"Galatasaray", bu mevsim belki de ilk defa "Galatasaray gibi oynamaya çalıştığı bir maçta", anlı - şanlı ve de "sabıkalı" bazı futbolcularının çirkinliği yüzünden "Galatasaray gibi yenilmeyi" dahi bilemedi!.. Ve "Beşiktaş seyircisiyle el ele stada giren" daha sonra "Terim - Lucescu alkışını" gerçekleştiren kendi seyircisine bile "ihanet eden" bu futbolcular yüzünden lekelendi!.. Neydi o Hasan'ın, o Emre'nin, o Vedat'íın ve de "kaptan" Bülent'in halleri?.. Yooo... Galatasaraylılar "hakem Kuddusi Müftüoğlu'na fazla yüklenmesinler", eğer Kuddusi Müftüoğlu "hakemliğini yapabilseydi", Galatasaray'ın başına "geçen sezon Fenerbahçe önünde uğradıkları 7 kişi kalma felaketi" üstelik "bu defa çok haklı olarak" gelebilirdi!.. Bir sporsever, bir spor yazarı olarak açık açık yazıyorum; gelmeliydi!.. İbret-i alem için gelmeliydi!.. Elbette "penaltıydı, değildi, golde pasif ya da aktif ofsayt vardı, yoktu, geriye vuruşta oyun başlamıştı, başlamamıştı" tartışmalarına girilecektir, ben de girerim ama "bunlar her maçta olur ve her hakem kendine göre bir karar verir!.." Ancaaak... Bir hakeme, Bülent'lerin, Hasan'ların, Vedat'ların, Emre'lerin yaptıkları yapılır da, "o hakem gereğini yapamazsa", işte o zaman ben o hakeme derim ki; "Sen necisin arkadaş?" Erman Hoca ile Ahmet Çakar'ın "işin bu hale gelmesinde" çok büyük payları var!.. "Genç hakem - yaşlı hakem" ayrımcılığı, "pozisyon yorumlarında" hakemlere, takımlara ve skorlara göre "çifte standart uygulaması" ve nihayet "genç" dedikleri hakemlerin de "çalamadıkları düdükler ve çıkaramadıkları kartlar" sebebiyle "eyyamcı" diye nitelenen "yaşlılara taş çıkartmaya başlamaları", hakemlerimizi de futbolumuzu da, tribünleri de "tam bir çıkmaz sokağın içine sokuverdi!.." "Bu iki hoca", böyle yorumlar yapmaya devam ettikçe, her hafta sonu "istediklerini infaz edip, istediklerini akladıkça" ve futbol kamuoyunu onlar yönlendirdikçe, daha da önemlisi "futbolcusundan, hakemine kadar" çoğunluk "Merkez Hakem Komitesi ve gözlemci yorumlarını bırakıp", açık açık "Erman Hoca ne diyecek, Ahmet Çakar nasıl yorumlayacak" baskısının altına girmeye devam ettikçe, iş çığırından iyice çıkacaktır!.. Futbol Federasyonu, "cesaretle" bu konunun üzerine gitmeli ve "RTÜK kanalı ile" bu yayınları "normal hale getirmelidir!.." Pazar gecesi, "Maraton programında" Fatih Terim'in "çok anlamlı mesajı" hem haklıdır, hem yerindedir!.. Terim'in hatası "mesajı verdikten sonra" sözü uzatması ve Toroğlu ile polemiğe girmesi oldu!.. Temenni edelim ki, "birileri" bu mesajı almış olsunlar!.. Bu arada Galatasaray Başkanı da, yönetimi de, "böyle gergin ve kritik bir ortamda" Terim'i yalnız, hem de "yapayalnız" bırakmaya devam etmektedir!.. "Yenilgide" rakip takımı tebrik etmek, rakip kulübün başkanının elini sıkmak "elbette bir şeydir ve bugünün Türkiyesi'nde alkışlanacak bir olaydır" ama, "başkanlığın bir başka sorumluluğunun" da "kulübünün ve takımının haklarını", alkışlanan üslûbun ve seviyenin içinde kalmak şartıyla, korumayı bilmek olduğu ortadadır!.. Geliyorum maça... Bana kimse bu maçın skoruna bakarak, "büyüklük" galibinin "Lucescu olduğunu" anlatmaya kalkmasın!.. Eğer "Galatasaraylı futbolcular, o çok çirkin hareketleri yapmasalardı", bugünkü yazımın konusu "Tebrikler Terim, yenildin ama büyük olduğunu gene ispat ettin!.. Lucescu gibi futbolu küçültmedin ve takımını bir büyük takımla oynayan taşra takımı taktiğiyle oynatmadın" olacaktı!.. İşte Terim ve Lucescu arasındaki fark bu!.. Biri "Türk futboluna kalıcı" bir şeyler vermek için, "yenilmeyi, eleştirilmeyi, hatta hezimete uğramayı göze alıyor!.." Zira "o bir Türk!.." Öteki; "ben bugünü ve yarını kurtarayım, takımım puan alsın da ne olursa olsun" düşüncesinde "tam bir profesyonel yabancı!.." "Türk futboluna bir şeyler vermek" umurunda değil; zira o bir Rumen!.. Pazartesi sabahı "gazetelere baktım"; Lucescu'ya övgüler yağdıranlar çoğunluktaydı!.. "Acaba" diyorum; "Arif fizik olarak bitik olmasaydı ve bomboş yakaladığı topları biraz götürebilme ve kaleye vurabilme şansını kullanabilseydi ya da hakem o penaltıyı çalsaydı" ve Galatasaray maçı kazansaydı "bu arkadaşlar neler yazacaklardı?" Ben söyleyeyim; "Mevsim başından beri dökülen, futbolu unutmuş, moralsiz Galatasaray'a karşı bile sahaya korkarak çıkan ve Beşiktaş'ı mağlubiyete mahkum eden bir taktikle oynatan hoca!.." Ve hatta biraz daha ince eleyip sık dokuyarak "4'lü defansın, 3'lü defansa karşı üstünlüğünü ortaya koyan" analizler bile yazacaklardı!.. Hey gidi "maç skoru" hey; sen nelere hakimsin? Hele hele "Mondragon - Cordoba" mukayesesinde "Cordoba galip" diyenlere çok gülüyorum; seyretsinler maçın kasetini, "baksınlar bakalım Cordoba ne hatalar yapmış?" Beşiktaş kazandı, kutlarım!.. "Futbol düşüncesi" kaybetti ve gülen "Makyavel düşüncesi" oldu!..