Son bir aydır, spor sayfalarında "beni en çok etkileyen yazı" oldu; sevgili Naci Arkan'ın "Acılara aldırmayan ülke"si. İşte, daha dün bu sayfada çıkmış olmasına rağmen, okuyanlar "yeniden okusunlar", okumayanlar da "haberdar olsunlar" diyerek "o yazıdan" bir pasajı sütunuma alıyorum: "Bizler hâlâ daha 'orasını burasını' tutan, ona buna 'parmak atanların' ba#şlattıkları savaşa alet olanların çirkinliklerini gündemde hep taze tutarak, dostluk adına utanç verici beyanatlarıyla ortalığı kızıştıranlarla uğraşalım... Ayıbın böylesine savunulduğu bir ortamda, Barış gibi engelli gençlerin, maçlara girememesini dert etmemek normal değil midir? 'Siyasi babasına' güvenen, federasyonu sallar... 'Mafya babasına' güvenen, ligi sallar... 'Öz babasına' güvenen de, gözü açık gencecik yaşta bu dünyaya veda eder işte... Sporumuza her türlü çirkefliği bulaştıranlar, kendilerini 'yiğit' gibi görürken, kaldırımlara engelliler için 'rampa' yapmayanlar, stadlara girişte, onlar için özel kapı koymayanlar ise 'teberrulu biletlerle' devleti soymayı hiç ihmâl etmezler ama... Fırsat bulduklarında, önlerine geleni 'sağmal inek' gibi sağanlar, başlarına gelmemiş acılar yüzünden, acılı insanların dertlerinden ne anlar; onların yaralarına nasıl merhem olabilir? Türkiye'de 'iyi gidiyor' denilen her işten 'pay' kapmak isteyenlerin 'amip' gibi çoğalmaları, gelecek için bizleri daha da endişeye sevk etmektedir..." Evet, sevgili Arkan, "sen bu satırları yazarken", Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu, Türk futbolunda son dönemin "en sabıkalı" futbolcularının başında gelen, "fair playden nasibini almadığını" her fırsatta gösteren "parmakçı" oyuncunun "cezasını kaldırıyor"; bunu da "eşitlik ilkesine aykırı" gibi tartışmalı ve "üzerinde ittifak edilmeyen" bir "gerekçeye sararak", Federasyon-Beşiktaş kavgasında, Murat Aksu "fevkalade sert çıkınca", art arda verilmeye başlayan "Biz Beşiktaş'a dostuz" mesajlarının "ana malzemesi" yapıyordu!.. Hem de aynı toplantıda, "fair play" denilince, Türk antrenörleri içinde "ilk akla gelenlerin başında olan" Ziya Doğan'ın cezasını onaylarken. Ve Tahkim Kurulu, "bu kararı ile" bütün sporculara şu mesajı veriyordu: "Hakeme, gözlemciye çaktırmadan her türlü çirkefliği yapabilirsiniz, parmak atmak serbesttir, kameralara yakalansanız da önemi yok, Disiplin Kurulu ceza verse dahi, ben kaldırırım!." Hukukun "böylesine rezil edildiği" , fair play'in böylesine katledildiği "bir ülkede", elbette "engelliler için hiç bir şey yapılmaz", yapılamaz!.. Bu ülkede "sadece ve sadece" güç geçer!.. "Veyl" güçsüzlere.. Ve... "Viva" parmak atanlar!.. Ersun Yanal'a öğütler!.. Hemen görevi bırak!.. Henüz geç kalmadın..Yapman gerekeni yap.. "Düne göre" geç kaldın ama, "yarına göre" zamanıdır!.. "Milli Takım Teknik Direktörlüğü elbisesi" sana çok bol geldi!.. Şaşırdın ve "o elbisenin içinde" ezildikçe ezildin!.. Ekranlardaki görüntüler, "dizleri titriyordu" açıklamaları, "titrek sesle" yaptığın konuşmalar, "söylediklerin arasındaki çelişkiler", kısacası her şey ama her şey "bu işin olmadığını, olamayacağını ve bittiğini" gösteriyor!.. "Filmi geri saramazsın"; yaptığın yanlışların, hataların bedelini ödemek zorundasın!.. Terim'ler, Denizli'ler, Güneş'ler ve daha niceleri ödediler.Sıra sende. Açıkça görülüyor ki; "Arkasındayız" diyen Federasyon Başkanı ve üyeleri "istifanı gözlüyor!." Açıkça görüldü ki; daha bir hafta önce "seni devrimci ilân eden" destekçilerin bile "Bittin, istifa et" diye yazılar yazmaya başladılar!.. "Milli Takımı, oyuncularına moral verme yeri hâline getirdiğin" Fenerbahçe'nin taraftarları dahi, hem de "Fenerbahçe'nin stadında" senin için "İstifa" diye bağırdılar!.. Sırtında "sarı-lacivert forma olan" insanlar, "Hakan Şükür" diye tezahürat yaptılar!.. Açıkça görüldü ki; futbolcuların da artık "sana inanmıyor, güvenmiyor!.." Servet'in "sahadan çıkışındaki tablo" ve Altıntop'un "Almanya'daki açıklamaları" bilmem ki, senin için ne ifade ediyor? "Kampta ağabeylik yapsın" diye "takımında oynayaman" oyuncuları milli takıma çağıran ama "saha içinde ağabeylik, liderlik yapacak bir oyuncuyu bulamayan ve sahaya süremeyen" bir teknik adamın, milli takımın başında kalması mümkün mü? Kamuoyuna "doğruları söylemeye cesaret edemeyen", hep gizleyen, "gizli kalan kasetlere konuşan" bir antrenörün de "alması gereken kararın ne olduğu" ortada değil mi? "Bir takımla başa çıkamazken", gencinden, ümidine kadar "bütün milli takımları yönetmeye kalkışan" bir teknik direktör için, "aklı başında bir federasyon" ne düşünür; belli değil mi? "Ekmek yediğin" Türkiye Ligleri'ni ve kulüplerini, onların futbolcularını "yerle bir eden" sohbetlerinin, "Bu ligden bu takım çıkar" şeklindeki "haksız, çirkin ve doğru olmayan" bahane ve mazeretlerinin hedefi olanların arasında "milli takım teknik direktörlüğüne devam etmen" nasıl mümkün olabilir? Eğer, "Türkiye Ligleri'nin, Danimarka Ligi'nden de, Yunanistan Ligi'nden de, Ukrayna Ligi'nden de, Gürcistan Ligi'nden de, Arnavutluk Ligi'nden de, Kazakistan Ligi'nden de iyi olduğunu göremiyorsan", Milli Takımın başında işin ne? Grubunda "Almanya, İtalya, İspanya,İngiltere olsa idi", öne sürdüğün "bu bahaneyi" bir yere kadar kabul edebilirdik; ama bir bak rakiplerin kimler ve ortada "5 maçta alınan 6 puana karşılık kaybedilen 9 puan var"; bu tabloya bile "başarısız oldum" diyemeyecek kadar cesur ve açık sözlü değilsen, nasıl "milli takım teknik direktörlüğü yapar ve diğer milli takımlara da patronluk etmeye çabalarsın?" Yooo."Efendim Danimarka'nın, Yunanistan'ın, Ukrayna'nın bir çok futbolcusu Avrupa'nın iyi liglerinde oynuyor" demeye kalkışma; senin de elinde "Avrupa'nın iyi liglerinde oynayan oyuncular" var; kaç tanesini oynattın? Ayrıca "Türkiye Ligi kötü bir lig değil"; sadece "bu yıl üsttekilerle, alttakiler arasındaki güç farkından dolayı", biraz gerileme var, o kadar!.. "Milli takım" bir "üst yapı" olayı olduğu için Türkiye'den ve Avrupa'dan toplanan "22 oyuncu" ile "iyi bir hoca", bu grubun altını üstüne getirirdi, yapamadın!.. "Tecrübesizler ve şaşkınlar heyeti" olarak "neyi ne zaman yapacaklarını bile bilmeyen" bir federasyonu ve başkanını "daha fazla zora sokma!.." Bak, Almanya ile yapılan "dostluk maçında, evet dostluk maçında" enteresan bir tesadüf "3-0 yenildi" diye Kamerun Futbol Federasyonu Başkanı Muhammed İya, anlı şanlı teknik direktör Schaefer'i görevden alıvermiş.. "Orada" federasyonlar var, başkanlar var!.. Bizde de "başarısızlık hâlinde gereğini yapan teknik direktörlerin olduğunu" göster!.. Herkes bunu senden bekliyor!.. Tabii."Kendini ve adını daha fazla yıpratmayı" düşünmüyorsan!.. Sanki, "ülkenin en antipatik spor yöneticisi" ve "burnu en büyük federasyon