Yedi Kocalı Hürmüz!..

A -
A +

Yooo. Başrolünü Ayten Gökçer'in oynadığı "o unutulmaz"müzikalden söz edecek değilim!.. Benimki, "sadece"bir benzetme!.. Benzettiğim de... Futbol Federasyonumuz!.. Bir "yoooo"daha; sakın ola ki "bu benzetmeye şaşırmayın!.." "Bazı"kulüp başkanlarının, "bazı"kulüp yöneticilerinin, "bazı"siyasetçilerin, "bazı"teşkilât yetkililerinin, "bazı"medya mensuplarının el ele verip kurdukları ve başına da "gökten zembille indirilip, futbolumuzun en tepesine oturtulan"bir başkanı getirdikleri bir federasyonun "7 kocalı Hürmüz'e benzemesinden"tabii ne olabilir? İşte "bu yüzden"hemen hemen "her önemli olayda"federasyonun her tarafından "ayrı ayrı"sesler çıkıyor; işler arapsaçına dönüyor ve daha da kötüsü, futbolumuz, "başından ba şlayarak, kuyruğuna kadar kokmak gibi"bir fasit dairenin esiri hâline geliyor!.. Durum böyle olunca da, "sorular"akla art arda geliyor: Kuruluş şekli itibariyle "7 kocaya karşı diyet borcu ile göreve başlayan"bir federasyonun "cesaretle iş yapması"mümkün mü? "Bu federasyonu ben kurdum, onlara gösteririm"diyen yöneticilere "sesini sedasını çıkaramayan"bir federasyonun, "kime nasıl söz geçirebileceğini"düşünmek ve sonra da "futbolumuz adına"iyimser olmak mümkün mü? Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun hazırladığı ve "suç duyurusu yapılmalıdır"denilen bir dosya ortada iken ve "bu dosyadaki belgeler"TV ekranlarından, gazete manşetlerinden bütün Türkiye'ye yayılmışken, hâlâ "Duruma bakıyoruz, ciddi bir şey bulursak Hukuk Kurulu'na inceleteceğiz, onlar gerekli görürlerse soruşturma başlatacağız"diyen, diyebilen ve haftalardır "uyutulması mümkün olmayan"bu "çok önemli"olayı, "kulağının üzerine yatarak uyutulabileceğini"sanan bir federasyonun, Türk Futbolu'nu içine düştüğü "kirli tuzaklardan temizleyebileceğine"inanmak mümkün mü? Milli Takım Teknik Direktörü'nü, "hem yetki donanımı, hem de geleceği bakımından"tam tabiri ile "cascavlak ortada bırakan"bir federasyon ile, Türk Milli Takımı'nın "Dünya Kupası Finalleri'ne gitmesi"mümkün mü? Bakınız, açık söylüyorum: Bu federasyonda, "bütün eleştirilere rağmen", görevlerini "yetki verildiğinde ve müdahale edilmediğinde tam olarak yerine getirebilecek olan"iki spor adamı tanıyorum; biri "voleyboldan gelen"Can Çobanoğlu, öteki de "basketbolden gelen"Lütfi Arıboğan!. Futbol camiası "bu tablodan"utanç duymalı ve "Levent Bıçakçı'dan bunun hesabını"çok daha sert şekilde sormalıdır!. Açıkça bellidir ki, Bıçakçı "kendisini hedefin ortasından kurtarmak için"bu ikiliyi "futbol camiasının ve futbol medyasının önüne atmıştır!." Tıpkı, Milli Takım Teknik Direktörü Ersun Yanal'ı attığı gibi... Kim yalanlarsa yalanlasın, ne şekilde yalanlarsa yalanlasın, Yanal da, Milli Takım Teknik Direktörlüğü makamı da "büyük yara almıştır"ve bellidir ki, artık "bu yara kolay kolay tedavi edilemez!." "Gerçekleri"herkes bilmekte ve "yalanlamalara"kahkahalarla gülmektedir!. Bilinmelidir ki, "aday kadroya çağrılması muhtemel"bütün futbolcular artık "Bu hoca gidici, biz