Fenerbahçe Resmi Sitesi'ndeki açıklamadan "aynen" alıyorum, ne demiş Erman Toroğlu, Aziz Yıldırım için: "11 Kasım 2008 tarihli Hürriyet Gazetesi'nin Spor ekinde eski hakem ve şimdilerin TV yorumcusu Erman Toroğlu başkanlık vizyonumun artık bittiğini öne sürerek başkanlık görevimi bırakmam gerektiğini yazmıştır." Bıraktım "bir TV yorumcusunun", herhangi bir vatandaşın ve futbolseverin bile, "Aziz Yıldırım'ın başkanlık vizyonunun bittiğini ve başkanlık görevini bırakması gerektiğini" düşünme, söyleme ve yazma hakkı vardır. "Bu" bir görüştür ve "Anayasamızın teminatı altında olan" fikir, düşünce, yazma, konuşma hakkı, dahası "basın hürriyeti", her insana, her gazeteciye, her yorumcuya, "kişiye ve kuruluşa dönük hakaret taşımaması" kaydı ile "bu teminatı ve hakkı sağlar!.." "Hakaret, olup olmadığını da, Aziz Yıldırım değil, Türk Adaleti karar verir"; tabii "Aziz Yıldırım adalete giderse!.." Yoksa, açıklamadaki "şu" cümlelerin "kerameti", tamamen "kendinden menkuldür"; "Başlı başına bu ifade tüm dünyada milyonlarca taraftarı bulunan Fenerbahçe Kulübüne ve camiasına hakarettir. Fenerbahçe Spor Kulübü'nde başkanları birkaç köşe yazarı ya da TV yorumcusu veya eski hakemler belirlemez." Bugün bütün dünyada "cumhurbaşkanları, başbakanlar için bile" gazeteciler, yorumcular ya da "başka" siyasetçiler "Misyonunu tamamladı, istifa etmelidir, koltuğunu boşaltmalıdır" deme hakkına sahiplerken ve "bunu da gerektiğinde yaparlarken", dahası, "aynı şeyler" dünyanın en büyük kulüplerinin başkanları için TV'lerden söylenir, spor sayfalarında yazılırken, "neden" Aziz Yıldırım için "böyle bir görüş bildirilmeyecekmiş" bakalım?.. Ya, "Bu şekildeki yorumlar ve yazılar iş ortaklığına konu işin kalitesini ve marka değerini düşürmektedir. Marka ve kalite kaybı sebebi ile kulüplerimizin uğramış olduğu zararların bir hukuki sorumlusu mutlaka olmalıdır" cümlesi?.. Hem "yayıncı kuruluşu" tehdit ediyor; hem de ortada tam bir komedi var; "bir kulüp başkanı için", bir yorumcunun,bir gazetecinin "Vizyonunu tamamladı, başkanlığı bırakmalıdır" sözü, neden "Maç naklen yayın havuzunun kalite ve marka değerini düşürüyormuş", acaba; "o kulüp başkanı Aziz Yıldırım olduğu için" mi; hadi canım sizde!.. Daha dahası, bildiride "tüm medyaya daha da açık tehdit var"; hem de "sadece Fenerbahçe adı na değil, bütün kulüpler adına!.." Kim vermiş "bu yetkiyi" Aziz Yıldırım'a; "Nerede böyle bir ortak karar" ve Aziz Yıldırım, "kendisine yapılan sadece Fenerbahçe ile ilgili" bir eleştiriyi, nasıl "Kulüpler Birliği Başkanlığı'na taşıyıp", o unvanı "kendisi için" kullanır?.. İşte "o" tüyler ürpertici satırlar: "Görüştüğümüz tüm kulüp yöneticileri Erman Toroğlu'nun, istihdam edenleri ile mevcut iş ortaklığına sığmayan bu tip davranışlarının artık kabul edilemez sınıra geldiğini ve tahammüllerinin kalmadığını ifade etmektedir. Kulüplerimize ait ürünün marka değerini ve kalitesini düşüren bu tip davranışlara artık izin verilmeyeceğini önemle