Yooo.. "Ve dahi" derken, sakın ola ki "dâhi" yazmak isteyip de, "a'nın üzerindeki şapkayı unuttuğumu" sanmayın, ben "ve de" anlamına kullanıyorum; "ve dahi" sözcüğünü... Zira, çok kişinin aksine ben Lucescu'nun "dâhi" olduğunu hiç ama hiç düşünmedim; hatta "büyük" bir teknik adam olduğunu dahi!.. UEFA, Lazio maçı öncesinde "Beşiktaş - Chelsea karşılaşmasının tarafsız bir sahada oynanacağını açıkladığında" çıkıp da "UEFA böyle yapmaya devam ederse, Şampiyonlar Ligi yakında sadece büyük takımların oynayacağı bir turnuva hâline gelecektir" diyen, diyebilen, böylece çalıştırdığı Beşiktaş'ı "küçük takımlar" kategorisine sokan, geçen haftalarda da "şampiyonluğun en büyük adayı" olan ekibi için "takımım da dağıldı, ben de" sözünü sarfeden bir hocaya nasıl "büyük teknik adam" diyebilirim? Bir "büyük" teknik adam "böyle sözler" söyler mi? "Büyük bir teknik adam", takımını "bu kadar kısa zamanda böylesine perişan duruma düşürür mü?" Hani Lucescu, "kimsenin oynatamadığı" Sergen'i çok büyük bir yıldız yapmıştı ve güle oynaya oynatıyordu? Neden Sergen'i Beşiktaş'ın Avrupa Kupaları'nda ve Süper Lig'de "en kritik maçların oynandığı" bir dönemde 8-10 maçtır oynatamıyor ve "ısrarla" Beşiktaş'ı sahada "10 kişi" bırakıyor? "Sırf Galatasaray talip oldu" diye aldırdığı Sinan'ı, Okan'ı, Ahmed Hassan'ı bunca zamandan beri "Beşiktaş'a yararlı hale neden getiremedi?" "Ben İlhan'a güveniyorum, o bana yeter" diyerek, Beşiktaş yönetimine, "onca ısrara rağmen" kaliteli bir "yabancı santrfor aldırmayan" hoca kimdi? Üstelik "her oyuncuyu oynatabilme sihirine sahip olduğu" iddia edilen Lucescu'nun elinde Ahmet Dursun ne oldu ve Beşiktaş nasıl santrforsuz kaldı? Ya "şapkadan santrfor çıkarır" gibi, "İlhan'ın yerine İlie'den santrfor imâl etme denemesi?" Bir tarafta, "nerede ise tamamı, ilk defa bir araya gelmiş" bir "toplama takım" hüviyetinde olan Daum'un Fenerbahçesi, bir tarafta "sistem... takım olma... beraber oynama... birbirini tanıma... dostluk... arkadaşlık" denilince örnek gösterilen Lucescu'nun Beşiktaş'ı.. Bakınız, biri ne hâlde, öteki ne hâlde? Avrupa standartlarında "sıradan" bir teknik adamı, şartların, şansların ve çok zaman da "rakiplerin güçsüzlüğünün" sağladığı avantajların ışığı önünde "büyüyen gölgesine bakarak" durup dinlenmeden "dâhi... büyük..." diye anlata anlata bitiremeyenler, bilmem ki bugün ne düşünüyorlar ve "asıl" yarınlarda ne düşünecekler?