Ümit fakirin ekmeği!..

A -
A +

Hırvatistan yenilgisine elbette üzüldük ama "aslında sevinmemiz" gerek. Çünkü en iyi üçüncülük ümidimizi daha ilk maçta yok edecek bir farkla da kaybedebilirdik… 

İster inanın ister inanmayım; bu satırları salı sabahı yazıyorum ve ben Avrupa Şampiyonası finallerinde pazartesi akşamı dahil oynanan maçların bir tanesini bile "tam olarak seyretmedim"; Türkiye-Hırvatistan karşılaşması dahil!..
Neden mi; Türk futbolunda "olan bitenler", bu spor dalından beni "gönül" itibariyle neredeyse tümü ile uzaklaştırmıştı, adeta tiksinir hâle gelmiştim!..
Neden mi; onca takımda seyredecek "kaç tane yıldız", evet "yıldız" vardı ki?..
Ne yazık ki bizim spor basınımız, yıllardan beri, "eskiyen ayları kesip biçip 'yıldız' imal eden bir tezgâh kurmuştu"; gelene "yıldız" gidene "yıldız" diyor, yazıyor, çiziyor, yorumluyorduk!..
Neden mi; işte "bu nedeni yazmak" biraz zor; "samimi" bir itiraf gerek!..
Evet, Türkiye-Hırvatistan maçının Fatih Hocamızın "İyi oynadık" dediği ilk yarısının başını seyrederken 25'inci dakikaya doğru "başımıza gelebileceği tahmin etmiş" ve "sık sık" zaping yapar olmuştum.
Nereye "zaping" yapıyordum; Eurosport'taki "Criterium du Dauphine" bisiklet yarışına!..
Fransa Turu'na 20 gün kalmıştı ve "7 etaplık bu yarış", hemen hemen son "ciddi" provaydı; Chris Froome, Alberto Contador başta, "favorilerin birkaçı hariç" çoğu yarışıyordu ve "son dağlık etaplar" nefes kesecek kadar "teknik - taktik - fizik" üçgeninde "doyumsuz" bir mücadele içinde geçiyordu!..
Ve Froome, 7 günlük kapışmayı, Fransızların genç yıldızı ve büyük umudu Romain Bardet'nin  "sadece 12 saniye önünde" kazanıyor, "en büyük rakibi" Contador ise Criterium'u Froome'un 35 saniye gerisinde 5'inci bitirebiliyordu!..
Sporun güzeli ile "kötü oynayan" Milli Takımımızın "ümit vermeyen" görüntülerinden kaçmak, doğru muydu; bilmiyorum; hâlâ da kararsızım ama, işte oldu.
Sanıyorum; Türkiye-İspanya maçının tamamını seyredeceğim, Türkiye-Çek Cumhuriyeti maçını da!..
Ne var ki, şunu da hemen ilave edeyim; Belçika-İtalya karşılaşmasının son 15 dakikasına takıldım; "kazanmak için komple takım olmak" gerektiğini ortaya koyan bir İtalya ve "favoriler arasında gösterilen", üstelik "yeni kuşak örneği" diye göklere çıkarılan bir Belçika bana çok şey gösterdi!..
"Böyle turnuvalarda "başarılı olacaksanız", çok iyi bir kaleciye ve de "sağlam bir defansa sahip olacak", orta sahada "rakibe mağlup olmayacak" bir mücadele vereceksiniz; "nasılsa" gol gelir, "gol gelmese bile" puan gelir!..
Biz, "bu tarifin içindeki  vazgeçilemez şartlardan" sadece ve sadece "kaleciye sahiptik" ve bütün bir maç boyu, "öyle de kaldık!..
Barcelona'da "neden Rakitic oynuyor" da, "Arda oynamıyor" ortadaydı ve sadece "bu fark" bile, maçın "neden" Hırvatlar tarafından kazanıldığını çok iyi gösteriyordu!..
Üstelik Rakitic, "Hırvatların iskeletinin sadece bir dişlisi" idi, Arda ise "bizim en büyük ümidimiz olan, çok şeyler beklediğimiz" büyük yıldızımız, kaptanımızdı!..
Mağlubiyete, elbette üzüldük, ama "aslında sevinmemiz" gerekiyordu; zira bizi bu gruptan çıkaracak olan "en iyi üçüncüler" ümidimizi daha "ilk maçta yok edecek" bir  farkla da maçı kaybedebilirdik; dua edelim ki, direkler, maç boyu ayakta kalan kalecimizin en büyük desteği oldu!..
Fatih Hoca maçtan sonra, "Biz 'Bitti' demeden bitmez ama biz daha başlayamadık ki" dedi; çok haklıydı!..
İnşallah İspanya maçında başlarız!..
Nerede ise Çekleri bile yenemeyecek  olan İspanya bizlere "bu ümidi" verdi ama, ya "bizim" takımımız?..

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.