Utanç verici!..

A -
A +

Uzun yıllardır Türkiye'nin spor sayfasında yazıyorum, bu sayfada bir - iki yazım dışında "spordan başka bir şey" yazmadım!.. Bu ilkemi "belki" üçüncü defa bozmak durumundayım; zira konu "siyasi" gibi görünüyor ama, "sporda da benzerleri" oluyor, sanatta da, şunda da, bunda da!.. Kısacası, "insanla ilgili" "bir konu" ve işte o konu: Sevgili Ömer Faruk kardeşim, bilgisayarıma "Hangisi doğru" başlığı ile bir "derleme" göndermiş!.. Son günlerde, "spor yazarlarının da katıldığı" bir tartışmanın "temeli olan" bir derleme!.. "Rahmetli Ecevit için dün ne demişlerdi, bugün yani ölümünden sonra ne dediler" şeklinde bir derleme!.. Bakınız, "ayırımcılık yapmıyorum", hepimizden, "kendimi de katarak" hepimizden söz ederek söylüyorum, zira zaman zaman "hepimiz" bu derlemenin "benzerlerine girecek" şeyleri yapıyoruz; "insan", bu derlemeyi okudukça, "insan olarak", bu derlemenin ve benzer derlemelerin kahramanlarından, yani kendinden de, kendisi dahil herkesten de utanıyor!.. İnsanların "iki yüzlülüğünden utanıyor!.." Bir çok meslektaşımız, "bu derlemeler ve bu derlemeler konusundaki yorumlar için" sütunlarında diyorlar ki; "Ne yani, ölünün ardından iyi şeyler, güzel şeyler söylenmeseydi de, bunlar bunlar mı, söylenseydi?.. Ölünün ardından bunlar söylenir mi?.. Hazreti Peygamber ne demişti?.." Sevgili Şakir Süter gibi, "işi iyice abartarak", kimsenin yazmadığı, hatta aklından bile geçirmediği "bir monolog" yazanlar bile oldu, bu konuda!.. "İşi tersinden tutunca", elbette "böyle" bir sonuç çıkması normal!.. İşe neden "düzünden" bakmıyoruz?.. Aslında "bu derlemeler ve bu derlemelerin kahramanlarına yapılan eleştiriler", Ecevit'e "ölümünden sonra" söylenenlerden çok, "sağlığında" söylenen sözler için!.. "Eleştiri" başka, "hakaret" başka!.. Bizim demokrasi, fikir hürriyeti - basın hürriyeti anlayışımızda "eleştiri dozunu çok aşan, çok kırıcı, hakarete varan, çirkin, hatta iğrenç" benzetmeler, değerlendirmeler, nitelemeler var ve yaygın!.. Ne yazık ki, "insan" olarak "bunlardan" da çok hoşlanıyor ve adeta "söyleyenleri, yazanları" teşvik ediyoruz!.. Sevgili Ömer Faruk'un gönderdiği derlemeyi okurken yüzümü kızartan "bu çeşit sözler" oldu!.. Şimdi, "vaktiyle bunları söyleyenleri, bunları yazanları, bu değerlendirmeleri yapanları" teşhir etmekten daha "makûl ve makbûl" ne olabilir?.. Onların ve "onları örnek alanların", yani hepimizin ve de özellikle "genç" insanlarımızın, açık açık ortada olan "böylesine bir iki yüzlülüğü bir daha yapmamaları için" bilmem ki "daha başka" nasıl bir ders verilebilir?.. Kimsenin "çok abartılılar hariç, bugün söylenenlere itirazı yok", itiraz "daha önce", yani rahmetli Ecevit "sağken" onun için söylenenlere ve yapılanlara!.. Bilmem ki, "neden" kızılıyor ve öfkeleniliyor?.. Bu konunun bir yanı!.. Konunun öteki yanında da, Ecevit'in ölümünden sonra tam anlamıyla "timsahın gözyaşlarını döktükleri bilinen ve görünen" bazı siyasetçilere, kişilere , yazar - çizerlere "tepki" koyanlar ve "Ben de böyle düşünüyorum" diyenler, yazanlar var!.. Söylediklerinde ve yazdıklarında "hakaret olmadıkça", sağlığında yapılan eleştirilerin dozunda kaldıkça, "bunları" söyleyen ve yazanlara neden kızıyoruz?.. "Biz cesaret edemiyoruz" diye mi, yoksa "onlar iki yüzlülük yapmıyorlar" diye mi?.. Hele hele işi, "Sen de öleceksin, unutma, sana da bunlar yapılabilir, bilesin ki, öldüğün zaman senin Ecevit'e yaptığın gibi konuşanlar, yazanlar olursa, onlara karşı seni biz savunacağız" demeye kadar götüren "hayırlı" meslektaşları gördükçe ve okudukça, insan, "Dile benden ne dilersin" diyen Büyük İskender'e "Gölge etme, başka ihsan istemem" cevabını veren filozof Diyojen'in ne kadar haklı olduğunu anlıyor!.. Bir örnek de "ben" vereyim; elbette Bülent Ecevit "dürüst ve namuslu bir insandı!.." Ama, "kendine, kişisel ve ailesel" olarak!.. Buna karşılık "Güneş Motel'de 'bağımsızlar' ile kurulan 'karanlık' bir koalisyonun Başbakanı" için sağlığında da, ölümünden sonra da bir "Türk insanı olarak" şunu sormak hakkımız değil mi: "Türk siyasi hayatında iki bakanı birden Yüce Divan'da yargılanıp mahkûm olan bir başka başbakan var mı?.." Soruyorum; "dürüstlük, doğruluk ve namusluluk" sadece ve sadece "kendisi ile ailesinin boğazı ve cebi içine hapsedilmiş" bir özellik midir?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.