yenisine bakalım"diye düşünmektedirler!. Bu federasyonun da, bu milli takımın da, "bu hâlleri ile yürümeleri"mümkün değildir!. Can Çobanoğlu ve Lütfi Arıboğan "kısa bir süre içinde"harcanacaklardır!.. Ersun Yanal ise "çoktan"harcanmıştır; ağlayanı ve acıyanı bile yoktur! "Kendisini dev aynasında görmesi", adeta bir "narsist gibi"davranması, üstüste yaptığı hatalar ve yanlışlar, "kısa sürede"kendisini "Ben kendime 'bırakıp kaçtı' dedirtmem"diyeceği bir noktaya getirmi ştir ve "bu sözler"gerçekten söylenmişse, mesela "beni"ve "benim gibileri"çok güldürmüştür!. Zira, "son bir kaç yılda"aynı Ersun Yanal, hem de birkaç defa kendisine "Takımını yüzüstü bırakıp kaçtı"dedirtmemiş midir? Federasyona gelince, "kurulduğundan beri gözünün içine bakılan"Aziz Yıldırım'ın da "Levent Bıçakçı'ya sırtını döndüğüne dair"iddialar gazete sayfalarından ve TV ekranlarından taşarak, futbol dünyamızın en ücra köşelerine kadar ulaşmıştır!. "Merkez Hakem Komitesi'nin seçimle mi, tayinle mi iş başına geleceğine"dair tartışmalar ve karşılıklı yapılan hamleler, Futbol Federasyonu'nu ile bakanlık ve spor teşkilâtının en tepeleri arasında "kolayca giderilemeyecek bir güven bunalımı krizi"ortaya çıkarmıştır; peki, bu "garip"tablo içinde, işler nasıl yürüyecektir? Ortada tam bir "Çabalama kaptan ben gidemem"durumu vardır ve "Halûk Ulusoy'u tasfiye edenler", en kısa zamanda "Türk Futbolu'nu doğru dürüst idare edecek"ve "diyet borcu olmayan"bir federasyonu iş başına getiremezlerse, "olacakların sorumlusu olmaktan"kendilerini kurtaramayacaklardır!. ---------------------------------- Ne olacak bu Galatasaray'ın hâli?.. "Başarılı iş adamı"diye bakılan Faruk Süren ve Mehmet Cansun ikilisinin "UEFA Kupası'nı almış ve Süper Kupa'ya uzanmış"bir Galatasaray'ı, "nasıl borç batağı içinde bırakıp gittiklerinin"cevabını bulmak elbette zordu!. Yıllarca "palavra stad projeleri ile"camiayı kandırıp "iş başında kalan"bu ikilinin "Galatasaray'ı yuvarladıkları uçurumun", AIG tuzağı gibi, TGS skandalı gibi, Off Shore Bankalarla ilişkiler kaosu gibi darbelerle derinleş tirilmesinin ardından ortaya çıkan "gerçekler", büyük iddialarda iş başına gelen Özhan Canaydın - Ergun Gürsoy - Turgay Kıran üçlüsüne duyulan güven sebebiyle çabuk unutulmuş ve üzerine gidilmemişti!. Ne var ki, "Canaydın - Gürsoy - Kıran üçlüsünün de, Galatasaray'ın derdine deva olamayacağı", kısa sürede anlaşılınca, herkes birbirine sormaya başladı: "Ne olacak bu Galatasaray'ın hâli?" Galatasaray'ın hâlinin ne olacağı ortada: Bu üçlü "bu işi kıvıramayacaklar!.." "Başarısızlıklarına"durup dinlenmeden bahane arıyorlar, mazeret üretiyorlar,"basına çatmaya kalkışıyorlar", daha da üzücü olanı, "oraya buraya, o projeden, bu projeye koşturur gibi yapıyorlar", söyledikleri hiçbir sözün ömrü "bir haftayı aşmıyor", sözlerini "ters yüz ediyorlar!." Artık hiçbir Galatasaraylı onlara güvenmiyor, inanmıyor!. Böyle bir başkan, böyle bir yönetim Galatasaray'ı nasıl kurtaracak? Ancak, "100.Yıl'da takım şampiyon olamazsa", suçu Hagi ve