Uyuyor muyuz, korkuyor muyuz?..

A -
A +

Sevgili Şekip Hazar, eski Fenerbahçe yöneticisi Hakan Bilal Kutlualp'le konuşmuş; "öyle şeyler söylüyor" ki Kutlualp, insan, "Bu iddialar doğru ise, Aziz Yıldırım, hâlâ nasıl Fenerbahçe'nin başkanlık koltuğunda oturuyor" diye düşünüyor!.. "Daum olayının tam bir skandal ve sorumlusunun da Aziz Yıldırım olduğunu, bu olayın Fenerbahçe'ye itibar kaybettirdiğini" anlatan Kutlualp, "asıl" çok başka konularda "can alıcı sorular" ortaya atıyor; "Başkan diyor ki 'Fenerbahçe'den kimsenin menfaatlenmesine izin vermem.' Bir anlatır mısınız nasıl bir menfaatlenme bu? Kulüpten nasıl menfaatler temin edilir? Örneğin kulübe villa mı satarsın? Böyle yaparsan menfaatlenme olmaz mı? Örneğin Fenerbahçe'nin Ataşehir'deki hafriyat işini kim yapıyor? Bu menfaatlenme değil mi? Faruk Ilgaz Tesisleri'nin klimalarını kim yapıyor? Önce bunların cevabını vereceksin?" Fenerbahçe Tüzüğü'nün "kulüp yöneticileriyle kulüp arasındaki ticari ilişkileri açık açık yasaklayan" maddesini bilenler için, "bu sorular" ne ifade ediyor acaba?.. Devam ediyor Kutlualp; "Misyonu tamamlanmasına rağmen Aziz Yıldırım bu görevi hayatta bırakamaz. Çünkü bilançolar makyajlı. Bu da büyük sorundur. UEFA kriterlerine uygun değildir. Bundan dolayı büyük sıkıntılar var. Fenerbahçe Kulübü şeffaf yönetilmiyor. Bunları kürsüde de söyledim." "Yeri gelince başkan da olacağım, bunu herkes bilsin" diyen Kutlualp, noktayı şöyle koymuş; "Kulübün başında olursam hesapları ben yapmayacağım. Hesapları uluslararası, kesinlikle manipüle edilemeyen bir şirkete yaptıracağım. Ben dahil herkes hesapları oradan öğrenecek. Bakalım o zaman menfaat var mıymış yok muymuş, kim ne almış, kim ne yemiş, kim cebinden ne vermiş herkes her şeyi görebilecek..." Şimdi geliyorum, işin en can alıcı noktasına; "Peki, nerede benim anlı ve de şanlı medyam, spor medyam?.. Üstelik çoğu Fenerbahçe kongrelerinde de açık açık söylenen bu iddiaların doğru olup olmadığını, doğruysa Dernekler Kanunu ve Fenerbahçe Tüzüğü gereğince nelerin yapılması gerektiğini ortaya koymak" gazetecinin en önemli sorumluluklarından ve görevlerinden biri değil mi?.. Uyuyor muyuz; uyuyorsak, neden?.. Korkuyor muyuz; korkuyorsak, neden?.. "Geturkt" ne demek?.. "Daum olayı" Alman spor medyasının "Dünya Kupası'ndan sonraki en önemli konusu!.." İş "Fenerbahçe'den çıktı, Türkiye ve Türkler meselesi hâline geldi!.." Onun için kimse bana, bu konuyu gündemimden düşürmediğim için "Başka yazacak şey bulamıyor musun" diye sormasın!.. "Kraldan fazla kralcılık yapıp" sormaya kalkanlar da, önce "Alman medyasının bu olayla ilgili olarak diline doladığı", o meşhur "Geturkt" deyiminin "neden yeniden hortladığını ve ne anlama geldiğini" araştırıp, öğrensinler!.. Evet, "Daum olayına Almanların vurdukları damga" bu; "Geturkt!.." Ben olaya bir başka pencere açayım; mesele "sadece Daum meselesi değil", o kişinin "hâlâ taşıdığı" bir unvanı var; "Fenerbahçe Teknik Direktörü!.." Fenerbahçe Teknik Direktörü'nü "bu durumu düşürüp, paspas etmeye, dünya âleme rezil etmeye" kimin hakkı var?.. Bunu "Fenerbahçeli yöneticilerden başkaları yapmaya kalksaydı", Fenerbahçe Başkanı ve yönetimi ne yapardı; lütfen "aklı başında birileri çıksın" da, bu soruma cevap versinler bakalım!.. Sadri Şener duymuyor mu? Trabzonspor Asbaşkanı Hayrettin Hacısalihoğlu demiş ki; "Biz Selçuk ve Ceyhun için İstanbul takımlarının görüşme taleplerini hiç düşünmeden reddettik, çünkü isteyen kulüpler bizden daha büyük kulüpler değil, Real Madrid isteseydi, görüşürdük." Beyefendinin vermek istediği mesaj açık; "Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ile görüşmeye tenezzül etmiyoruz, Real Madrid'liler gelse görüşürüz!.." İyi de, aynı açıklamasının hemen birkaç satır altında bakın neler söylüyor; "Makukula için Benfica yöneticileriyle görüştük, arada uçurum var"; bitmedi; "Semih için de Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'la görüştük, vermedi." Eeee; hani siz "ancak" sizden büyüklerle görüşürdünüz, Real Madrid falan, filan gibi, ne oldu sayın Asbaşkan?.. Ah şu "ishal-i kelâm hastalığı" ah, insana nasıl da gaflar yaptırır?.. Uzun, ince bir yol!.. Sevgili Halil Özer yazıyor; "Sayın Aziz Yıldırım 10 yıldır orada. Hatalarının yanında sevapları da var. Ama böyle bir hata hiç olmadı. Ben şunu merak ediyorum. Aziz Başkan'ın akıl hocası kim? Ben asıl o akıl hocasını merak ediyorum. Başkan ona gözü kara inanıyor. Çünkü bu 'komedi' başkanın fikri olamaz. 