Herkesin "Emanetçi" demeye başladığı ve de çeşitli açıklamalarında özetle "Ben mayıstan sonra yokum, benden radikal tedbirler beklenmesin, ben hesap sormak için gelmiyorum" diye diye gelerek, "bu nitelendirmeyi hak ettiğini gösteren" bir Başkan ve yönetimi, Galatasaray'ın acil ve radikal tedbir isteyen sorunlarını çözemez, aksine daha da büyütür!..
Biz, "testi, kırıldıktan sonra konuşanlardan değiliz" ve olmadık; "Ünal Aysal'ın kulübü nereye götüreceğini, daha "Ali Dürüstlerin ve ardından da Fatih Terimlerin tasfiyesi günlerinden beri söyleyerek ve yazarak" bugünlere geldik. "Başta" Galatasaray TV olmak üzere, gazetelerindeki sütunlarında, TV'lerdeki programlarında, o günleri ve o tasfiyeleri "mantıklı görüp", önce övgüler yağdıranlardan, sonra işler kötüye gitmeye başladığında "mazeret bulma" yarışına çıkanlardan ve "testi kırıldıktan sonra da eleştiri yağdıranlardan" olmadık!..
(Burada, Sezar'ın hakkını Sezar'a vermem gerek; sevgili kardeşim Hıncal Uluç, Adnan Polat'ın "ibrasız" gidip, Ünal Aysal'ın geldiği genel kuruldan sonra, bizler iyimserken, demişti ki bana; "İnşallah Adnan Polat'ı aramazsın" - Hem de öyle bir aradım ki, sonunda geçen ay bir yazımda sevgili Polat'tan özür bile diledim!..)
Şimdi de, "pansuman için geldiklerini saklamayan" bir Başkan'ın yönetimi konusunda da "görüşlerimi baştan yazıyorum"; eğer "bizi yanıltır, yapmaları gerekeni yaparlarsa", onlardan da açık açık özür diler, alkışlarız!..
Önce söylemem gereken bir konu var; "eğer 2000'li yılların başında Galatasaray'ı bugün içinde bulunduğu mali ve idari fetret devri gibi bir sürece sokan, uçan kuşa borçlu kılan ve de icralarla perişan eden, kulübün telefonlarını bile kestiren", sonra da "tıpkı bugünkü gibi" bırakıp giden Faruk Süren ve yönetimi için, önce iş başına gelen "bugünkü gibi 'emanetçi' olan" Başkan ve yönetimi, sonra da Galatasaray Genel Kurulu, "çok değil Galatasaray Tüzüğü'nün gereğini yapsa ve Süren yönetimine hesap sorsa ve gereğini yapsa", bugünün Ünal Aysalları, "kulübü bu hâle düşüremezlerdi!.."
Ama, "o gün" iş başına gelen "emanetçi" yönetimin Başkanı Mehmet Cansun, Faruk Süren yönetiminin "ikinci adamı idi" ve "santrfor Serkan'ın transferi için Samsunspor'a verilen 38 adet çek yaprağından sorumlu" yöneticisi idi; Süren ve yönetiminden "hesap sorması" mümkün müydü?..
Bugün de "giden" ve "gelen" yönetimlerin arkasında "Derin Galatasaray" var, "liseciler" var ve de elbette "Büyük Şef" İnan Kıraç var; dahası, gelen yönetimin içinde, "giden yönetimin arka plandaki güçlü bazı yöneticileri" var, hele hele "önemli" bazı profesyonel yöneticileri" var; "böyle" bir yönetim, "devri sabık" kapısını açabilir mi; "tüzük oyunları ve baskın seçimli olağanüstü bir kongre" sonunda Ünal Aysal ve yönetiminin "ibra bile edilmeden" kulübü bırakıp gitmesinin "sebeplerini ve kulüpteki tahribatını" araştırabilir mi?..
"Hukukçu" Duygun Yarsuvat'ın, "öncelikle" kendi kendine ve vicdanına, "Yönetimi sırasında kulüpte onca mali ve idari suçlamalar yapılmasına, Galatasaray Store'larda ve transferlerde onca 'kabul edilemez' iddianın ayyuka çıkmasına ve hatta bazılarının mahkemelere kadar düşmesine rağmen", bir yönetim 'hesabını vermeden' nasıl bırakıp gidebilir" diye sorması gerekmez mi?..
Bu iş, "şu bir aylık fetret devri sürecinde kendilerini inkar eden bir görüntü veren" Ali Dürüst'ü Sportif AŞ'nin başına, Abdurrahim Albayrak'ı da futbolun başına getirmekle çözülmez, hele hele "daha mazbatalar alınmadan" gülünç bir idari mavi boncukçuluk ve acullukla, zaten "bitmiş" olan Prandelli'yi "iyice toprağa gömen" ve de Abdurrahim Bey'in "takıma işe başlama bonusu sayılan" bir karar sonucu "Sabri'yi affettirmek" ile hiç çözülmez!..
Bünyede "maddi / manevi urlar türemiştir" ve mutlaka "ameliyat lâzımdır"; değil Aspirinli pansuman, hatta radyoterapi / kemoterapi bile bu urları yok etmez, edemez!..