Utanın!..

A -
A +

Ben “hakemlerle ilgili yazı” yazmayı sevmem de, istemem de. Yazarsam da “genel” yazarım, birkaç istisna hariç, “belirli bir hakemi” hedef almam.
Ama mesela, bu sezonun daha dörtte biri bitmeden, Mete Kalkavan için “iki yazı yazdım”, bu üçüncüsü olacak. Ve de ilave bir hakem daha var; Ali Palabıyık!..
Yooo, “o penaltıyı vermedi, bu düdüğü çalmadı, şu kırmızı kartı göstermedi” diye, enstantane enstantane anlatıp, “yaptıkları hataları” sergileyecek ve eleştirecek değilim. Bunlar yapıldı; günlerce görüntüler seyredildi, yorumlar yazıldı, zaten!..
Ben, gene “bu” iki hakemin ve “onlar gibi davranan” hakemlerin, “hakemlik müessesesine vurdukları darbeden” söz edeceğim ve diyeceğim ki, “Kuzum, sizler nasıl hakemlersiniz?..”
Saha içinde, on binlerce tribündeki, yüz binlerce TV başındaki gözün önünde, “hem de temaslı” görüntülerde, futbolcuların sizi “fırça üstüne fırça atarak” kum torbasına çevirmesine nasıl müsaade ediyorsunuz?..
“Ellerini suratlarınıza uzatarak” ya da “yüzlerini öfke ile ekşiterek”, hatta “kolunuzu tutarak, vücudunuza temas ederek” söyledikleri sözler, “Ey hocam siz dünyanın en iyi insanısınız, en iyi hakemisiniz, helal olsun, çok doğru karar verdiniz, kutlarım” olsa ne yazar; tribünlerden, TV ekranlarından görünen tablo ortada iken?..
Siz bunlara “sarı kart bile gösteremediğiniz” takdirde, taa kalesinden fırlayıp, “dördüncü” hakeminize hesap sormaya kalkışan kaleciye de “kart gösterememe” durumuna düşeceğinizi düşünmeden, nasıl “Süper Lig maçı yönetir”, dahası, ayda “bilmem kaç bin lirayı” gönül rahatlığı ile cebinize koyarsınız?..
Bitmedi; “daha da acısı”, bunları sezon başından beri yapıp gelen “sizin gibi” hakemlere adeta “ödül verir gibi”, her hafta “daha önemli maçları vermeye devam eden” Merkez Hakem Kurulu, ne yapmak istemekte ve kime hizmet etmektedir?..
Böyle yapan hakemler, böyle vaziyet alan MHK oldukça, “yöneticilerin üstelik  birbirine girip” rakip kulüpler ve hakemler hakkında ağızlarına geleni söylemeleri önlenebilir mi?..
Ve de “talimatlara göre açık suç işleyen” o yöneticiler için “ceza yok” kararı alan Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’nun  “sizlerin yüzünden” futbolumuzda “kapkara bir disiplinsizlik kapısı açtığını” görmek için, bilmem ki gözlüğe gerek var mı?..
Al birini, vur ötekine; Federasyon’a bakıp dersem ki; “Böyle başa böyle tıraş”; haksız mı olurum?..

Uyanmalıyız, artık!..

Üç büyüklerin “burunları Kaf Dağı’nda olan” başkan ve yöneticilerinin “çirkin ve kabul edilemez”, dahası Anayasa’ya aykırı” kararları ile “beğenmedikleri bir haberi yazan” ya da “beğenmedikleri bir yorumu yapan” spor yazarlarına ve daha da kötüsü “bu gazetecilerin müesseselerine koydukları” yasaklar, ne yazık ki ülkenin her yerindeki kulüplerin başkan ve yöneticileri tarafından taklit edilir oldu. 
“Falan gazetenin muhabirleri tesislerimize giremez ve antrenmanlar dahil sportif faaliyetlerimizi izleyemez” kararları hemen her gün alınır hâle geldi. Bu, “basın hürriyeti ile beraber,  halkın ‘haber alma’ hakkının paspas edilmesi” demektir!..
Demektir de, bizim meslek kuruluşlarımız, cemiyetlerimiz, Basın Konseylerimiz ne yapıyor; hele hele, “Türkiye Spor Yazarları Derneği’ni göreve gelmelerinin üzerinden bir yıl geçmeden altüst eden” TSYD yönetimi ne yapıyor?..
“Seçimli olağanüstü genel kurul yapılmak üzere iken”, kendi dertlerine düşmüş bir yönetimin, “bu kadar önemi ve hayati bir konuyu çözmesi mümkün mü?..
“Mesleği bitirmek isteyen” kulüp yöneticileri ile, “derneği bitirmek üzere yola çıktıkları anlaşılan” TSYD yöneticileri, el ele vermeseler de, neredeyse “aynı hedefe doğru” yürümüyorlar mı?..
TSYD üyeleri, derneğinize sahip çıkın ve genel kurulda gerekeni yapın; mesleğe “gür ses ve eylemler” ile sahip çıkacak, “gösteriş yerine, mücadele edecek” bir yönetimi iş başına getirin; yoksa yarın çok geç olacak!..

