Sevgili Kazım Kanat da, daha sonra "aynı konuda yazan" sevgili kardeşim Hıncal Uluç da, Basın Konseyi'ne ateş püskürüyorlar!.. Sebep; "Geçen yılın teknik direktörü Daum'un, başkan Serdar Bilgili'yi yalancılıkla suçlayan sözlerinin inkar edilmesi ve bu sözleri yazan Kanat'a Konsey'in kınama cezası vermesi!.." Basın Konseyi'nin kurucu üyesi olarak, yıllardır yazıp geliyorum; "Bu konsey, kuruluş amaç ve ilkelerinden çoktan ayrı düştü. Meslekte bir hizbi temsil eder hale geldi... Adaletli davranmıyor" diye... Kazım Kanat için verdiği "kınama" cezasını da tartışmam mümkün değil, zira dosyayı görmedim!. Ama sevgili Kanat'ın yazısından anlıyorum ki; "savunması alınmamış!.." Konsey'e sorarsanız; "defalarca istenmesine rağmen Kanat vermemiş!.." Benim üzerinde durduğum; Kazım Kanat'a "Serdar Bilgili yalan söylüyor" diyen Daum'un, imzası ile Konsey'e "Ben böyle bir şey söylemedim" şeklinde gönderdiği yazı!.. Konsey nasıl karar verecek? Daum "Ben söylemedim" diyor, Kanat'ın savunması dosyada yok!. Karar, dosyanın içindeki belgelere göre verilmiş!. Şimdi burada sevgili kardeşim Hıncal Uluç diyor ki; "Konsey uyuşturucu kullanan ve o davada yalan söylediği ortaya çıkan" Daum'a değil, Kanat'a inanmalıydı!. İşte burada "çelişki" başlıyor: Bir; Konsey'in Kazım Kanat'a inanması için, Kanat'ın savunmasını göndermesi ve bu savunma içinde "Daum'un yalancı bir uyuşturucu kullanıcısı olduğunu" ortaya koyması gerekirdi!. İki; Beşiktaş yönetimi "bile bile lades" diyerek Daum'a ikinci defa görev verirken, "Daum'un ne kadar dürüst, ne kadar temiz, ahlaklı ve ilkeli bir insan olduğunu" defalarca ve defalarca yazan Kazım Kanat değil miydi? Şimdi Konsey; "Ben Kazım Kanat'a inandım, Daum'u, onun yazdığı gibi bir insan olarak gördüm ve imzalı yazısını delil ve belge olarak kabul edip kararımı verdim" dese; haksız mı? Üç; Konsey "Daum'u uyuşturucu kullanan ve bu ortaya çıkınca yalan söyleyen" bir insan olarak değil, "resmi belgeler üzerindeki unvanı ile kabul etmek" durumundadır; yani Beşiktaş Teknik Direktörü!.. "Uyuşturucu kullanan ve yalan söyleyen Daum" olabilmesi için, sevgili Kanat'ın "bununla ilgili belgeleri" Konsey'e vermesi gerekirdi; yapmamış!.. Sorumlu kim? Bu sebeple, Konsey "Beşiktaş Teknik Direktörü'ne inanmak" zorundadır; karşısındaki "sıradan ve unvansız bir kişi" değildir; kaldı ki "öyle olsaydı bile" aksi ispatlanana kadar "onun söylediklerini doğru olarak kabul etmek" durumundadır!. "Giyinişi ve saha kenarındaki tutumu" sebebiyle mesela Fatih Terim'i eleştirirken "haklı olarak" ne diyorduk? "Sen vatandaş Terim değilsin, Galatasaray Teknik Direktörü Terim'sin!.. Vatandaş Terim olduğunda ne istersen, nasıl istersen öyle giyin ve öyle hareket et!.. Ama Galatasaray Teknik Direktörü olduğun sürece, kulübü temsil ettiğin sürece böyle giyinemez ve davranamazsın!.." Yani; Terim "vatandaş" Terim değil, "Galatasaray Teknik Direktörü" Terim'dir!.. İşte, "bu olayda da, Daum öyledir!.." Kararı