Galatasaray'ın Antalya'daki "o ağır sahada" oynadığı ilk maçı TV'de seyrettikten sonra diyorum ki: "Galatasaray'a vefasızlık edenler" ayıklanınca, ortaya "Galatasaray'ı Galatasaray yapan niteliklere sahip olabileceğini gösteren" bir genç ekip çıktı; koşan, yardımlaşan, hata yapan, ama hatasını kapamak için sonuna kadar enerji üreten ve tüketen, hakemlerle, rakip oyuncularla oynamayan, birbirine bağırmayan, kısacası "Galatasaray'a yakışan" bir ekip!.. Yeter ki, bu ekibe biraz zaman tanınsın, biraz güvenilsin... Fatih Terim "değişimi geç yapmaktan" suçludur; "değişimi yapmaktan" değil!.. Fatih Terim, "yollarını ayırdıkları" oyunculara "şans tanıma" riskini hem 1.5 yıl omuzlarında taşımış, hem de "Galatasaray'a taşıtmıştır"; ama sonunda "doğruları ve gerçekleri görmüş", başta Bülent olmak üzere, Arif'e, Hakan Ünsal'a "Benim takımımda artık yoksunuz" demiştir, "çok geç olarak" diyebilmiştir!.. "Olaylara biraz eğilinince görülür ki", Real Madrid'in "kaptanı" Hiero'ya yaptığı ile Galatasaray'ın "kaptanı" Bülent'e yaptığı arasında büyük benzerlikler vardır; hem görüntü olarak, hem de "gerekçe" olarak!.. Bakınız altını kalın çizgilerle çiziyorum; "gerekçe" olarak!.. Real Madrid "gerekçeyi açıklamış", Galatasaray "vefalı davranarak" gerekçeyi açıklamamıştır; kaptanının kamuoyu önünde daha fazla incinmesine gönlü razı olmamıştır!.. Arif ile Hakan Ünsal içinse, zaten "çoğunluğun" pek fazla itirazı olmadığı görülüyor; öyleyse "koparılan fırtına ne?" "Değişimin içinde" Hakan Şükür'ün de "bulunduğuna dair" bunca zorlamaya rağmen Terim "o hiç düşünülmedi" diyerek, spekülasyonlara noktayı koymuştur!.. "Bülent şokunun takım üzerinde nasıl bir etki yaptığı", mevsim başından beri dökülen Ergün'ün Antalya maçında oynadığı futbolla ortaya çıkmıştır; "olumlu", hem de "çok olumlu!.." Hadi, Galatasaray'ı, tarihinin "ilk yarı en büyük puan farkına mahkûm eden" futbolcuları, timsahın göz yaşlarını dökerek "korumak ve kollamak" için çırpınan Fenerbahçeli ve Beşiktaşlı yazar-çizerleri anlıyorum da, "Galatasaraylıyım" diyenlerin yaygaralarını anlamakta zorlanıyorum!.. Anlaşılıyor ki, onlar da lig sonunda 30 puan fark olmasını ve hatta Galatasaray'ın düşme hattının içine girmesini mi istiyorlar; sırf Terim'e ve başkan Canaydın'a "oh olsun" diyebilmek için?.. Metin Oktay'ın "Bülent'e göre gencecik denecek yaşta" futbolu bırakması... Ne bırakması, "Krallar palyaço olamaz" manşetleriyle zorla bıraktırılması.. "Baba" Recep'in Beşiktaş'tan Galatasaray'a gelişi... Suat Mamat'ın Galatasaray'dan Beşiktaş'a gidişi.. "Kaptan" Naci'nin Fenerbahçe'den Galatasaray'a gelişi... "Kaptan" Büyük Mehmet'in Fenerbahçe'ye gidişi... Kadri Aytaç'ın çok renkli serüveni... Sergen'in benzer takım turları... "Bunlar" futbolun içinde "olabilen" ve "orada kalması" gereken enstantanelerdir; sportif sebep ve gerekçeleri vardır, sosyolojik ve psikolojik sebep ve gerekçeleri vardır!.. "Bana çok iyi teklif yaptılar, bir daha bu şansı bulamam" diyerek forma değiştiren futbolcu için "profesyoneldir, elbette yapacaktır, bunun vefasızlıkla ne ilgisi var" diyeceğiz, ama "tersi olunca" kıyameti koparacağız; "vay bu ne vefasızlık?" Hadi canım siz de... Galatasaray da, Canaydın da, Terim de "geç ve güç olmakla beraber" doğruyu, hem de en doğruyu yapmıştır; "varsa geride kalanlar", onların da "değişime tabi tutulmaları" şarttır!.. Maçı seyrederken "bunları" düşündüm ve gençlerin yaptıkları iyi şeylerle, hatalarını analiz etmeye çalıştım!.. Evet... Çok hata yaptılar... Ama çok da iyi şeyler yaptılar... "Yarınlar için" ümit verdiler... Hakan Şükür'ün ve müzmin sakatlar olan Ümit Karan, Berkant, Hasan Şaş'ın da katılmasıyla "tecrübenin de ağırlığını koyacağı" yeni Galatasaray, UEFA Kupası'nda da, Türkiye Kupası'nda da iddialı olabilecek, ligde de 14 puan farkı "makûl bir sayıya indirebilecektir!.." Tabii, "ağızlarından ve kalemlerinden kan damlayan" yorumcularımız, bu genç ekibe "kendine güvenebilme zamanını vermek" iz'an ve insafını gösterebilirse... İşin en zor tarafı burada... Onun için Fatih Terim, rahmetli Metin Oktay gibi "Bir süre, beni bana bırakın" demeye getiriyor; ama anlayan kim? Anlamak isteyen kim? Maksat "üzüm yemek" değil ki, her zamanki gibi, bekçi dövmek!..