Sabah Gazetesi'nde Galatasaray Başkanı Ünal Aysal ile yapılan bir sohbet yayınlandı ve "çeşitli" konularda sorulan sorulara Başkan'ın verdiği cevaplar gazetenin spor sayfasında yer aldı.
Bu sohbette, "Stadın üstünün kapatılması" konusundaki soruya Aysal'ın verdiği cevapta, "mana itibariyle büyük, ama satır aralarında kaldığı için büyük ölçüde gözden kaçacak kadar küçük bir detay" vardı.
Başkan diyordu ki; "Stadın üzerini kapatabilmem için betonun oturması gerek. Onun için de bir 5 yıl beklememiz gerekiyor. 5 yıl sonunda beton iyice oturunca, ışık da geçiren bir sistemle stadı kapatacağım!.."
Demek ki, neymiş; "Başkan stadın üstünü kapatacakmış", peki ama ne zaman kapatacakmış; "5 yıl sonunda kapatacakmış!.."
"Stadın kapatılması" konusunu çıkarın bu cevaplardan, ortada ne kalıyor; "En az 5 yıl sonra da başkanım" açıklaması kalmıyor mu?..
İşte onun için yazımın başlığı "Yandınız Galatasaraylılar" oldu; "en az 5 yıl daha Ünal Aysal başınızda!..",
"Kararı vermiş ve de kendini seçmiş, açıklıyor"; peki, Galatasaray'ın "anlı ve de şanlı" Genel Kurulu ne oluyor; "Aysal'ın 5 yıl değil, o koltukta 1 yıl bile kalmasına yasal olarak karar verecek olanlar onlar değil mi, Mayıs'ta seçimli genel kurulu yapacak olanlar onlar değil mi?.."
Yoksa, "Galatasaray TV ekranını çok severlerin" sıkça tekrarladıkları gibi; "Galatasaray'da gerçekten başkanlık sistemi mi geçerli"; yani, "gelen ancak kendi istediği zaman mı gider?.."
Ne demektir, Galatasaray Tüzüğü varken, Galatasaray Genel Kurulu varken, "Stadın üstünü 5 yıl sonra kapatacağım" lâfı?..
"Kurumsallaşma da, kurumsallaşma" diyen ve bunun için beraber seçildiği yönetim kurulu dahil, çok şeyi "yerle bir eden" bir Başkan'ın, en azından eskilerin deyimi ile "ishal-i kelâm" hastalığını bir an önce tedavi ettirmesi gerekmez mi?..
Her önüne gelen mikrofona, gazeteciye, her sorulan soruya "aklına o dakikada ne geldiyse söylemek" Aysal'ı bir yana bıraktım; "Galatasaray Başkanı'na yakışır mı?.."
Sözü "Aysal'dan açmışken", sarı-kırmızılı kulüpte yaşanan ve "örtbas edilmeye çalışılan" fiyaskolarla ilgili gerçeklere ve iddialara da birer küçük paragraf açalım ve soralım:
1 - Faruk Işık'ın, "Mali, Ticari, Hukuki ve İdari konulardan sorumlu Sportif A.Ş. Genel Koordinatörü olarak atanmasına yol açan", iddia doğruysa yönetimi "Galatasaray Liseliyim, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezunum" diyerek kandıran, dahası yönetim kurulunun "avukat üyeleri" Sedat Doğan ve Mehmet Karlı'nın uyarılarına rağmen göreve devam ettirilen ve nihayet "kulübü, sahte belgelerle dolandırdığı" ortaya çıkınca işine son verilen "kadın avukat" meselesi nedir?..
(Bu konuda bombayı patlatan sevgili Serdar Dinçbaylı kardeşimi kutluyorum; helâl olsun!..)
2 - Kulübün bütün ümidini bağladığı ve eli kulağında olan "Mali Fair Play uygulamasına endişe duymadan girmesini sağlayacak" meşhur "Sermaye artırımı" hangi noktadadır ve Aysal yönetimi, "SPK'ın masaya koyduğu şartları gerçekleştirerek sermaye artırımı yapacak" durumda mıdır?..