tartışmam, Konsey'e sempatim kalmadığını ve inanmadığımı zaten yazıp geliyorum; ama sevgili Hıncal'ın ve sevgili Kanat'ın da "çelişkilerini görmeleri" gerek!.. Merakla beklediğim; Kanat'ın Konsey'le arasındaki problemi adalete götürmesidir, bakalım adalet ne karar verecek?.. İnandınız mı? Kimse, özellikle de Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın kusura bakmasın!.. Yıllardan beri Galatasaray'da sahneye konan "komedi" tekrarlanıyor!.. Ben Hasan'la da, Ergün'le de "anlaşmaya varıldığına" inanmıyorum!.. Kimse de inanmasın!.. Faruk Süren devrindeki gazetelere açıp bakın; Hakan olayında "aynı pembe tablolar yaşanmıştı", sonuç fosss!.. Mehmet Cansun döneminde Emre-Okan konusunda "aynı pembe tablolar" yaşanmıştı, sonuç fosss!.. Takım haftaya İstanbul'a dönüyor, göreceksiniz; Ergün ve Hasan konusunda İsviçre'den gelen "müjdeli haberler" de fos çıkacak!.. Anlaşmaya falan varılmadı; öyle gösteriliyor!.. Pazarlık devam edecek ve.... Gerçek şurada: Galatasaray, bu futbolcuların istedikleri parayı veremez; verirse diğer futbolcular isyan eder!.. Aslında Galatasaray "bu futbolcuları iyi para veren olsa" hemen satacak; ama ortada sadece lâf var, para veren, hatta teklif veren kulüp yok!.. Avrupa'da Roma'lar, Lazio'lar bile "Tarzan zor durumda" yı oynuyor, lige katılmaları tehlikeye giriyor; Real Madrid başta bütün kulüpler "oyuncu almaya değil, oyuncu satmaya uğraşıyor", kim alır Ergün'ü ya da Hasan'ı!.. Tabii; "üç-otuz paraya verirsen" alıcı çıkar!.. Bu arada, "Dünya Kupası'nın en iyi takımı" ilân edilen milli takımımızın "en iyilerinden ve en gözdelerinden" Emre'nin, Stam ya da Nesta'ya karşı "20-30 milyon Euro artı Emre" diye pazarlık masasına konulması, herhalde "kuzgunlarımızı şahin göstermekte yarışanların" gözlerini açmıştır!. Öyle palavra yok!.. Ortada "Dünya Kupası'nın en iyi takımı" falan da yok!.. Ortada "başarılı bir teknik heyet ve bu heyetin Dünya üçüncüsü yaptığı bir kadro var"; işte o kadar!.. Karar iyi de, ya hakemler? Futbol Federasyonu, yıllardan beri beklenen, istenen ama geciken bir kararı nihayet aldı ve lig maçlarında uygulamaya koyacağını açıkladı! "Statlarda koro halinde küfür edilince" hakemlerin yaptıracağı anonslara göre "sıra ile" önce ihtar, sonra bir maç kapatma cezası ve nihayet bir maç seyircisiz oynama cezası alacak kulüpler!.. Buraya kadar "gecikmiş olsa" bile alkışlanacak bir karar!.. Peki ama, bakalım hakemler "koro halinde küfürde" art arda "anons yaptırabilecekler" mi? Ya da "mesela" Galatasaray'a, Fenerbahçe'ye, Beşiktaş'a "ceza verdirecek" anonslara cesaret edebilecekler mi? Hakemler "nedense" kendilerine ya da federasyona yapılan "küfürlü tezahüratı" duyuyorlar da, futbolculara, futbolcu eşlerine, kulüp başkanlarına, teknik direktörlere, kulüplere ve rakip taraftarlara küfürleri hiç ama hiç duymuyorlar!.. İstanbul başta, bir çok kentte oynanan maçlarda, gerek tribünde otururken, gerek TV başında seyrederken