Yer: İzmir Atatürk Stadı - Protokol Tribünü. Kahramanlar: Elinde "ömür boyu protokolde oturması için Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'nün verdiği kart" olan bir kişi. Bu kişi, aynı zamanda Türk Sporu'nun "en üst düzeyde karar organı olan" Merkez Danışma Kurulu üyesi - İl Spor Müdürü ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile İl Spor Müdürlüğü'nün sahibi olduğu protokol tribünü görevlileri - "Orada olmayan" ama tribünün "asıl sahibi olan" Gençlik ve Spor Genel Müdürü. Olay: Merkez Danışma Kurulu üyesi "protokol sandalyelerine oturtulmuyor", ama "cezalı olan" ve "cezalı olduklarını Sağır Sultan'ın bile duyduğu kişiler" âlâyı vâlâ ile "o" koltuklara "buyur" ediliyor!.. Böylece "iş", adeta "suça teşvikten" bile çıkıp "suçluyu korumaya" kadar gidiyor!.. Kulüp yöneticilerinin, "rekabeti bırakıp, sporseverleri düşman kamplara bölmek için" yaptıkları ve yapmaya devam ettikleri "yıkıcı" faaliyetlere "yeşil ışık yakan" bir "devlet kurumu" olabilir mi?.. 51 yıllık spor yazarlığı ve gazetecilik hayatımda "pek görmedim"; ama şimdi görüyor ve yaşıyorum!.. İsyan ediyorum, öfkeleniyorum, "spor" ve "sporu yöneten kuruluş" adına utanıyorum!.. "Şiddeti önlemek için" özel kanun çıkaran Meclisimiz adına üzülüyorum!.. "Bunları yapanlar", yapmaya devam ediyorlar; "tık" çıkarmıyorlar; fair play'i de, sporu da, spor yöneticiliğini de mahvediyorlar!.. Niçin?.. Bilen biliyor; "hiç ilgisi olmayan" çok "başka" bir sebepten, "kin ve hınç" için!.. Yazık!.. >> Yorumsuz!.. "Biz, asla başarı odaklı konuşmayan, her sene şampiyon olmayı değil, Galatasaray'ın adının büyüklüğüne layık şekilde yönetilmesini isteyen, bu ilânı kendi olanakları veya cep harçlıkları ile veren, kimsenin yönlendirmediği ve yönlendiremeyeceği Galatasaray Taraftarı olarak; . Manevi değerlerimizin kıymetini bilen, . Kulis gücünü sadece seçimlerde kendisi için değil, Galatasaray'ın her fırsatta gasp edilen hakları için kullanan, . Amatör branşlarımızı sahipsiz bırakmayan, . Galatasaray Kulübü Üyeliğinde "Liseci/Liseli" ayrımcılığı yapmayan, kulübü 'Özhan Abi' zihniyeti ile yönetmeyen, . Tüm camiayı kucaklayan, taraftarına saygılı ve çağdaş yönetim niteliklerine sahip, temsil gücü yüksek olan, . Kulübün tüm maçlarına gönül rahatlığıyla gelebilen, onlara desteğ ini esirgemeyen, . 'Ciddi transferleri' sadece kongre dönemlerine yaklaşıldığında hatırlamayan, transfer konusuna "ciddi" yaklaşan, . Her Ocak ayında stadın kazması vurulacak demeyen, küçük hesaplar peşinde koşmayan, Ribery'leri elinden kaçırmayan, sahip olduklarının değerini bilen, . Sözünü senet saydığımız, kendisini dinlediğimizde keyif aldığımız, dışımızdan değil içimizden biri olan, Özetle, varlığıyla gurur duyduğumuz bir başkan istiyoruz. Sayın Canaydın, biz, bu kişinin siz olmadığınıza inanıyoruz. Beş seneden beri yukarıda sayılanların hiçbirine karşılık veremediniz. Bundan sonra da veremeyeceğinizi biliyoruz. Bu nedenle sizi ve sizinle aynı zihniyeti paylaşan yönetiminizi, daha fazla kalıcı zarar vermeden İSTİFAYA, Galatasaray Spor Kulübü'nün tüm duyarlı yetkili kurullarını Galatasaray'ın geleceğini kurtarmak için ivedilikle GÖREVE DAVET EDİYORUZ. Aydınlık Galatasaray için 100.000 imza kampanyası Detaylı bilgi için: www.canaydinistifa.com" >> Benzerlik!.. Türker Arslan'ın başkanı olduğu Tahkim Kurulu ile Halûk Ulusoy'un başkanı olduğu Futbol Federasyonu'nun "son aldığı" kararlar ve uygulamalar, ortaya öyle bir tablo çıkardı ki, bir "spor yazarı olarak" yazmak görevim: Hani "bazı hakemler vardır"; bir maçta "bir hata yaptıkları zaman, o hatayı başka hatalar yaparak telâfi peşine düşerler"; işte o