Üç Büyükler İmparatorluğu!..

A -
A +

Ziraat Türkiye Kupası'nda son 16'ya kalan takım içinde 12 Süper Lig takımı var; Kasımpaşa elenmiş, Gençlerbirliği elenmiş, Osmanlıspor elenmiş, Medicana Sivasspor elenmiş, Eskişehirspor elenmiş, Mersin İdman Yurdu elenmiş!..
Türkiye İkinci Ligi Kırmızı Grup sonuncusu Bucaspor grup birincisi olmuş, 12'ncisi Sivas Belediyespor da grup birincisi,  aynı grubun 7'ncisi Amed Sportif  Faaliyetler, 13'üncüsü Büyükçekmece Tepecikspor da son 16'da!.. 
Buna karşılık PTT Türkiye 1. Lig'den tek takım yok son 16'da; nerede İzmir takımları, Adana takımları, Karabüksporlar, Samsunsporlar?.. 
Türk sporunda "sadece futbolu düşünen", dahası "futbol" deyince de gözleri sadece "İstanbul'un 3 büyüğünü gören" ve "o 3 büyükten esen rüzgârı"  yıllardan beri, kalemlerine ve sözlerine yansıtan arkadaşlarımız, nedense "özellikle" Aziz Yıldırım'ın "hiç sevmediği ve takımını oynatmak istemediği" Türkiye Kupası'nı dillerine dolayıp, budamak isterler. 
Öyle ki, Kupa'da İstanbul'un Üç Büyükleri ile bir de Anadolu'dan Trabzonspor, Bursaspor gibi birkaç takımın "ana dal olarak" kalacağı ve  kollanacağı bir statü yapılsın, onlar da Anadolu'nun orasına burasına "fazla" gitmeden "son 8'e, son 4'e kalabilsin" ve  "çoğunlukla da rahatça finali oynayabilsinler!.."
Acı gerçek ortada; "dahil olduğumuz" UEFA şemsiyesi altındaki Avrupa takımlarının "ülkelerindeki kaç ayrı kupada, kaçar maç oynadıkları" da bilinirken, "Büyükler'in yoğun maç trafiğinde, bir de karda kışta kıyamette, Anadolu kentlerine gidip de işkence çekmelerinin manasızlığı ortada değil mi" şeklinde özetlenen bir zihniyet var ortada!..
"Fazla gelen" ve "lüzumsuz yük" gibi gösterilmeye çalışılan Türkiye Kupası'nın koca sezonda "3'ü, 5'i geçmeyen bu ilk turlardaki Anadolu deplasmanı maçlarının", Büyüklere "yük olsa bile", Anadolu için "ne anlam ifade ettiğini" anlayamayan bir zihniyet!.. 
"Gidilen" kentlerdeki takımların ancak "birkaç yöneticisinin cepleri ile" ayakta durabildiğini ve hiç olmazsa yılda "birkaç Türkiye Kupası maçında" gişe hasılatının ve alınacak bir galibiyetin, bir beraberliğin Futbol Federasyonu'ndan getireceği ödülün, dahası Spor Toto ve İDDAA kuponlarına adları yazılacağı için o kaynaktan da damlayacak gelirlerin "futbolcuların maaş ve primlerinin ödenmesine katkıda bulunacağını" düşünemeyen bir zihniyet!..
Türkiye Kupası'nın, "taraftarı oldukları" Büyükler'in "Süper Lig'de devamlı şans bulamayan" oyuncularına, dahası, "U21 takımlarında göz dolduran" futbolcularına "denenme" fırsatının verilmesini sağladığını da göremeyen bir zihniyet!.. 
Bitmedi, asıl senaryo heybede ve neredeyse çıkmak üzere;  "Süper Lig'de oynayan" 18 takımı "mali bataktan kurtaracak" bir proje!..
18 kulübü kurtaracak "3.5 milyarlık toplam borcun yeniden yapılandırılması" projesi "alkışlarla manşetlere taşınırken", spor ve sayfalarımızda, ekranlarımıza birkaç tanecik "Zaten işin bütün kaymağını Büyükler ve onlara yardımcı aktörlük yapan diğer Süper Lig kulüpleri yiyor. Türkiye 1'inci, 2'nci ve 3'üncü liglerinde takımı olan kulüplerin borcu yok mu, bunlara neden üvey evlat, hatta yanaşma muamelesi yapılıyor, dönüp kimse bakmıyor" diye yazı yazıldı mı, tartışma yapıldı mı?..
İpe sapa gelmez transfer politikalarıyla, har vurup harman savurmalarıyla "trilyon liralık borçlar altına giren", stattan, okula, vergi ve sigorta af ve yapılandırılmalarına kadar yıllardır "devletten her türlü yardımı gören" başta Büyükler olmak üzere Süper Lig  kulüplerine, bir de "bu kıyak yapılırken", hadi yapılsın, ama hiç olmazsa, "futbolun her türlü çilesini çeken" ve de tam tabiri ile "Ötekiler" diyebileceğimiz kulüpler de "350 milyoncuk" bir desteğe layık değiller mi?.. 
Hiç mi yüreğiniz sızlamıyor ey benim spor yazarı ve yorumcusu kardeşlerim; Türk sporunda "Rabbena hep bana" diyen" büyük kulüp zihniyeti değişmedikçe, o "3.5 milyarlık kıyağın da hiçbir işe yaramayacağı" birkaç yılda ortaya çıkacak; hem de UEFA giyotinine rağmen!..
Hâlâ "Kulüpler Yasası" masalları dinliyoruz; "sporu, futbolu bu hâle getiren" yöneticilerin "akıl vereceği" Kulüpler Yasası!..
Güldürmeyin insanları; işleyen bu "rezil sistemi" değiştirecek, "kendilerini götürecek"  ya da en azından "egemenliklerini sona erdirecek" bir yasa taslağı hazırlar mı, bir "kanun tasarısı" yaptırır mı, bugünün "kulüp padişahları?.."
Tablo ortada; "Yıllardır  bu masalı dinliyoruz"; yaptırdılar mı?..