kaç defa hem de "dakikalarca ve dakikalarca süren" küfürlü ve koro halindeki tezahürata "en ünlü hakemlerimizin kulaklarını tıkadıkları" gördüm; yazdım, çizdim ama nafile!.. O hakemlere, müşahitlerin "en yüksek notları verdiklerini" de duydum; işte onun içindir ki, Federasyonun aldığı kararın "sağlıklı olarak işletileceğine" inanmıyorum; inanamıyorum!.. Belki bir iki hakem "bir-iki Anadolu takımının hakkından gelir" ya da "manşetlere oturmaya meraklı" bir-iki hakem "keyif olsun" diye büyük takımlara takar; işte o kadar!.. Yapılacak olan nedir? Gözlemcilerin, "kime küfür edilirse edilsin" adaletli ve kararlı bir şekilde "anonsları yaptırmayan" hakemlere, "diğer kararlarında ağızlarıyla kuş tutsalar" bile kötü not vermeleri "bir ilke haline getirilirse", federasyonun bu kararı hedefine varabilir, aksi halde "yönetmelikleri süslemekten" ve "tartışmalara yol açmaktan" başka işe yaramaz!.. Görev, Bülent Yavuz'a düşüyor; bakalım başarabilecek mi? Beşiktaş'taki kavga!.. Eğer Beşiktaş'ın "Fatih Terim'e özenen" meneceri, Beşiktaş'ın Teknik Direktörü'ne "Galatasaray'ın eskilerine mi kaldık?" demişse, bilmem ki "kendisi de bir Galatasaray eskisi olan" Teknik Direktör Lucescu ne yapmalıydı? Sevgili Kazım Kanat'ın tabiri ile "kampın kapısının önünden geçenleri" denemek için sahaya sürebilen bir menecerin, Sergen'in de, Mondragon'un da "Galatasaray eskisi" olduğunu unutması mümkün mü? Lucescu, "ismini, kariyerini, Galatasaray'daki başarısını" riske etmiş ve Türkiye'de kalarak Beşiktaş'ın başına geçmiştir. Takımın "taktik - teknik ve tertip" sorumluluğu ve yetkisi ona aittir. Ona sorulmadan ve "oluru alınmadan" oyuncu transfer ediliyorsa, hele bu transferler, onun istedikleri "para yok" denilerek "reddedilirken" yapılıyorsa,açıkça ifade etmem gerekir ki; yandı gülüm keten helva!.. Bakınız "altını çiziyor" ve yazıyorum; hem de "bazılarının kulakları çınlasın" taa "600 kilometre uzaktan" yazıyorum: Kadrodaki "Sinan Engin takımı" durup dinlenmeden "Lucescu'dan şikayet etmeye başlamıştır!." "Bu ne demektir"; düşünün bakalım!.. Bakıyorum; herkes İlhan'a yükleniyor!.. Genç, yakışıklı, "Japon kızlarının bile deli olduğu" bir genç... "Milyonlarca dolarlık transfer teklifleri geldiği" yazılıp çiziliyor!. Onu, bizler, "Hakan Şükür kızgınlığı" içinde, "bir altın gol attı" diye "dünyanın en büyük futbolcusu" yapıvermedik mi?.. Beşiktaş'ın Fatih Terim'i "İmparator Sinan" yanında olmak üzere, "Laylalar maylalar" gibi "futbolcu ve şöhret avcısı sözde mankenlerin" fink attığı eğlence yerlerine götürülmedi mi?.. Gazeteleri, TV'leri, bu olayların haberleri, resimleri ile dolmadı mı?.. Bunları yapan bizler değil miyiz? Sonra da "bu gencecik insanı" yerden yere vuranlar da bizler değil miyiz? Onun "bu hale gelmesi için" elimizden geleni yaptığımızı hala neden anlamıyoruz, neden görmüyoruz? Onun "iki misli - üç misli" yaşa sahip insanlar, mesela "yazar-çizer bazı meslektaşlarımız", şımarıklığın, kendini