TV ekranlarına ya da spor sayfalarının köşelerine kurulup, "hakemler için" devamlı ahkâm kesenlere söylenecek çok şey var!.. Her şeyi, her düdüğü, her hakemi "kendilerine göre ve istedikleri gibi" değerlendiriyorlar; "kızdıklarına veryansın ediyorlar", sevdiklerine "ne kadar yanlış yaparsa yapsın" dokunmamak için lâfı çeviriyorlar; "Doğru ya da yanlış, gördüğünü çalıyor!.." Evet, biliyoruz ki, "bazı hakemler", MHK başkanlarının ya da federasyon başkanlarının ya da mesela sivilse başbakanların, başbakan yardımcılarının, bakanların, hatta "mesela" emniyet genel müdürlerinin, askerlerse "yüksek rütbeli komutanların" etkisi, tepkisi altında kalabiliyorlar! Çaldıkları, daha da önemlisi "çalmadıkları" düdükler ve "en önemlisi" takdir hakları, "bu etkilerin altında" şu veya bu takımın lehine veya aleyhine olabiliyor!. "Bu tipler" için, çoğunlukla "görevli" ya da "tetikçi" hakem tabiri kullanılıyor!. "Bu tipler" dün de varlardı, bugün de varlar, yarın da olacaklar!.. Zira, "ben bildim bileli", taaa 1950'li yıllardan beri, hele hele profesyonelliğin geldiğinden beri, "bu tip hakemler kullanılır!.." Özellikle, "üç büyüklerin kızgın taraftarlarının, öfkeli yöneticilerinin, stresli futbolcularının rehabilitasyonu için" kullanılan hakemler vardır, "icap ettiğinde" o takımların maçlarına "o hafta, o hakemlerden biri verilir" ve hava yatıştırılır!.. Elbette, "Anadolu takımlarının" yani "küçükler" denilen grubun içindeki ekiplerin "böyle bir ayrıcalığı yoktur!.." Hatta, "tam tersine", sesini yükselten Anadolu takımlarının "seslerinin tamamen kısılması için" onların üzerine gidilir ve "tetikçi hakemler" kullanılarak, o takımlar "sus pus edilene kadar" "olumsuz" baskı uygulanır!.. Yıllardan beri "bu acı gerçeği" yaşıyoruz ve yazıp geliyoruz!.. Amma... "Türk futbolu biziz" zihniyetiyle, nasıl "maç naklen yayın havuzunu yıkıp", kulüpleri ayakta tutan "hemen hemen tek gelir kaynağını" sadece kendilerinin kullanması için ellerinden geleni artlarına koymuyorlarsa, "büyük kulüplerimiz", hakem tayin ve oyunlarının "hep kendilerinin lehine olması için", tanklarıyla toplarıyla federasyonlara, Merkez Hakem Komiteleri'ne oldum olasıya baskı üstüne baskı yaparlar!.. Nedir tankları? "Güçlü" ve "önemli mevkilerde oturan" kişiler!.. Nedir topları? Anlı şanlı "ulusal medyamız!.." Ve onun anlı şanlı yazar-çizerleri!.. Gerçek şudur; "Bu medya ulusal medya değil, sadece ve sadece İstanbul medyasıdır ve anlı-şanlı yazar-çizerlerimiz de, İstanbul'un üç büyüklerinin haklarının yılmaz savunucularıdır!.." "Onlar arasındaki kavga", sadece ve sadece "Senin takımına çok kayırma var, benimkine neden az?" kavgasıdır!.. Şimdi "geliyorum", asıl aldatmacaya! TV ekranlarında gözlerimizin içine baka baka ve suret-i haktan görünülerek deniyor ki: "Bu penaltıyı çaldı, aynı hareketi rakip cezaalanı içinde büyük takımın oyuncusu yapsa idi, acaba çalabilir miydi?" Hımmm!.. Yani, "penaltı düdüğüne itirazım pek yok" amma, "işte halamın bıyıkları olsa amcam olur muydu" misali, "o maçta örneği olmayan" bir pozisyon için, "doğmamış çocuğa don biçer gibi" lâf geveleniyor; "sevilmeyen hakem de, sevilmeyen takım da "sözüm ona" şaibe altında bırakılıyor!.. "Güya" küçük takımların hakkı korunuyor; "tarafsızlık oyunu" oynanıyor!. Peki "bu kadar tarafsızsınız" da, neden "mesela" Denizlispor-Beşiktaş maçında "Denizlispor'un attığı 3 golün tekrarlarının toplamı", aşağı yukarı "Beşiktaş'ın attığı 3 golden sadece birinin tekrarı kadar olabiliyor?." Bu nasıl tarafsızlık? İstanbul'un anlı şanlı "ulusal (!) medyası", üç büyükleri "böylesine koruyup kollarsa, gol tekrarlarında bile ayrımcılık yaparsa", hakemlerin "baskı altında kalmadan, tarafsız ve adil düdük çalmaları" nasıl mümkün olacak? Medya baskısının hakemlerimiz üzerindeki etkisinin, federasyon ve MHK başkanlarından da, siyasetçilerden de, komutanlardan da fazla olduğunu bilmek için "müneccim olmaya" gerek yok! "Hakemlerin adil ve tarafsız olmalarını istiyorsak", medya olarak "öncelikle biz", üç büyüklerin "gönüllü olarak yüklendiğimiz korunma ve kollanmaları görevinden vazgeçmemiz gerektiğini" öğrenmek zorundayız! "Eşitliği bizler ekranlarda ve spor sayfalarında sağlayamazsak" ve tam tersine sağlamamak için de "özel gayret sarf edersek", hakemlerden kendi yapmadığımızın tersini isterken, samimi olduğumuza" onları da, halkı da nasıl inandıracağız? Düzenini "Üç büyüklerin nabzına göre şerbet vermek" üzerine kurmuş bir medyanın başkalarını suçlarken ve hatta onları "infaz ederken" önce aynaya bakması gerekir!.. O aynada "asıl suçlunun kim olduğu" çok ama çok iyi görünecektir!.