Nasrettin Hocalık yapacak!..

Ocak ayının birinci haftası; "Şampiyonluk yarışına devam edecek, Türkiye Kupası'nı kazanabilecek, UEFA Ligi'nde başarılı olacak bir takım için gereken transferleri yapacağız!.."
Ocak ayının ikinci haftası; "Hımmm, UEFA mektubu biraz sıkıntıya sebep oluyor, transferlerde seçici davranacak, 4'ü, 5'i geçmeyeceğiz!.."
Ocak ayının üçüncü haftası; "Sıkıntı büyük, ancak bir-iki  transfer yapabiliriz!.."
Ocak ayının dördüncü haftası; "UEFA bizi iki yıldır uyarıyordu; nelerin olabileceğini biliyorduk. UEFA baskısı ortada; transfer yok!.."
"Bunlar", Galatasaray'ın en yetkili kişisi Başkan Dursun Özbek'in , ocak ayının başından, bugüne kadar  yaptığı açıklamalar!..
Aynı günlerde de, Fatih İşbecerler, Mehmet Özbekler ve belki başkaları da ellerinde Mustafa Denizli'nin listesi, "genç ve takımın eksik gediğini kapacak futbolcuları bulmak ve getirmek için" oralarda buralarda dört dönüyorlar, Mustafa Hoca da, "Onlar gelirse kimlerin gideceğinin listesini hazırlıyordu!.."
"Kimsenin gelmeyeceği" belli olunca, hoca da, Nasrettin Hoca'nın meşhur "Buna değmiş, buna değmemiş" fıkrası misali bir seçimle, "yedeklerin de yedeği durumundaki futbolcular arasından takıma takviye yapmak" gerçeğiyle baş başa kaldı; Allah kolaylık versin!.. 

Denizli ve Sinan!..

Mustafa Denizli "Ocak ayında en iyi ve en büyük transferini yaptı"; Sinan Gümüş!..
"Bir futbolcu fırsat verilerek ve ısrar edilerek kazanılır. Öyle 10-15 dakika oynatılarak ya da son dakikalarda oyuna sokularak değil. Genç futbolcu, gözleri ve kulağı kenardaki hocasında olarak ve de 'Acaba hata yaparsam, hocam beni sahadan alır mı' korkusu içinde oynayamaz. Ona 'Hata yapsan bile oynayacaksın' güvenini vermek lâzım. Ben bunu yapıyorum" diyen Mustafa Denizli'nin "Avrupa Kupaları'ndaki en kritik maçlarda bile Tugay'ı, Bülent'i hem de ilk 11'lere koyarak" nasıl Galatasaray'a ve Türk futboluna kazandırdığını bilenler için, Sinan Gümüş olayı, hiç de sürpriz olmadı.
Denizli, ligler başladıktan sonra değil, sezon başında "ilk hazırlık döneminde Galatasaray'ın başına gelse" idi, belki de "Sinan gibi" başkaları da kazanılabilecekti; Koraylardan, Tarıklara, Jem Karacanlara kadar!..
Dahası, Buraklar, Umutlar, Sabriler ve Yasinler bu kadar öz güvenlerini kaybetmiş" duruma düşmeyeceklerdi!..
Mustafa Hoca, "Ligde şampiyonluk iddiasının kaybolması" ile ve de "taraftar sabredebilirse", gene bu genç oyuncuları Galatasaray'a kazandırabilir; tabii onların da "kazanılmak istemesi" şartıyla!..
Yaşayıp, göreceğiz!..

Şaka!.. 
Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören, "Uluslararası Futbol Zirvesi'nde" demiş ki; "Biz hâlâ hakemleri konuşuyorsak, attığımız adımların anlamı yok."
"Bizde hata yok" Sayın Başkan; "Biz konuşmuyoruz ki, hakemleriniz konuşturuyor!.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.