürür”; üstelik “düştüğü durumu görünce” bu defa “Yönetim Kurulu açıklamalar ile” işe bir de “Fenerbahçe Yönetimini katar?..”
Futbol takımı ve dolayısıyla kendisi, “kritik ve eleştirilen bir duruma düştüğünde”, adeti üzere “bir düşman oluşturarak” kıyametleri koparmaya başlayıp, “hedef saptırma üstadı olarak” spor tarihimize geçse ve bu defa da “çok ağır laflarla spor basınını hedefe oturtmaya çalışsa” da, görülüyor ki, “basınımızdaki en sağlam adamları bile” seslerini, sedalarını çıkaramaz haldeler!..
Zira, “bu üslupla sürdürülen bir kavgaya bulaşmak” istemiyorlar!..
“Büyük Başkanlar devrinden sonra”, her nedense (!) Üç Büyüklerle ilgili “kınama seviyesinde açıklama yapmakta çok hassas davranmayı adet edinmiş” Türkiye Spor Yazarları Derneği Genel Merkezi’nin bile , bu defa hem de “seçimli olağanüstü genel kurula gidilirken” Aziz Yıldırım’ı kınaması, işin ne hale geldiğini, getirildiğini gösteriyor!..
Dedim ya, “gerçek” Fenerbahçeliler “bu manzaraya nasıl tahammül ediyor”; anlamam mümkün değil!..

Başarıya sahip çıkabilmek!..

Kadınlarda Dünya Kulüplerarası Voleybol Şampiyonası’nın Manila’da (Filipinler) yapılan 4’lü finalinde iki Türk takımı şeref podyumuna çıktı; Eczacıbaşı VitrA ve VakıfBank!..
Eczacıbaşı VitrA, İtalyan rakibini yenerek “üst üste ikinci defa” birincilik kürsüsünde yer aldı, yarı finalde Eczacıbaşı VitrA’ya mağlup olan VakıfBank da, İsviçreli rakibini yenerek 3’üncülük kürsüsüne çıktı.
Peki, “bu büyük başarıda” benim spor basınım ne yaptı; bir-iki istisnası hariç; hemen hemen hiç!..
Tabii, bizler “taşrada” yaşıyoruz, ülkenin “en büyük üçüncü kenti olan” İzmir’de de otursak, burada ev ve bürolarımıza giren gazetelerimizin spor sayfalarına bakarak “yukarıdaki cümleyi” yazıyorum. Rockefeller’in “ünlü pembe gazetesine benzeyen”, yani özene bezene yapılan ve sadece İstanbulluların ve de patronların görebildiği “İstanbul baskılarında ne yapıldığını” bilemiyorum; orada “gereği inşallah yapılmıştır!..”
Ama “buralarda”, bu büyük başarı, mesela “Caner’in ameliyatı kadar bile yer bulamamıştı”, spor sayfalarımızda ve hatta bazılarında “5-10 satırlık bir haber bile” yoktu!..
Varsa yoksa “Üç Büyükler”, hatta ondan da öte “Üç Büyükler Futbolu”, eh biraz da “Üç Büyükler Basketbolu” sınırlarının içine hapsedilmiş bir “spor gazeteciliği anlayışımız” var; yazık!..   

Bir maç ve alacağımız ders!..

TV başında, son dakikalarını ve hele hele “penaltıları” nefesim kesilerek seyrettim. Almanya Üçüncü Ligi’nden Sportfreunde Lotte takımı, Bundesliga’nın “başaltı” ekiplerinden Bayern Leverkusen’i, uzatmalarla 2-2 tamamlanan maçta, “ilk iki penaltıyı kaçırmalarına rağmen” Almanya Kupası’ndan elemeyi başardı. 
Neden nefesim kesildi; zira bu “üçüncü lig takımının hocası” bir Türk’tü; İsmail Atalan!..
Aslında Leverkusen de “adeta” bir Türk takımı idi; Ömer Toprak oradaydı, Hakan Çalhanoğlu oradaydı ve kalecisi de Ramazan Özcan’dı; bu maçta sadece Ramazan oynadı!..
Dahası da var; “Adını ilk defa duyduğum” bu Üçüncü Lig Takımı, maçın uzun bir bölümünü de 10 kişi oynadı; siz başarının boyutuna bakar mısınız?..
Maç “galip takımın sahasında” idi; İşte Avrupa’da kupa maçlarında “böyle sürprizli sonuçlarla kupaya heyecan veren anahtar” da tam burada idi; eleme maçlarının “zayıf takımların, alt liglerdeki takımların sahalarında oynanması!..”
Ben, “gruplu” kupa statüsüne karşı değilim; ama “elemeli turların maçları” mutlaka “zayıf takımın sahasında oynanmalı!..”

Riva için en çok üzülen kişi!..

“Galatasaray’ın 22 Ekim’de yapılan olağanüstü Genel Kurul toplantısı sırasında, içlerinde geçmişte Galatasaray’ın ve Milli Takım’ın antrenörlüğünü yapmış Fethi Demircan’ın da bulunduğu bir grup üye yanıma geldi ve ‘Gerçeği Demircan’dan şimdi duyduk. Sizi kutlarız. İyi ki varsınız” dediler. Şaşkın bir şekilde ‘Hangi gerçeği?’ diye sorduğumda şu cevabı verdiler; ‘Zamanında Riva’yı Galatasaray’a sizin aldırdığınız, Sayın Beyazıt’ı sizin ikna ettiğiniz, konuyu böbürlenme vesilesi yapmadığınız’, gerçeğini.
Dillendirildiği için bu gerçeği artık sizinle paylaşabilirim: ‘Evet, Sayın Beyazıt’a Riva fikrini götüren, alınmasına önayak olan benim. Ben olmasam Riva yoktu. Ancak, itiraf ederim, Riva’nın alınmasına öncülük ettiğim için pişmanım. Çünkü birçok yönetici Riva üzerinden bankalardan borç para aldı. O para içlerindeki şeytanı uyandırdı, Lâle Devri yaşattı. Riva alınmasaydı kimse mirasyedi rolünü üstlenmezdi. Şahsen ben pişmanım. Bilmeyerek Galatasaray’ın haraç mezatlık hâle gelmesine vesile oldum’, özür diliyorum!”
Bu satırları, Güneş Gazetesi’nden aldım, üstündeki imza da “Galatasaray Divan Kurulu üyesi / Gazeteci-Yazar” Turgay Renklikurt’a ait. Riva gerçeğini bilen çok az kişi var; bilenler, bilmeyenlere anlatsın!..

Şaka!..

Galatasaray Teknik Direktörü Riekerink demiş ki; “Fenerbahçe geri dönecektir!..”
Sevgili hocam, sen Fenerbahçe’yi bırak, “kendine” bak; “Ne zaman geri döneceksin?..”

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.