ifade ederiz. Bugüne kadar Erman Toroğlu tarafından bizlere yönelik olarak yapılan bu ölçüsüzlüğün iş ortaklarımız tarafından değerlendirilmemesi halinde futbol ailesinin tüm fertleri ile müşterek bir hareket başlatarak bu tip ölçüsüzlükleri Türk Futbolundan söküp atacağımızı kamuoyunun bilgisine arz ederiz." Bence, "bu tip ölçüsüzlükleri yapan" kulüp yöneticileri, Türk Futbolu'ndan sökülüp atılmalı!.. Gülüyorum!.. Futbolu ve antrenörlüğü "Mustafa Denizli'den daha iyi biliyorlar" ya, durmadan yazıp duruyorlar; "Efendim 3 - 5 - 2 oynanır mı?.. Bu sistem eskidi, bak Dünyanın hangi büyük takımı, hangi milli takımı oynuyor?.." Hoca'nın yapacağı iki şey vardır; "Ya yetkilidir, yeni bir takım kurar; bu takımı oynatacağı sisteme göre kurar; ya göreve gelir, bir kadroyu kucağında bulur; o kadrodaki futbolculara göre, en iyi oynayabilecekleri sistemi bulur; o sistemle yoluna devam eder!.." Mustafa Denizli, "Beşiktaş kadrosunu kucağında bulduğuna göre, biz ondan iyi mi tanıyacağız futbolcularını ve bu futbolcuların oynayabileceği sistemi ondan iyi mi bileceğiz?.." "Oynanan sistemin eskisi yenisi değildir" esas, "başarılı olup olmamasıdır"; Süper Lig'de ve Kupa'da alınan sonuçlara bakarsak, ortada "henüz" bir başarısızlık yok!.. Neden Sezgin'e mahkûm?.. "Şu gerçeği bilmek" için "Turgay Renklikurt Hoca" olmak gerekmiyor, artık "maça giden" herhangi bir futbolsever bile çoktan öğrenmiştir: "Futbolcular için en riskli ve tehlikeli zaman maç oynadıkları gecedir ve bu geceyi mutlak istirahatla geçirmeleri şarttır!.." "Onun için" bir çok teknik adam, "maç oynayan takımlarını, o maçın gecesi kampa bile alır!.." Ne yaptı, Galatasaray'ın "dehşetengiz" genel müdür - menajeri; "Benfica ile oynanan ve müthiş bir eforun sarf edildiği maç gecesi", Lincoln ve Meira'ya "Gidin sabaha kadar eğlenin" izni verdi; tam bir "futbol cinayeti!.." Ne yaptı Adnan Polat; Adnan Sezgin'e "kapıyı göstereceğine", futbolculara ceza kesti!.. Anlaşılıyor ki, "Galatasaray'da işleyen sistem"; gücü, gücü yetene!.. "Gücü, maaşlı genel müdür - menajere değil de, sadece futbolcuya yeten" bir başkan görüntüsü, Galatasaray'a ve Polat'a yakışıyor mu?.. Ve "asıl" soru: "Galatasaray Başkanı" neden "Adnan Sezgin'e mahkûm?.." Maradona ve Skibbe!.. Gazetelerde haber: "Arjantin Milli Takım Teknik Direktörü olmasının üstünden sadece 8 gün geçen Diego Armando Maradona istifanın eşiğine geldi. Arjantin Futbol Federasyonu Başkanı Julio Grondana'nın, istediği yardımcılarla çalışmasına vize vermemesi efsane futbolcuyu istifaya sürüklüyor." "Uyuşturucu" yüzünden bütün bir kariyerini mahveden Maradona dahi, "daha tayin edilmemiş yardımcıları konusunda bile böyle bir müdahalenin ne anlama geldiğini ve ne yapması gerektiğini" biliyor; ama "kendisinden habersiz yardımcıları görevinden alınan ve yerlerine yenileri atanan" Galatasaray'ın "anlı ve de şanlı" teknik direktörü Skibbe'nin yüzü adeta meyhane duvarı!.. Galatasaray, "böyle" bir hocaya müstahak mı?..