Beşiktaş Kulübü ile Beşiktaş Belediyesi arasında "müthiş" bir kavga var!.. Beşiktaş Kulübü, "İmar Planı'na uygun proje vermiyor" ve "projede olmaması gereken ve yasal olmayan" bazı eklemelerle beraber "inşaat ruhsatı" istiyor; Belediye de "haklı" olarak "Hayır olmaz, olamaz" diyor!.. Bir zamanlar da Faruk Süren, elinde bir proje ve bir maketle "TV - TV, gazete - gazete gezip", seçimler kazanmış, 12 milyon doları çöpe attığı bu projenin "hiçbir belediyeden izin alamayacağı" bilinirken, "büyüklere masallar" anlatmıştı!.. Önce Galatasaray'ın , sonra da Beşiktaş'ın projeleri "böyle sürüm sürüm sürünürken", bir başka büyük, "tıkır tıkır" işini görmüştü; neden ve nasıl?.. Zira, Fenerbahçe, "belediyeden ruhsat ya da izin gibi şeyleri kendine dert etmemiş", stat inşaatını "parça parça" ve "tamı tamına kendi istediği şekilde yapmış", bu arada "Nerede inşaatın ruhsatı, izni, bu inşaatın yapılması yasal mı" şeklindeki sorular da "meyhane duvarına söyleniyormuşçasına" duyulmazlıktan gelinmiş, Aziz Başkan da camia tarafından neredeyse "Aziz" ilân edilmişti! Üstelik iş burada da kalmamış, Yelken - Kürek - Denizcilik tesislerinde de "aynı yol" tutulmuştu!.. Böylece, Beşiktaş ve Galatasaray yönetimlerinin beceriksizlikleri ile Fenerbahçe yönetiminin becerikliliği, Türkiye'de "Doğrunun yanlış, yanlışın da doğru olduğunu" ispatlamıştı!.. Galatasaraylılar, Godot'yu bekliyor!.. Bakıyorum, Galatasaraylıların çoğu, ümitle "duayenler grubundan çıkacak çözümü" bekliyor!.. Kahkahalarla gülüyorum!.. Kuzum, "kim" bu duayenler?.. Evet, "geçmişte", zaman tünelinin çok uzaklarda kalan bir yerinde "başarılı" bazı işler yapmışlar; Galatasaraylılar onlara müteşekkir ama, ya sonrası?.. Yakın bir zamanda, dünde, bugünde "var mı spor için yaptıkları önemli bir şey?.." Büyük bir hızla değişen ve gelişen dünya sporundan haberleri acaba "ne kadar var?.." Futbolun "F'sinin", futbol ekonomisinin "E'sinin", kulüpler için "nakit paradan da kıymetli olan" zamanın "Z'sinin" göz kamaştırıcı bir hızla gelişiminden, "onların zamanından bugüne kadar geçen sürecin sonunda" geldiği noktadan acaba ne kadar haberleri var?.. Toplantılarla, atılan nutuklarla, TV kameralarına ve gazete fotoğrafçılarına verilen pozlarla, TV'lerde, gazetelerde haber olmakla, haklarında "bu haberlere dayanılarak" yapılan yorumlarla geçen süre "onları mutlu ediyorsa" ve sporda da, ekonomide de, sosyal hayatta da "neredeyse unutulmuş olmaktan" bu süreç içinde "kurtulmanın hazzını yaşıyorlarsa", elbette "onları bu zevkten mahrum etmemek gerek" ama, ağızlarına bakan onca insanı da "umutlandıracak" bir gelişmeden hâlâ ve hâlâ söz edemiyorlarsa, bilmem ki "bu süreci uzatmanın" ne âlemi ve ne yararı var?.. "O yapamıyor, yaptırmam!.." İyi, peki o zaman "Gel, sen yap!.." "Yooo, ben gelip yapmam!.." Peki, "yapmak isteyenin önünü aç, destek ol, bırak yapsın!.." "Hayır, top bende, onunla