10 yıldır başkan olan Aziz Yıldırım böyle bir operasyon yapamaz. Ama biri onu kandırmış. Demiş ki: 'Biz Daum'u şöyle böyle yıldıralım, o kendiliğinden kaçar. Böyle yapalım başkanım.' Ortada tam bir yönetici hezimeti var. Zafiyet filân değil bu. Kendilerini de inandırmışlar böyle olacağına. Başkan da inanmış. Vallahi merak ettim bu akıl hocasını? Kim arkadaşlar? Lütfen açıklansın bu arkadaşın ismi. Açıklansın ki Fenerbahçe'yi kimin rezil ettiği ortaya çıksın. Bir daha o kulüpten içeriye girmesin. Hatta stada bile gitmesin." "Kurt" ve "cin gibi" bir gazeteci olarak tanıdığım Halil Özer'in "bu sorduğu soruların üzerine gitmemesi, araştırmaması, başında bulunduğu büyük ve başarılı servisin Fenerbahçe'de kuş uçsa haber alan muhabirlerine araştırtıp, cevaplarını buldurmaması" mümkün mü?.. Ben çok iyi biliyorum ki; "bu soruların cevaplarını biliyor", hem de çok iyi biliyor!.. Zira, ben bile, "600 kilometre uzakta Urla'da oturduğum" ve "emrimde muhabirlerim de olmadığı" hâlde bu soruların cevabının "iki kişiyi işaret edeceğini" görebiliyorum; "onun bilgisi, isteği, talimatı ve onayı olmadan Fenerbahçe'de hiçbir şeyin yapılamadığını" herkesin çok iyi bildiği başkan Aziz Yıldırım ve "uluslararası spor - futbol hukukçusu" asbaşkan Şekip Mosturoğlu!.. Anlaşılıyor ki, sevgili Halil Özer enfes bir "tecahül-ü arifane" gösterisi ile "Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla" diyerek, "söylenecek en ağır şeyleri" söyleyivermiş; müthiş!.. Onur savaşı zaferle bitti!.. Çok yıllar önce, bu sütunlarda yazmaya başlamıştım; Mete Aysal'ın "onur" mücadelesini!.. Aysal, "o zamanlar" Türkiye Jokey Kulübü'nün denetçisiydi ve denetçilik görevini, "yönetimin istek ve beklentilerine uygun olarak değil", ülkesini, halkını, görevini ve kendisine bu görevi veren kuruluşu seven bir sorumlunun yapması gerektiği şekilde yapıyordu!.. Gördüğü hataları, yanlışları, eksikleri raporlarında belirtiyor; dikkate alınmazsa, Tarım Bakanlığı'na da ulaştırıyordu!.. Bu yüzden "yönetimle arasına kara kedi girdi"; 3 üye ile Aysal arasında "mahkemelik olan" bir mesele bahane edilerek kulüpten "Disiplin Kurulu'nun oy birliği ile aldığı" kararla ihraç edildi; 2002 yılının 22 kasım günü!.. Aradan 8 yıl geçti; tamı tamına 90 ay ve de 17 gün; 9 Haziran 2010 günü Yargıtay 7. Hukuk Dairesi'nin "Jokey Kulübü'nün tashihi karar" talebini de reddetmesi ve Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin verdiği "ihracın iptali" kararını bir daha itiraz edilemeyecek bir şekilde ve "kesin olarak onaylaması" ile, Aysal'ın "onur mücadelesi" zaferle bitti; geç de olsa "hak yerini bulmuş", onu "görevini yaptığı için kulüpten uzaklaştırmaya çalışanları fena halde mahcûp eden karar", yüce yargının yetkili dairesinden "oy birliği ile" çıkmıştı!.. Aysal, 8 yıl süren bu mücadele çok acı çekti, "annesi dahil", kararı heyecanla bekleyen bir çok yakınını ve dostunu kaybetti; aile düzeni bozuldu; hatta "ihraca yol açan" mahkemelik olayın kahramanlarından biri de bu süreçte rahmetli oldu!.. Aysal çok şey kaybetti, ama hiç olmazsa sonunda "onur mücadelesini" kazandı; ona "bunları yapanlar" ne kazandılar; sürecin "bu kadar uzamasına yol açacak" hukuki girişimleri sonuna kadar kullanan yönetimler ne kazandılar?.. Soruyorum; vicdanları rahat mı?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.