"Yönetim Kurulumuz, şampiyonlukların ilkeler üzerinde bina edilmesi gerektiğini düşünüyor. Galatasaray'a yakışmayan hareketlere asla prim vermeyeceğiz. Galatasaray ananelerine yakışmayan kişilerin de bu camiada yeri olmadığını herkese göstereceğiz. Hiçbir futbolcu bu kulübün yüz yıllık ilkelerinden daha üstün olmadığını bilmelidir." Gazetelerde, Galatasaray İkinci Başkanı Fatih Altaylı'nın "bu sözlerini" okuduğum zaman aslında "Günaydııın" demem lazımdı!.. Ve ilâve etmem lazımdı: "Sadece futbolcular mı? Ya teknik adamlar? Ya bazı yöneticiler?" Gene "birileri" kızacak: Allah aşkına söyleyin; o Komiser Kolombo pardesüsü ile, o süklüm püklüm, eli ya ağzında, ya kafasında haliyle.. O mütereddit, oyuna müdahale edeyim mi, etmeyeyim mi kararsızlığını yarım adım atıp çekilerek adeta pandomime çeviren görüntüsüyle ve alınan her kötü sonuçta durmadan bahaneler bulan memur kafasıyla, hepsinden öte Galatasaray'ı "ufak kulüp gören" ruh hali ve mantığıyla, Lucescu Galatasaray'a yakışıyor mu? Allah aşkına söyleyin; "amatör amigolara özenen", tribünlerde ve saha içinde yaptığı çadır tiyatrosu komiklikleriyle ün salan bir yönetici Galatasaray'a yakışıyor mu? Ülke bunca kriz yaşarken, Galatasaray bunca kriz yaşarken, futbolculara paraları ödenemezken, başka kulüplere olan borçlar için Galatasaray icralara sürüklenirken, "hem de devamlı olarak" TV kameralarına ve foto muhabirlerine, "nerede ise boyundan büyük Havana purolarıyla poz vermesi" Galatasaray Başkanı'na yakışıyor mu? Sevgili Fatih Altaylı, "doğrusu ya", bazı Galatasaraylı yöneticilerin hem de devamlı olarak "Galatasaray'a yakışmayacak açıklamalar ve konuşmalarla" TV ekranlarına ve spor sayfalarının manşetlerine oturmalarından da söz edersem, herhalde "yanlış yapmış olmam!.." "Bütün bunlar", maalesef, Faruk Süren - Mehmet Cansun yönetimlerinin, "4 şampiyonluk ve bir UEFA Kupası alınırken", Galatasaray'ın "manevi değerlerindeki erozyona bir türlü dönüp bakmaması" ve kulübü "gırtlağına kadar borca sokarak", herkese "taviz verilme zorunluluğu doğuran" bir uçurumun içinde bırakmasıyla başladı!.. Ve "gene maalesef", Galatasaray geleneklerinin, camiasının ve tüzüğünün yüklediği görev ve sorumlulukları "unutarak", bütün uyarılara rağmen, "bu olumsuz gidişe müdahale etmeyen", hatta "alkış tutan" bir Divan Kurulu ile, "işler bu hale geldi!." Galatasaray'da, bunca yazıp çizmemize ve uyarılarımıza rağmen, daha düne, Ankaragücü mağlubiyetine kadar, "durmadan kırmızı ve sarı kart gören", hakemlere ve rakip oyunculara küfürler eden, hatta saldıran "sorumsuz futbolcular için", çıkıp da "ceza meza vermeyeceğiz" diyen başkanlar, yöneticiler vardı!. Ve de bunları "ödüllendirerek", hatta "kaptanlıklar vererek" sahaya süren, "devamlı oynatan", ama "Galatasaray'ın yarınlarında olacak bazı oyuncuları" da adeta "yok etmek için" özel gayret sarf eden bir de teknik direktör vardı!.. "Para mara" istemeyerek "kaybettiği kariyerini Galatasaray'ın sırtında bulmak isteyen" bir Hoca!.. Ve de "para istemediği için" Lucescu'dan vazgeçemeyen ve ona "lâf söyleyemeyen" bir yönetim.. "Disiplin kuramadığı için" Galatasaray futbol takımını, "kendine ve bildiği gibi oynayan, gözleri dışarıda olduğu için sadece Avrupa maçlarını ciddiye alan, aralarında gruplaşan ve sorumsuzluğu bir ruh hastalığı halinde bazı arkadaşlarına da bulaştıran futbolculara taviz vere vere yozlaşmış yeniçeri ocağına döndüren" bir teknik adamı seyrederek, onun "hatalarına ve eksiklerine ortak olan" bir yönetim!.. İşte onun için, sevgili Altaylı'nın yaptığı, yıllardan beri Galatasaray'da unutulmuş olan böyle bir açıklamayı "yürekten" alkışlıyorum ve diyorum ki: "İnşallah bu sözler havada kalmaz ve gereği yapılır!. Zira, herkes bilmelidir ki, şampiyonluklardan da, kupalardan da çok daha önemli olan Galatasaray'dır!.."