oynamaktan çok hoşlandım, neredeyse yarım asır oldu, özlemiştim, ben oynayacağım!.." "Davul onların sırtında, tokmak senin elinde, istediğin gibi vuracaksın, olur mu böyle şey!.." "Olur, olur, çünkü ben duayenim!.." İşte, haftalardır, hatta iki - üç aydır "oynanan oyun bu!.." Bu zaman içinde "Galatasaray, içte ve dışta küçük düşüyormuş, mizah konusu oluyormuş"; kimin umurunda!.. İşte Turgay Kıran aday; destekleri yok!.. Alp Yalman aday; dönüp bakmıyorlar bile!.. Eee, "kendileri de olmuyorlar" ve de "bir aday bulup çıkaramıyorlar"; nasıl "ümit" bu duayenler?.. Bütün dünyada "ümitler" ve "yönetimler" tamamen ve tamamen "genç beyinlere bağlanırken", Galatasaray' ın "duayenlerden medet umması", insanın aklına önce "Herkes gider Mersin'e Galatasaray gider tersine" sözünü, sonra da bir soruyu getiriyor; güler misiniz, ağlar mısınız?.. Ben kahkahalarla gülüyorum!.. İsteyene serbest; onlar da ağlayabilirler!.. Ne var ki; ikisi de Galatasaray'ı kurtarmaz!.. "Godot gelecek" ki, Galatasaray kurtulsun!.. *** Godot, İrlandalı yazar Samuel Beckett'in (1906 - 1989) "Godot'yu beklerken" oyununun "sahnede görünmeyen" kahramanıdır!.. Oyun süresince, sahnedeki iki kişi "Godot'yu beklerler" ama o hiç gelmez ve oyunun sonunda "Öyleyse biz de gidelim" diyen iki kişi, oldukları yerde kalırlar, hareket bile edemezler ve perde iner!.. Beckett, oyununda "insanların, değişimi kendilerinin yapması, gelecek olan ve beklenen bir başkasından medet umulmaması gerektiği" mesajını verir!.. *** Beckett'in "Fransızca yazdığı" ve sonradan "İngilizceye çevirdiği" bu oyunu, bilmem ki Galatasaraylılar okumadılar mı ya da seyretmediler mi?.. Neden ışık tutulmuyor?.. "Türk futbol tarihinde eşine hemen hemen hiç rastlanmayan" bir olaylar zinciri, sonunda "iki milli futbolcunun işyerlerine, otomobillerine, hatta eşlerinin otomobillerine yağdırılan kurşunlar" ile, TV haberlerine ve gazete sayfalarına girdi; hatta manşetlere bile çıktı!.. Gökdeniz Karadeniz ile ilgili olarak "gün ışığına çıkan" gerçekler, hem sportif, hem adli soruşturmaların sonucu olarak "tanıklarla, belgelerle, itiraflarla, ifadelerle" kalın klasörler haline gelmişken, Fatih Tekke'nin "olaylara neden karıştığı ve başına nelerin geldiği" sisler perdesinin arkasında kaldı!.. "Fatih Tekke'nin başına bu işlerin gelmesinin sebebi, Gökdeniz'in güvenliği konusunda ona yardım etmesiydi" sözünün dışında, "ne olup bittiğini" öğrenmemiz pek mümkün olmadı!.. Mesela, "Tekke, Gökdeniz'in ve ailesinin korunması ile ilgili olarak", onu elinden tutarak neden resmi makamlara, "Vali'ye, Emniyet Müdürü'ne götürmedi" de, "adı mafya ile anılan" ve sonunda "tutuklanan kişilere götürdü" sorusunu soran, araştıran çıkmadı!.. Mesela, "İbrahim Tatlıses'in bir düğünde çekilen" resminin "peşine düşüp", bu fotoğrafın süslediği "Bir fotoğrafın belgelediği ilişkiler" manşetlerini atan ve haberlerini yapan medyamız, ya