Yazık!..

A -
A +
Bir teknik direktörün görevi, "Başkan'ı savunmak ve kollamak" değildir, takımına iyi futbol oynatmak ve o takımdan azami verimi almaya çalışmaktır...
Daha dün bir bugün iki, Hamza Hoca, tribünlere, yorumculara "savaş ilan etti"; neden; yaptığı hatalar yazılıyor, anlatılıyor, tepki görüyor ve eleştiriliyor da ondan!..
Taraftar, "onu alkışlarken", yorumcular "onu övmek için yarışırken", iyiler, hem de "çok" iyiler, ama "şemsiye tersine dönüp", hak ettiği eleştiriler başlayınca, "kötü", hem de "çok kötüler!.."
Diyelim ki, "öyle", peki, Hamza Hoca'ya göre, "sadece" kim iyi?..
"Teknik direktörün istediği ve alınması zaruri transferleri" yapmayarak ya da yapamayarak, "takımın ve kendisinin bu duruma düşmesinin baş sorumlusu olan" bir kulüp başkanı var ortada. Hamza Hoca, "onu yere göğe koyamıyor" ve de işte "asıl bu yüzden" sürekli itibar ve sempati kaybetmeye devam ediyor; karşısına taraftarı, basını, hatta camianın çoğunluğunu alma pahasına "elinde tahta kılıç, yel değirmelerine karşı Don Kişot olmaya" özeniyor!..
Bu ülkede "bunca yıl futbolun ve sporun içinde olmasına rağmen" ve de "ilk feda kim olur" sorusunun cevabı da ortada iken, "asıl görevini unutmanın" kendisine neye mal olacağını hatırına bile getirmiyor!..
Bir teknik direktörün görevi, "Başkan'ı savunmak ve kollamak" değildir!..
Bir teknik direktörün görevi, "takımına iyi futbol oynatmak ve o takımdan azami verimi almaya çalışmaktır"; bir hoca bunu yaparsa, "en ateşli" sözlerin bile yapamayacağını yapmış olacak ve Başkanı'na, onun yönetimine en sağlam kalkanı zaten vermiş olacaktır!..
Her kulüpte,  o malum fıkradaki gibi, "Ben patlıcanın değil, padişahın dalkavuğuyum" diyen insanlar, yöneticiler, profesyoneller vardır, dahası basında da "Gelen ağam, giden paşam" diyerek "bunu görev sayan" yorumcular vardır ve de "daima" olacaktır; ama "sporcu önderi olan", olması gereken" hocalar, asla "böyle bir örnek"  olmamalıdır!.. 
Zira taraftarın da, sporcunun da, "bu tip hocalara güveni" kalmaz, bu da "hem saha dışının, hem saha içinin kaybı" demektir; iflah etmez!..
Bitmedi, dahası da var; "vefa duygularıyla, iyi niyetle bunu yapan hocalar olursa", o zaman "asıl" kulüp başkanının, hocayı çağırıp, "Beni ve yönetimimi savunmak senin görevin değildir. Sen işini yap. Takımına futbol oynat, azami verimi al, camiayı, taraftarı mutlu et. Bırak biz kendimizi savunuruz" demesi gerekmez mi?..
Ama, Dursun Özbek'in, "kulüp başkanlığı ve kulüp yöneticiliği tecrübesi, kariyeri o kadar az" ki, "bunu bile göremiyor, yapamıyor"; Hamza Hoca da, "farkında değil" ve hâlâ göremiyor ki; "Galatasaray ummanındaki fırtınada" tek başına!..
"Kucakladığı 4'üncü yıldız ve 3 kupa" bile artık ona "kalkan olamıyor"; zira "zırhı yok" ve arkasında da "kimse yok"; ne sporcular, ne yöneticiler ve ne de "birkaçı hariç" yorumcular!..
Çok açık olarak görülüyor ki, bir zamanlar "herkesin sevgilisi olan" Hamza Hoca, "Galatasaray Teknik Direktörü" etiketini kaldıramadı!..
Dünyanın en ünlü teknik adamlarının, "kötü sonuçlar gelince", ne kadar ağır eleştiriler aldığına dair örnekleri hiç hatırlamadı.
"Yaptığı hataları" yazanlara, söyleyenlere teşekkür edeceğine, saygı duyacağına, cevaplar yetiştiremeye kalkıştı, hatta selamı, sabahı kesti. 
"Futbol hayatı boyunca," Türk futbolunun "efsane" hocalarının, Fatih Terimlerin, Mustafa Denizlilerin "nasıl eleştirildiklerini" unuttu ve de "inatla" kendini "bugünkü" noktaya getirdi; "Bu testi artık su tutmaz!.."
Zira, "Dünyada hep kazanan takım ve hoca yoktur!.."
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.