misal!.. Ulusoy'un kurulu da, Arslan'ın kurulu da "tam bu hâleti ruhiye içinde" gibiler!.. Ama unuttukları "bir şey" var: "Hata kabul edilebilir"; her insan, her kurul "hatalı" bir karar alabilir!.. Ama, "hatayı telâfi etmek için bir başka hatalı kararı göze almak ve bu hatalı kararı uygulamak" bile bile "hatalı hareket etmek" demektir; işte "bu" kabul edilemez!.. Haziran genel kurulunda "mutlaka seçim yapılmalı" ve "bu kurullar" yenilenmelidir!.. Çok yıprandılar; "aynı kurullarla göreve devam etmekte ısrar", futbolunuza da, sporumuza da büyük zararlar verecektir!.. Ulusoy da, Arslan da "iyi" düşünmeliler!.. >> Pişkin!.. Gerets, "Adnan Sezgin'in benden habersiz transfer görüşmesi yaptığına inanmıyorum" demiş. Doğrusu ya, "onuru, gururu olan" bir insanın nasıl "bu kadar pişkin olabileceğine" aklım ermiyor!.. Bari "sus" ve "kendini bu duruma düşürme"; zira spor yazarlarının hemen hepsi biliyor ki, Adnan Sezgin ve ekibi aylardır futbolcu arıyor, konuşuyor, söz kesiyor!.. Üstelik "geldiğinden beri" aynı şey yapılmıyor mu?.. Hatta ve hatta "Galatasaraylı futbolcular", kendisinden habersiz Galatasaray'ı şampiyon bile yapmadılar mı?.. >> Trabzonspor'da doğum sancısı!.. Trabzonspor'un "yönetiminden" iş başına geldiği günlerde "çok ümitli idim"; heyhat!.. Trabzonspor'u "Trabzonspor olmaktan çıkaran" bölünmüşlüğü ortadan kaldıracaklarını, camiayı Trabzon'dan, İstanbul'a bütünleştireceklerini sanıyordum; heyhat!.. İstikrarlı bir yönetim, istikrarlı bir teknik heyet ve istikrarlı bir kadro kurarak, taraftarı da "eskisi gibi" yanlarına alacaklarını tahmin ediyordum; heyhat!.. Tam tersini yaptılar; kendileri bile bölündüler, bıraktım teknik kadroda ve takımda, kendi yönetimlerinde bile istikrarı sağlayamadılar; ümidi çok çabuk yiyip bitirdiler; bence "işin sonuna geldiler!.." Meşhur "üç mektup" anekdotunda olduğu gibi, çok yakında "üçüncü zarf da açılacak" ve içinden çıkacak tavsiye belli; "Sen de üç mektup hazırla ve yeni geleceklere bırak!.." "Çatlayan testi" artık su tutmaz; üstelik testi, "çatlamadan da öteye", kırıldı!.. "Yeni bir yönetim için" ciddi hazırlıklar olduğunu duymayan kalmadı!.. "Fenerbahçe başkan ve yöneticilerini korumak için, Trabzon'un has yöneticilerini harcayan" bir zihniyetle karşı karşıya kalmak, Trabzonluları sarstı!.. "Ne oluyoruz, niçin oluyoruz" sorularına aranan ve bulunan cevaplar, Trabzonspor'da "çıkış yolu arayanlar" için tam bir "genel kurul ve yeni yönetim" sebebi oldu!.. Bekleyelim, görelim!.. >> Yazıklar olsun!.. Tigana'nın basın toplantısında Fransız Hoca'ya sorulan "bazı" sorular, "spor yazarlığı" mesleği adına utanç verici olmuş!.. Gazetelerde, ajanslarda, internette okuduklarım "meslek adına" yüzümü kızarttı!.. Bir insanı beğenmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz, hatta "hakaret bile edebilirsiniz" ama, "gazeteci iseniz, spor yazarı iseniz", bunun "bir seviyesi, bir nezaketi, bir nezaheti vardır"; olmalıdır!.. O seviye, o nezaket, o nezahet de "insan olabilmekten de öte, insanlara bu seviyeyi, bu nezaketi, bu nezaheti göstermek ile yükümlü bulunan bir mesleğin mensubu olmak" ile sınırlıdır!.. "Allahaısmarladık" nitelikli bir basın toplantısında, işi "hangi amaç ve anlamda olursa olsun" kalkıp da "Babası sağ mı" sorusuna kadar götürmek, bıraktım "spor yazarlığını ve gazeteciliği", insan olarak da yüzümüzü kızartacak bir "sapkın subjektiflik" örneğidir ve kabul edilemez!.. Nitekim Tigana "bu soru" üzerine kalkıp gitmiştir; terbiyeli davranmış, geldiği günden beri "patavatsız çok söz söylemiş" olmasına rağmen, "o" sorunun sahibinin seviyesine inmemiştir!.. Kutlamak gerek!.. Güle güle Tigana!..