İşte sonunda geldik, bir "milli" futbolcudan, gecenin nerede ise "sabaha karşı" olan bir vaktinde, İzmir'de bir lokantanın kapısında meydan dayağı da yedik!.. Olacağı buydu; zira biz "bize yapılan saldırıları", yıllardan beri "gereken tepkiyi koymadan", birkaç "cılız" ses çıkarmaktan öteye hiç birşey yapmadan, adeta "hoş geldi, sefa geldi" diyerek karşılıyorduk!.. Öncelikle hemen yazmalıyım ki; takımı Elazığ'da iken, kadroya alınmayan ve "bunu fırsat bilerek", bir mankenle İzmir'e "kaçamak yapan" ama gazetecilere yakalanınca, "fevkalade öfkelenip" adeta "çılgına dönen" Ümit Davala'ya Galatasaray 24 saat geçmeden "herkese ders ve örnek olabilecek bir ceza vermeli" ve de Şenol Güneş, pişman olup özür dileyeceğine "gene olsa gene aynını yaparım" diyecek kadar pervasızlaşan bu kabadayıyı "Milli Takım kampından evine göndermeliydi!.." Bu yazıyı bilgisayarımın ekranına dökene kadar, Milli Takım Hocası'nın "bu yönde" bir uygulama yaptığına dair bir haber duymadım, Galatasaray ise "beklediğim gibi", olayı geçiştirdi; çok yazık!.. Eeee!.. "Uyuyoruz" başlıklı yazımın üzerinden "henüz" bir hafta geçmeden ortaya çıkan "bu çirkin tablonun" sorumlusu kim? "Sadece" Ümit Davala mı? Ne gezer? "Sorumlulukta" Ümit Davala ve "onun gibiler", işin son halkaları; yani dış kapının dış mandalları!.. Asıl sorumlular başka!.. Öncelikle "gazete ve TV üst yönetimleri ile spor sorumluları ve müdürleri!.." Başkanlar, yöneticiler, teknik adamlar "medyaya, spor yazarlarına, yorumculara, habercilere" insafsızca ve iz'ansızca saldırırlarken, seslerini sedalarına çıkarmaya çıkarmaya, tepki koymaya koymaya, saldırıların "sokağa kadar dökülmesine" yol açtılar!.. Meslek kuruluşlarımızın başkan ve yöneticileri de "ôcılız" ve "iş olsun" diye verdikleri üçer cümlelik açıklamalar ya da kınama bildirileri ile "işin bu noktalara gelmesine" adeta yeşil ışık yaktılar!.. Ve "koca koca" kulüplerin "koca koca" başkanları, yöneticileri, teknik adamları "ağızlarından çıkanı kulaklarına duyurmadan" gazete sayfalarına ve TV ekranlarına dökmeye başlayınca, gazetecilere saldırılarının dozunu gün be gün arttırıp, "alenen" hakaretlere dökünce, futbolcuların da işi "gazeteci dövmeğe kadar götürmelerinden" daha tabii ne olabilirdi? Pazartesi sabahı gazetelere ve TV'lere baktım; sözüm "ona tepki var!.." İş işten geçtikten, gazeteciler meydan dayağı yedikten sonra!.. Bataklığı kurutmadan, sivrisinekleri "tek tek yakalamakla" başarıya ulaşmamız mümkün mü? Bunca yazıya ve bunca tepkiye rağmen, "bir şey" daha ortaya çıktı: Meslek kuruluşlarımızın başkan ve yöneticileri, gazetelerimizin anlı-şanlı yazar-çizerleri, TV'lerimizin büyük büyük yorumcuları, anlaşılıyor ki "doğru dürüst gazete okumuyor, TV seyretmiyor" ya da "kendilerini doğrudan ilgilendirmeyen olayları" takip etmiyorlar!.. "Bana ne canım, kim ne yazarsa yazsın" havasındalar!.. "Onlar" için "sadece" kendi yazılarının ve "kendilerinin" önemi var ve sanıyorum, çoğu "günü yalnızca kendi yazılarını okumakla geçiriyorlar!.." "Sfenks'in bile tepki koyacağı" yazılara ve olaylara karşı, sesleri sedaları çıkmıyor!.. Hatta, "öyle" yazar - çizerlerimiz ve yorumcularımız var ki; ses çıkarmak, tepki koymak bir yana, "isim ve gerekçe belirtilmeden" ortaya yapılan ve "medyanın bütününü zan altında bırakan" haksız, iz'ansız ve insafsız saldırıları nerede ise "onaylıyor", onları savunuyorlar ya da "böylesine saldırıların yoğunlaştığı bir dönemde" tek tük olayları bahane ederek, "bütün bir medyayı zan altında bırakacak" iddialarda bulunuyorlar!.. Ve üstelik, onlar da "ortaya atılan" iz'ansız ve insafsız lâfların sahiplerini örnek alarak isim bile veremiyorlar, "cesaret konusunda" attıkları zaman mangalda kül bırakmazken, ne kadar "yürekli" olduklarını da ortaya koyuyorlar; mesela... Sevgili Kâzım Kanat gibi... mesela... Sevgili Erman Toroğlu gibi... "Onlar" yani "bizlere saldıranlar", bu işi yaparken "tam bir birlik ve beraberlik içinde" cepheleşirken, bizler "onlara karşı" tel tel dağılıyoruz ve hatta "onların safında", hem de "en önde" savaşanlarımız bile çıkıyor; bravooo!.. Ayıptır ve bu "güzelim" mesleğe yazıktır!.. Ey bu mesleğin değerli üyeleri, yeter artık, "kış uykusundan" uyanalım ve bu "gaflet kuyusundan" çıkalım!.. Biraz onurumuz, biraz gururumuz varsa, tabii!.. Ben onurumuzun da, gururumuzun da "biraz" değil, "çok" olduğuna ve bir gün bu gaflet uykusundan "uyanacağımıza" inanıyorum!.. O "bir gün"; yakındır!..