Kendilerine yazık ediyorlar!..

Şaşmaya devam ediyorum; “Bu nasıl bir gazetecilik? Bu arkadaşlar, kendi gazetelerinde çıkan haberleri bile okumuyorlar mı?..”
Fatih Terim’den, aylardır sürdürdükleri “Neden kadrodan çıkarıldılar, neden şimdi alındılar” konusundaki ısrarlı kampanyalarına rağmen, beklediklerini alamayınca, bu defa sorularına “yeni bir soru” kattılar; “Neden onlar yeniden kadroya alınmış da, Volkan Demirel alınmamış; bu ayrımcılığın sebebi neymiş?..”
Bakınız, “bu soruları TV ekranlarından, gazete sayfalarından soranların” gazetelerinde çıkan bir haberi” sütunuma alıyorum:
“2014 Kasım’ında Türk Telekom Arena’da oynanan Türkiye-Kazakistan milli maçı başlamadan önce kaleci Volkan Demirel’e küfrettiği tespit edilen Yusuf Şiringül için hazırlanan iddianame, mahkeme tarafından eksik soruşturma nedeniyle iade edilmesinin ardından, yeniden yazıldı.
Güvenlik kamerası kayıtlarını inceleyen bilirkişi, ‘sadece şüpheli Yusuf Şiringül’ün Volkan Demirel’e küfrettiğini, Demirel’e yönelik olarak bağıran, seslenen ve tezahüratta bulunan başka bir şahsın bulunmadığını’ tespit etti. Şiringül’ün ‘hakaret’ suçundan 4 aydan 2 yıl 8 aya kadar hapsi ve 1 yıl süreyle seyirden men edilmesi istendi.
İddianamede, Volkan Demirel’in şikâyeti ve müracaatı üzerine, emanette kayıtlı CD’de yer alan güvenlik kamerası görüntülerinden teşhis ve tespit yapılarak, tribündeyken Yusuf Şiringül’ün yakalandığı belirtildi. Ancak şüpheli Şiringül’ün savunmasında suçlamaları kabul etmediği kaydedildi.
İddianamede, güvenlik kamerası görüntülerinin çözümü amacıyla yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen rapora da değinildi. Raporda, ‘Şüpheli Şiringül’ün, müşteki Volkan Demirel’e yönelik olarak sinkaflı sözlerle küfrettiğinin, ağız ve dudak hareketlerinden net şekilde anlaşıldığı, şüphelinin küfürlü sözlerin akabinde bir şey söylememiş gibi etrafında bulunan diğer taraftarlara bakışlar yönelterek üzerindeki ilgiyi dağıtmaya yönelik yanıltıcı tavırlar sergilediği, etrafta bulunan kişiler arasında Volkan Demirel’e yönelik olarak bağıran, seslenen, tezahüratta bulunan başka bir 3. şahsın bulunmadığı tespit edilmiştir’ denildi.”
“Avrupa Şampiyonası gruplarından çıkıp finallere uzanma sürecinde” son derece kritik bir maç başlamak üzere iken, “Bana ve aileme koro hâlinde küfrettiler” diye bırakıp giden, hatta stadı terk eden bir futbolcu var ortada. “Prim anlaşmazlığıydı, disiplinsizlikti falan gibi” gelişmeler sonucu, kadroya çağrılmama ya da idari cezalarla geçiştirilecek bir durum değil, bu!..
“Milli görevi terk” bir yana, “Galatasaray Stadı’na, Galatasaray taraftarına gölge düşürecek” bir eylemi de içine alan bir tablonun da kahramanı idi, Volkan Demirel!..
Onun durumu, Arda ile, Selçuk ile, Burak ile, Caner ile, Hakan Balta ile, Gökhan Gönül ile “nasıl mukayese edilebilir”; el insaf!..

Şaka

Fatih Terim, “konuşmayarak”, aylardır “Konuş” diye yapmadıklarını, söylemediklerini bırakmayanları adeta “abandone” etti. TV ekranlarında “öfke”, spor sayfalarında “alev” dolu “sportif tartışma ringinin dışına çıkan” ifadeler, durumu çok iyi gösteriyor!..
Hocamız, ya bir de “konuşsa” idi, ne olacaktı; el cevap; nakavt!.. 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.