Bir bakan, bir "söz", hem de "çok iddialı" bir söz söylediğinde, üstelik o söz "gazete sayfalarının manşetlerine, TV haberlerinin ön sıralarına yerleşmişse", hele hele "o sözle ilgili yüzlerce yorum yazılmış ve yapılmışsa", o Sayın Bakan'ın, "o sözün arkasında durmasını ve gereğini yapmasını beklemek ve istemek", bizlerin en tabii hakkı olmaz mı?. Spordan Sorumlu Devlet Bakanımız ve Başbakan Yardımcımız Mehmet Ali Şahin tuttu, "başarılı olamayan federasyonlar" için "Ya gereğini yapsınlar,ya da onlar yapmazsa, ben yapacağım" dedi!. "Bir bakana yakışan" seviyede ve üslûpta bir sözdü bu; "başarısız" federasyonlara "İstifa edin, başında bulunduğunuz sporun önünü açın, başarılı olacaklar iş başına gelsin" mesajıydı, bu!. "Yoksa", diyordu Sayın Şahin; "Ben gereğini yapacağım!.." Yani; "Özerkseniz, mâli ve idari denetim hakkımı kullanacağım, gerekçelerini açık açık ilân ederek genel kurullarınız için çağrıda bulunacağım, özerk değilseniz sizi değiştireceğim!." O günden bu yana, kaç gün, kaç hafta, kaç ay geçti; sevgili Bakanımız "çok daha iyi bilirler!." Ne oldu?. "Resmen ve alenen" tam bir "katakulliye getirilen" ve "güven oyu alacağını zannederken, altından koltuğu çekilen, gereğini yapmamak isterken, etrafındakiler tarafından gereği yaptırılan" Futbol Federasyonu Başkanı Levent Bıçakcı'dan başka "gereği yaptırılan" bir federasyon var mı?. "İbra edilmeyen" ve bu yüzden "seçime gitmek zorunda kalan", üstelik "neden ibra edilmediği" konusunda da "karşılıklı bin bir türlü iddia olan" Voleybol Federasyonu Başkanı Prof. Dr. Hüsnü Can ile, "yeni seçimi yapılan" Kayak Federasyonu, Sayın Bakan'ın "Gereğini yapsınlar ya da ben yaparım" sözünün içine giriyor mu, girmiyor mu; ben "tam" bilemiyorum; girdiğini de sanmıyorum!. Öyleyse?.. Yeni yıla girerken "yeni sayfa açan" Sayın Bakan'dan "iddialı ve sporumuza ümit veren sözünün gereğini yerine getirtmesini, getirmeyenler için de gereğini yapmasını" istemek ve beklemek, "altını çizerek" tekrarlıyorum; hakkımız değil mi?. "Sporun en üst makamında oturan" bir insan, "o sözleri boşuna söylemez!." "Bildiği" çok şey olmalı ki; o sözleri söyledi ve kendini bağladı!.. Maalesef, evet "maalesef" diyorum; "Ankara'da artık spor teşkilâtı gazeteciliği kalmamış olacak" ki; Sayın Bakan'ın "bu sözlerinin ardında nelerin yattığını, bu sözlerin kimler için, hangi federasyonlar için söylendiğini, muhatap alınan bu federasyonların başarısızlık grafiklerini" bir türlü öğrenemedik!. "Fenerbahçe'nin, Galatasaray'ın, Beşiktaş'ın, Aziz Yıldırım'ın, Özhan Canaydın'ın, Yıldırım Demirören'in, Daum'un, Gerets'in, Tigana'nın, Alex'in, Anelka'nın, Sergen'in, Ailton'un, hatta İliç'le Tomas'ın peşinden koşmaktan başka bir şey yapmayan" bir spor (!) medyasının, göz göre göre "spor yazarlığını ve spor teşkilatı muhabirliğini öldürüşünün" sporumuza yaptığı "büyük kötülük", sadece "bu olayda bile" ortaya çıkmıyor mu?. Türk sporseveri, bıraktım sporseverini, "spor yazan bir insan olarak" ben bile, "hangi federasyon, neden başarısız" bilmiyorum, öğrenemiyorum!. Ne günlerdi, "o günler?." Ne bakanlık kalırdı, ne müsteşarlık, ne genel müdürlük; ne de okçuluğa, dağcılığa kadar "hallaç pamuğu gibi atılmayan", hakkında haberler, yorumlar yazılmayan, haberler yapılmayan, hatta manşetler atılmayan federasyon ve spor dalı!. "Futbolun dışındaki" spor dallarıyla ilgilenen, seven, merak eden milyonlarca okuyucu ve izleyici de "Benim branşımda neler oluyor" sorusunun cevabını "spor sayfalarında, TRT'nin siyah-beyaz televizyonunda" bulurdu!. Şimdi?. Sporu unuttuk; "üvey evlâttan da öte", adeta "kel besleme" muamelesi yapıyoruz!.. Bari "ahım şahım" bir futbolumuz olsa!. O da yok!.. Eee, biz de tutmuş hâlâ, sevgili Bakan'dan "Neden sözünü tutmuyorsun" diye hesap sormaya kalkıyoruz!. Hadi canım; biz kim oluyoruz?. Var mıyız ki?. *** Milletimin, camiamın, okuyucularımın mübarek Kurban Bayramı'nı kutlar, mutluluk, sağlık, huzur ve sevgi dolu nice bayramlar dilerim.