başkanı" olmak istermişcesine bir görüntü vermek için çabalıyor!.. Sanki, "etrafına da bu görüntüye uyan, bu görüntüyü sabitleştiren" bazı kişileri "bile bile" toplamış gibi görünüyor!.. Sanki, "Ben imparatorum, kimseye hesap vermem, kamuoyunu takmam, medya da neymiş" havasını devamlı pompalayarak, "birilerine ve de federasyon seçiminde oy kullanacaklara göz dağı vermek" istiyor!.. Sanki, "Beni sevmeyin, beni saymayın, beni beğenmeyin, ne yaparsanız yapın umurumda değil, benim emir kullarım var, onlar bana yeter, genel kurula gelecek bana oy verecekler ve ben koltuğumda oturmaya devam edeceğim" demeye getiriyor!. Ne kadar yanlış; aslında "kendisine de, Türk basketbolüne de yazık ediyor!." Kimlerdir, Turgay Demirel'i "yaptığı bunca başarılı işe rağmen, böylesine sevilmeyen bir başkan" hâline getirmeye çabalayan "akılsız" akıl hocaları? Görüyorum, hissediyorum ve inanıyorum ki, Lütfi Arıboğan, pek yakında "bu sevimsiz saltanata son verecek !.." Yoksa, "zirveye çıktıktan sonra", orada duramayan ve hızla aşağılara yuvarlanmaya başlayan Türk Basketbolündeki kavga ve kargaşa, açıkçası "fetret devri" tam bir çöküşle noktalanacak!.. "Şeffaf" bir seçim yarışı yerine, "aba altından sopa gösterip" delegeleri etkilemeye çalışmak, "el altından ilişkilere girip" spor ekran ve sayfalarında "sansür" çabalarından medet ummak, Türk Basketbolü'nün başındaki kişiye yakışmıyor!.. Yoksa, yakışıyor mu? Kâzım Kanat'a mesaj!.. Sevgili Kâzım Kanat. Stop.. Rica etsem, dün "Turgay Renklikurt ve Zeki Çol için yazdığın yazıları" bugün tekrar tekrar okur musun?.. Stop.. İnanıyorum ki, vicdanın sızlayacak ve "yanlış yapmışım" diyeceksin.. Stop.. Ben de yıllar yılı "spor yazarlarının, yazı yazdıkları konularla ilgili kuruluşlarda görev almalarına karşı çıktım, eleştirdim"; ama "bazı zorunluluklar ve şartlar vardır" ki, hayatın akışı içinde "eleştirdiğimiz bu kesişme" olabilir.. Stop.. Elbette "zorunlu da olsa" bu kesişmeyi "eleştirmek", düşünce ve basın özgürlüğü içinde haktır, hatta bazen de görevdir!.. Stop.. Ama, senin yazıların "eleştiri sınırlarını" çok ama çok aşmış bulunuyor.. Stop.. Adeta "öc almak" hırsını akla getiriyor.. Stop.. Bu iki "değerli" arkadaşımız , bütün bir ömürlerini spor için verdiler, spor yazarlığı için verdiler.. Stop.. Onları, "tamamen kişiliklerine dönük" böylesine "ağır" sözlerle anlatman, "eleştiri" yerine, "hakaret" niyetini ortaya koyuyor ki, bu da sana hiç ama hiç yakışmıyor.. Stop.. Üstelik "bu tip haksız, ağır, manasını ve hedefini çok aşan eleştirilerden" en çok nasibini alan ve "haklı olarak şikâyet eden ve üzülen" spor yazarlarından biri olmana rağmen.. Stop.. Turgay Hocam için kullandığın ve bütün Beden Eğitimi hocalarımızı yürekten rahatsız edecek olan "Jimnastik hocası" sözüne vermek istediğin "küçültücü" anlamın, ne kadar "haksız ve ağır olduğunu" yazını tekrar tekrar okursan anlayacağını sanıyorum.Bu ülkede "modern sporun kurucusu" da bir "jimnastik hocası olan" rahmetli Selim Sırrı Tarcan'dı, nasıl unutursun?.. Stop.. Üzüldüm. "Kendimi onların yerine koydum" ve isyan ettim.. Stop.. "Koca bir ömür ve şu yazılanlara bak" dedim.. Stop.. Oku sevgili Kanat, yeniden oku.. Stop.. "Benzerlerinin senin için yazıldığını düşün".. Stop.. Sonra da samimi olarak kendi kendine cevap ver; acaba ne hissederdin?.. Stop.. Sevgilerimle.. Stop.. Öcal Uluç.. Stop..