da "yıllar yılı Hakan Şükür - Fethullah Gülen ilişkisi konusunda yazmadığını bırakmayan" spor medyamız, "ne hikmettir" ki, "silahların konuştuğu" bir olayın altında yatan gerçekleri ve ilişkileri adeta "yok sayarak" unuttu, gitti; acaba neden?.. Hatta, Gökdeniz ile Fatih Tekke'nin sonunda "gazete sayfalarında bile" birbirlerine düşmelerine rağmen!.. Acaba, Fatih Tekke'nin "karanlıkta kalan" ilişkileri, "Fethullah Gülen'e saygım var, onu seviyorum" demekten çok daha mı mâsumdu?.. "Hakan Şükür takıntılı" anlı ve de şanlı yazar - çizerlerimiz "Bu soruya tatmin edici bir cevap verseler" de, biz de "gerçeği" öğrensek!.. Kafayı takanlara!.. Evet, sadece "Fatih Terim'in, Milli Takımlar Baş Sorumlusu olarak Futbol Federasyonu'ndan aldığı paraya kafayı takanlar için" yazıyorum; başka hiç bir maksadım ve kastım yoktur!.. Galatasaray'ın Mali Genel Kurulu için hazırlanan raporlardan "bazı rakamları" Sabah gazetesi haber yaptı; o haberde bir "rakam" dikkatimi, çekti!.. Gırtlağa kadar "borç içinde" ve futbolcularına, devlete verdiği çekler "karşılıksız çıkan" dünya âlem önünde küçük düşen Galatasaray'ın "Gerets gibi bir hocaya ödeyeceği para" tamı tamına "3.2 trilyon" imiş!.. Bu rakamda "primler de yok!.." Özellikle de "Terim'in parası" için "soru önergeleri veren" milletvekillerimize duyurulur!.. Bu Alp Yalman, o Alp Yalman mı?.. Galatasaray camiasında "kurtuluş için" ümitsiz çırpınmalar sürüyor!.. "Kördüğümü çözecek" bir Büyük İskender bekleniyor ama, olanlar "Şarlo Diktatör" filmini aratmayacak cinsten!.. Her kafadan bir ses çıkıyor, türlü - çeşitli salonlarda "bol bol nutuklar atanlar", iş ciddiye binince, ortalıktan toz oluyorlar!.. Aylardır, salon nutuklarında öne çıkan herkes, "60 - 70 milyon dolara şahsi kefaletini ve imzasını koyan" Özhan Canaydın'a vurdukça vurdu ama, "değil tek başına, birleşmiş ekipler hâlinde dahi onun karşısına çıkacak" bir "Allah'ın kulu" görünmedi, ortalıkta!.. "Ceplerinde akrep olan" ama "cesareti olmayan" bir yığın "kahraman" arzı endam etti medyada; "sonrası; tısss!.." Nihayet, Alp Yalman çıktı ortaya ve "Ben varım" dedi!.. Alkışlanacak bir durum; ne var ki ümit verici mi?.. "Lâfı uzatmadan", meselenin esasını geleyim: Bu Alp Yalman, "o Alp Yalman" mı ; hani şu "Galatasaray'ın efsane olmuş başkanlarından olan" Alp Yalman mı?.. O günden bu yana "köprülerin altından çoook sular aktı" ve Alp Yalman "hata üstüne hata yaparak", kendini adeta "mağlubiyet için yarışan adam" hâline düşürdü!.. "Eski" Alp Yalman olsa, "Ben varım" dediğinde, "Beceriksiz yönetimlerin elinde tükenen" böylesine bir Galatasaray ortada iken, bütün Galatasaraylılar "coşkuyla peşine düşerdi!.." Bilmiyorum; şimdi yanında, etrafında, arkasında kaç kişi var?.. Acı bir tablo!.. Alp Yalman için acı, ama asıl Galatasaray için çok acı!.. Zira, Galatasaray'ın böyle bir durumda "efsane" Alp Yalman'a öyle ihtiyacı var ki!..