Yanlış bir: Bu kaçıncı?.. Sevdiğim, takdir ettiğim, hatta yıllardır "Neden üç büyüklerden birinin başına geçirilmiyor" diye yazılar yazdığım bir teknik adam, binlerce, on binlerce insanın ortasında, saha kenarında, yedek kulübesinde futbolcusunu dövüyor!.. Sahanın göbeğinde, gene binlerce, on binlerce, hatta maç TV'den yayınlandığı için yüz binlerce gözün önünde, Galatasaraylı Necati ve Hasan Şaş "Denizli horozları gibi" çatışmasına benzer şekilde!.. Üstelik de diyor ki; "Beni madara etti, ben de onu ederim!.." Ve, "5-10 kişinin önünde" soyunma odasının kapısını "sinirinden tekmeleyen" futbolcuya "sportmenliğe aykırı" hareketten "ceza veren" zihniyet, bunları görmüyor, duymuyor, seyrediyor!.. Bu teknik direktör, bu futbolcular "aynı hareketleri" rakip futbolculara yapsalar ne kadar ceza alacaklar, kaç ay ve kaç maç?.. Peki, bu "sportmenliğe aykırı, çirkin hareketlerin, darpların cezalandırılması" için ille de "rakibe mi yapılması" gerekiyor?.. "Disiplin talimatında böyle bir sınırlama var" mı? Ne yapıyor, gözlemciler, hakemler, federasyonlar, disiplin kurulları; hiç!.. Saha ortasında "birbirini horoz gibi gagalayan" futbolcular görmezlikten gelinirse, işte Samsunspor maçındaki gibi, "çok haklı bir kararın verilmesini sağlayan" yan hakeme "beraberce hücum edip" gagalamaya kalkmazlar mı?.. Hem de, görüntülerde "çok iyi görünüyor" ki; "görmedikleri" bir olayla ilgili olarak!.. "Oyundan atılan" Cihan'da "çıt yok"; onlar horoz!.. Cihan elbette "ceza almalı", iyi de Hasan Şaş ile Necati'nin, hem de "bu kaçıncı defa", yüz binlerce gözün önünde yaptıkları çirkinlik, "soyunma odasının kapısını tekmeleyen ve ceza alan Orhan'ın yaptığından" çok mu masûm? *** Yanlış iki: "Kerameti kendinden menkûl", kim için, hangi maksatla tertiplendiği konusunda "bir yığın tevatür bulunan" ve de "malûmun ilâm edildiği", yani "bilinmeyen" yeni hiçbir şeyin söylenmediği bir toplantı!.. Toplantının "tertipleyicisi ve ev sahibi" olarak görünen bir zat-ı muhterem, kürsüde bar bar bağırarak, toplantının açıklanan gerekçeleriyle yakından uzaktan ilgisi olmayan ama "toplantıya damgasını vuran" son derece haksız, insafsız, zeminsiz ve zamansız suçlamalar yapıyor: "... Utansınlar... Galatasaray olmasa bunlar hiçtiler, nasıl antrenmana çıkmazlar... Bunlar... vs... vs..." Aşağıladığı, hakaret ettiği, "paragöz" olmakla suçladığı futbolcular, aylardır tek kuruş almadan, antrenmanlara çıkan, maçlarını oynayan, bütün zorluklara ve yokluklara rağmen, bir eli yağda, bir eli balda ve "yıldız futbolcularla doldurulmuş" büyük rakipleriyle "şampiyonluk yarışını sürdüren", fedakârlık ve vefakârlık bakımından dostun düşmanın hayranlıkla söz ettiği sporcular!.. Aralarında, Galatasaray'a ve Türkiye'ye "hayal bile edilemeyecek çok büyük başarılar kazandırmış" onbirlerin önde gelen futbolcuları, kahramanları da var!.. Sadece ve sadece, "yabancı futbolculara ve hocalara el ve tezgah altından para ödemeleri yapıldığını", yani "takımın ayrımcılık yapılarak bölündüğünü" gördüklerinde, "çok haklı olarak" tavır koyan ve "iki antrenmana çıkmayan" bu futbolculara, hem de "çok önemli bir deplasman maçının hemen öncesinde" böylesine hakaret etmek ne anlama geliyor? Ne yazık ki, o salonda, "Genel Kurul'dan sonra, herhalde futbol takımı bana verilecek" diyen bir zat-ı muhterem de var; "Bu çok haksız, zamansız ve zeminsiz saldırıya tepki göstermiyor"; susuyor!.. Dahası; içlerinde , kendisine "Türkiye'ye UEFA Kupası'nı kazandırmış başkan" unvanını getiren futbolcuların da bulunduğu bu çocuklara, bu hakaretler yapılırken susan, seyreden, ama "kendisi için söylenenlere sert tepki koyan" bir zat-ı muhterem daha var; o salonda!.. Ve de, "yokluklar ve zorluklar içinde" ellerinden gelen her şeyi yapan bu çocuklara bu hakaretler yağdırılırken, "onlardan şampiyonluk bekleyen" 800 zat-ı muhterem de o salonda ve bir tanesi de çıkıp demiyor ki: "Sen ne diyorsun arkadaş, bu mu senin kulüp sevgin, bu mu senin fedakârlık ve vefa anlayışın?.. Biz sıcacık salonlarda elimizi cebimize atmadan, sadece ve sadece bol bol nutuklar atarken, onlar aylardır tek kuruş almadan, hatta genç kardeşlerine ceplerinden cep harçlığı bile vererek, kar - kış - soğuk - sıcak demeden bu kulüp için, bu renkler için her şeyi yapıyorlar!.. Otur, oturduğun yerde ve bunları söylediğin için biraz vicdanın sızlasın!.. Bilmelisin ki, bundan böyle kaybedilecek her puan senin ve sana tepki koymayan bizlerin zimmetine yazılacaktır. Yönetim, bu çocukları maddeten bitirdi, şimdi sıra manen bitirmeye geldi, görüyorum ki, bunu da yapmaya bizler soyunmuşuz; kuzum, söyler misiniz, siz kimden yanasınız?" Neymiş; bunlar, "Galatasaray'ı kurtaracaklarmış"; hadi canım siz de!.. *** Yanlış üç: Günlerden pazartesi... Bir büyük ilin gazetelerinin spor sayfalarında büyük bir resim!.. Resimde, "kentin çok kritik bir maçı kazanan bir takımının soyunma odasındaki sevinç tablosu" var!.. Futbolcular, teknik adamlar, yöneticiler... Eller birbiriyle sımsıkı kenetlenmiş ve havada!.. O tablonun içinde, o kentin Büyük Şehir Belediye Başkanı da var; uzun zamandır özlemi çekilen bir tablo!.. Ooo, "Kentimizin Süper Lig'de bir takımı olmalı" kampanyasına önderlik eden kent önderlerinin birkaçı da resimde; ne güzel bir görüntü!.. Aaaa, şu ortadaki zat da kim?.. Bu, Vali!.. "Devletin" valisi!.. "Bugün" burada!.. "Yarın", belki de, "bu takımın mağlûp ettiği" takımın iline tayin olamaz mı?.. Kendinden önceki değil, ondan önceki Vali, "aynen" bu yazdığımız şekilde, "bu ilden, o ile tayin edilmemiş miydi?" Peki, "böyle bir tayin çıkarsa", ne yapacak?.. İstifa mı edecek, yoksa emekliliğini mi isteyecek?.. Yok, yok, belki de o kente gidecek ve "o kentin takımının galip geldiği bir maçta, bu defa o kentin takımın futbolcuları ile beraber, soyunma odalarındaki bayram sevincinde, eller kenetlenmiş ve havada resim çektirecek!.." Olur mu?.. Olur!.. Türkiye'de "Olmaz", olmaz!..