Futbol ulemalarımıza soruyorum; elinizi vicdanınıza koyarak söyleyin, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın kadrolarında dünya standartlarında kaç tane yıldız futbolcusu var?
Şu Fenerbahçe’nin, şu Galatasaray’ın durumuna, hâli pürmelaline bakın!..
Ülkenin, hatta dünyanın dört bir yanında milyonlarca taraftar, tribünlerde ve TV başlarında yüz binlerce (Böyle giderse toplam olarak 10 binlere düşecek) seyirci ve çok daha önemlisi koca camialar, “aldatıla aldatıla” bugünlere gelindi!..
“Futbol ve spor ve de hatta yöneticilik yetenekleri” bakımından “kerametleri kendilerinden menkul” başkan ve yöneticilerin elinde oyuncak olan kulüpler de, camialar da, takımlar da, taraftar ve seyirciler de inim inim inliyor!..
Dahası da var; bu kulüplere ve yöneticilerine inanıp, “onların halka açık şirketlerinden hisse senedi alan” yüzbinlerce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı da, “acılı bir şaşkınlık içinde” olayları, gelişmeleri seyrediyor ve de kaybediyor; nerelerdesiniz, Borsa İstanbul yöneticileri???
Ey futbol ulemamız, elinizi vicdanınıza koyarak söyleyin, Fenerbahçe’nin ve Galatasaray’ın “100-150 milyon avrolar arasında değer biçilen” kadro ve takımlarında “oynadıkları futbol itibariyle dünya standartları içinde” kaç tane “yıldız futbolcu” var; işte Galatasaray’ın da, Fenerbahçe’nin de ligdeki “3’er maçını” seyrettiniz, lütfen söyleyin; “bir Muslera’dan başkası” var mı?..
“Yıldız, yıldız, bomba patlıyor, patladı” haber ve manşetleriyle gelen ve “Bu üç stoper varken, Fenerbahçe’nin Hocası defansını bu üçlüyü içine alacak bir sistemden başkasıyla oynayamaz” diye takdim edilen Simon Kjaer, Martin Skrtel, Roman Neustadter’li takım, 1.65 santimlik rakip oyunculardan 3 kafa golü yiyor; aynı şekilde, benzer manşetlerle “Van Persie’li, Fernandao’lu, Emenike’li, Sow’lu onca golcü, onca santrfor transfer edildikten sonra”, kenar adamı “Volkan Şen olmasa”, rakip kaleye “gollük bir top gönderemiyor”; ne demek, ne yazmak gerek?
Bu sorunun cevabına Vikipedi’nin “şu” tarifi “çok uyar” sanırım; “Ağlatı ve dramın bozulmuş, karikatürleştirilmiş biçiminde ortada çıkan sinema türü; melodram!..”
Ben filmin “yapımcısını” da yazayım; büyük başkan Aziz Yıldırım ve de “rejisörler”; birinci bölüm; Vitor Pereira, ikinci bölüm; Dirk Advocaat!..
İftihar edebilir benim spor medyam, “bu adamlar transfer edilir, onlarca milyon avrolar ödenirken” alkış tutan, koro hâlinde “Bombalar patladı; yıldızlar geliyor” şarkıları söyleyen kimdi?..
Galatasaray’da durum farklı mı; “melodramın hem de şeddelisi” orada da oynanıyor.
İşte nihayet aylardır, “Futbol takımını ve hocasını Sneijder yönetiyor” diye yazan sevgili kardeşim Hıncal Uluç’u, “beklenmeyen ve geciken” bir atakla sevgili Levent Tüzemen geçiverdi ve “Ne takımı, hocayı, kulübü Sneijder yönetiyor” diye yazdı!..
Anlaşılıyor ki, hocayı, takım kaptanını “bir yana iterek” Drogba ile görüşen ve “Galatasaray gibi bir kulübün önemli bir manevi değerini paspas eden” Ünal Aysal’dan sonra, Dursun Özbek de, “hem de yönetimi, genel sekreteri ve Spor AŞ’nin başkan vekilini gazetelerde ağır şekilde eleştiren, dahası ‘başka kulp takılıp, genelin içinde eritilerek’ ağır bir cezaya tabi tutulan” Sneijder’le “benzer bir yöneticilik cinayeti” işledi; skandal!..
Ortada ki, “takımı, ‘ucuza kapatılmış’ bir alt yapı hocasının yönetemeyeceğini anlayınca” paniğe kapıldı ve de “Hocaya talimat vereceği görüntüsünün çıkacağını” bile düşünemeyerek “Sneijder’le baş başa kucaklaşma senaryosunu” sahneye koydu ve sevgili Levent’e, evet, “geç de olsa” o yazıyı yazdırdı!..
Ve de “Pandora’nın kutusu açıldı” artık; “Özbek-Riekerink-Sneijder testisi” su tutmaz; olan da Galatasaray’a ve Alp Yalman’ın karizma ve kariyerine olur; yaşayıp, göreceğiz!..