(Bu konuda bilgi almak isteyenler Prof.Dr.Burak Arzova'nın enfes yazısını, tg.com.tr / Türkiye Gazetesi / Yazarlar'da bulabilirler.)
3 - Kıbrıs'ta, bir önceki hükümet tarafından Galatasaray'a tahsis edilen arazinin, bugünkü hükümet tarafından "tarım arazisi" gerekçesiyle "tahsis kararının iptali" meselesinin iç yüzü nedir?..
4 - Drogba'nın, "bugün ortaya çıkan" ve "Galatasaraylıları çok üzen" saha içi ve saha dışı tutum ve davranışlarının sebeplerinin başında, "Galatasaray Başkanı'nın ona, hatta teknik direktörünü bile bir kenara iterek 'prim konusunu danışacak kadar', bitmedi; bir 'hatta' daha; 'herkesin önünde' kendi yönetim kurulu üyelerinden bile daha fazla itibar göstermesinin" rolü var mıdır?..
Aysal'ın "işte asıl konuşması ve cevap vermesi", Galatasaray camiasını bilgilendirmesi ve "Galatasaraylıları tatmin etmesi" gereken sorular bunladır; "En az beş yıl daha işin başındayım" mesajını verdiği "eften püften" açıklamalar değil!..
Ne dersiniz, Galatasaraylılar?..
İtalyan usulü!..
"Defansını sağlam tut / Nasılsa rakip defans birkaç hata yapar, golü, hatta golleri atarsın / Eh, hakemler de ev sahibini, güçlüyü, ünlüyü kollar / İşi bitirirsin!.."
Buna, tamı tamına "İtalyan usulü" denir ve Trabzonspor'un Torino'da başına gelen de tamı tamına budur!..
İtalyan usulüne rağmen, Trabzonspor "o son dakika golünü yememeliydi"; şimdi işi daha zor; "gol yemeden en az iki gol atıp işi uzatmaya götürmek için sahaya çıkacak" bir takıma karşı Juventus gibi "güçlü ve tecrübeli" bir İtalyan takımının işi ise "ev sahibine göre daha kolay olacak" Avni Aker'de!..
Yine de "ümit" içinde bekleyeceğiz, rövanşın son düdüğünü!..
Anayasayı okumak!..
Bilal Meşe kardeş, Şansal Büyüka kardeşimle "röportaj" yapıyor; son günlerde birdenbire "parlatma yarışına çıkılan" Aziz Yıldırım'ın "hatta "siyasette önder / lider olabileceğinden, milletvekili seçilebileceğinden" bile söz ediyorlar; ederler, kendi bilecekleri iş, ama bilmeleri gereken bir başka "gerçek" de yok mu?..
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Milletvekili seçilme yeterliği" ile ilgili 76'ncı maddesi:
"En az ilkokul mezunu olmayanlar, kısıtlılar, yükümlü olduğu askerlik hizmetini yapmamış olanlar, kamu hizmetinden yasaklılar, taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapis ile ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar; ......... (Daha bir çok suç ve hüküm sayılıyor) affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemezler."
Eeee, şimdi "siyaseti, milletvekilliğini işe karıştırmanın" alemi var mı, Bilal ve de Şansal kardeşler; "pişirilmekte olan aşa su katacak" tartışmaların açılmasını mı istiyorsunuz, yoksa?..
Rıdvan!..
Bir gün önce yazında "Alves'in kırmızı kartlık hareketi", dahası, "Emre'nin kırmızı kartlık küfrü" için tek kelime yok ama bir gün sonra "Burak'ın dirseği" hem ara başlıkla verilerek "böylece iki defa yinelenerek" tespitin var; "Burak'ın hareketi direkt kırmızı karttı!.."
Soruyorum sana "Bu nasıl yorumculuk" ve de "Karizmana, kariyerine yakışıyor mu?.."
Hiç mi "elini vicdanına koymak" aklına gelmiyor, dahası yüzün kızarmıyor; "böyle maç yorumları yaparken?..
Yoksa, daha dün "basın yoluyla seni tersleyen" Başkanına kendini affettirmeye mi çalışıyorsun?..