beğenmişliğin, bunun dışa vurumu olan "küstahlığın ve pervasızlığın" her türlü örneğini, her gün bol bol verirken "iyi oluyor" da, bu genç insan "gençlik düşüncesizliği hastalığının normal sayılabilecek belirtilerini gösterdiğinde" neden kabahatli, ondan da öteye "suçlu" ilân ediliveriyor? Elbette, İlhan'ın yaptığı yanlış, hem de çok yanlış; bu yanlışta ısrar ve devam ederse, hiç şüphesi olmamalı ki, yakında kaybolup gidecektir!. Kendisine de yazık eder, Türk futboluna da!.. Çok iyi bilmeli ki; "klavuzu" Sinan Engin'ler olmamalı!.. Devlet devletse!.. Evet, "devlet devletse", kendisine rest çeken ve göz dağı verip küçük düşürmeye kalkan İstanbul'un üç büyüğünün burnunu sürtmelidir; "Sümen altında tutulan yüzlerce trilyon liralık vergi ve vergi faizi borçları tahsile konmalıdır!.." Yooo... Öyle yağma yok!.. "Eti budu senin yanında küçücük kalan" Anadolu kulüpleri vergilerini ödeyecekler, sen "ben büyüğüm" diye kulağının üzerine yatacaksın!.. Devlet de "sana alenen destek vererek", tahakkuk etmiş vergileri tahsil etmeyecek, bu defa sen "şımaracaksın" ve "üç büyük kulüp için toplam 20 trilyon tutmayacak basketbol-voleybol şubeleri desteği de alabilmek için" devlete baskı ve adeta "şantaj yapacaksın" olacak şey mi: "Ya şubelerimi yaşatacak kaynağı bana sağlarsın ya da kapatırım!.." Yooo... Kimse "Biz şube kapatmıyoruz, üst yapıya, profesyonelliğe son veriyoruz, alt yapı devam edecek" palavralarına kanmasın!.. İyi bilinmelidir ki; "Galatasaray - Fenerbahçe - Beşiktaş gibi büyük kulüplerde" üst yapı olmazsa, kısa zamanda "alt yapının da kapısına kilit vurulacaktır!.." Alıştırma meselesi!.. Bir süre sonra alt yapı da "sessiz sedasız yok edildiğinde", kimsenin haberi olmayacaktır; işte görünen köy!.. Spor Bakanı Fikret Ünlü, "işin iç yüzünü çok iyi bildiği ve ne yapılması gerektiğini de çok iyi gördüğü halde" gene de "iyi niyetle ve sabırla" orta bir yol bulmaya ve "adaletli bir destek sağlamaya çalışıyor!.." Belli ki; "devlet bir şeyler yapacak!.." Beklesene kardeşim!.. Nerede o zarafet ve feraset? Galatasaray göz dağına başlıyor; basketbol ve voleybol şubelerinde görev yapan herkesin işine son veriyor!.. Şu hale bakın, şu tavra bakın!.. Bu devlet, bunca krize ve bunca kısıtlı imkanlarına rağmen, kanunlar, yönetmelikler çıkararak ve "bütün kulüpleri karşısına alma bahasına" yıllardan beri "Galatasaray'a onca desteği veren" devlet değil mi? Ve Galatasaray'ın verdiği cevaba bakın!.. Yazıklar olsun!.. Süren ve Cansun, Galatasaray'ın "manevi değerlerini yerle bir etmek için" ellerinden geleni yapmışlardı; anlaşılıyor ki büyük ümitlerle ve destekle iş başına gelen Canaydın "aynı yolda ilerlemeye" devam ediyor!.. Sadece manevi değerleri değil, "kurtarıyorum" diyerek kulübü ve tarihi değerlerini de tahrip ettiğinin farkında değil!.. Nerede bu kulübün büyükleri? Nerede bu kulübün Divan Kurulu? Nerede bu kulübün Divan Kurulu Başkanı? Üzerinize ölü toprağı mı serpildi?