Hakan Şükür'ün omzuna yıkıp, "onları göndererek"işin içinde sıyrılmayı düşünen bir yönetim, "takımın bütün düzenini bozan, hocası hakkında söylenmedik lâf bırakmayan, özel hayatı bütün arkadaşlarına kötü örnek olan bir Ümit Karan'ı 6 aylığına kiralık verip, gelecek yılın kadrosunda tutmanın hesaplarını"yapar!. Saidou'nun da durumu hemen hemen aynıdır!. Biri, "Özhan Canaydın"imalâtı, öteki "Ergun Gürsoy"ithalâtı "iki bomba", 100. Yıl'da " şampiyonluk beklenen kadronun içinde tutulmaya çalışılmaktadır!." Bunun da adına "kulüp ve takım yönetmek"denilmektedir!. Hadi canım siz de!.. ------------------------------ Tersi olsaydı?!.. "Bazıları"bekledi ki, "Lucescu'nun takımı, Del Bosque'un takımını yensin!.." Oooo... O zaman kıyamet kopacak ve "dünya, Del Bosque'un başına da, Yıldırım Demirören'in başına da bir defa daha yıkılacaktı!." Olmadı, hatta "sonucun 1-0 olmasına bakmayın"; Del Bosque'un takımı, Lucescu'nun takımını "futbol olarak, ezdi, geç ti!.." Gerçi, "buna da bir kulp takıldı"; "Neye yarar; Lucescu'nun takımı Avrupa Kupaları'nda yoluna devam ediyor ama Del Bosque'un takımı elenip gitti!." Şimdi düşünün Beşiktaşlılar; ya bir de Del Bosque'un takımı, Lucescu'nun takımına yenilmiş olsaydı?.. Kim bilir neler yazılıp çizilecekti? Bilmem ki Nevzat Demir şimdi ne düşünüyor? Ona bir de sorum var: "Yeniköy Kasabı'ndan ne haber?" -------------------------------- Ayıp olmuyor mu? "Doping"gibi sporun en büyük suçlarından birine "bulaştığı"iddiası ile aylardan beri "hakkında verilecek kararı bekleyen"Süreyya Kop'a yapılan "manevi işkence", insan haklarına tek kelime ile "aykırıdır!." "Efendim... Şu ifade gelmedi, bu ifade olmadı, öteki ifade eksikti, beriki ifadeye itiraz edildi"bahanelerinin arkasına hiç kimse sığınmasın!.. Atletizmde, "bu konuda"dünyanın gözü üzerimizde!. Nedendir bilinmez, "aylardır bitmeyen bir sorgulama süreci"yaşıyor, işi uzattıkça uzatıyoruz!. Uzattıkça da "ayıp ediyor", Süreyya'yı da, Türkiye'yi de zor duruma düşürüyoruz!. "Doping iddiası ve şüphesi"hiçbir şeye benzemez!. Bu leke tez elden temizlenmeliydi!.. Suç varsa, "gereken ceza verilmeli", yoksa "Süreyya bu işkenceden kurtarılmalıydı!." Bir de, Süreyya'nın hocası ve kocası olan Yücel Kop'a bir sorum olacak: Hani, "doping iddiasının TV ekranlarında ve gazete sayfalarında günlerce gündemde kaldığı"sırada "kıyameti koparmış"ve "Bu iddiaları basına verenlerle, basında yazanlar hakkında davalar açacağız"demişti; bu davalar açıldı mı, açıldıysa ne durumda, açılmadıysa neden acaba? ------------------------------ Vefalıya bakın!.. "Lucescu"adlı Romen, "Nisanda yapılacak olan Rüya Takım maçına kendisinin çağrılmamasına çok kızmış"ve Galatasaray yönetimine ateş püskürmüş... "Ayıp ettiler"demiş ve de "Neden çağrılması gerektiğini"anlatmış da anlatmış... "Galatasaray'dan ayrıldıktan sonra, Galatasaray'a yapmadığını bırakmayan bir adamın"Galatasaray'ın 100.Yılı'nda, "sarı - kırmızılı takımın unutulmayanları arasında işi ne ola ki?" Aynaya bak Lucescu, aynaya bak, düşün ve "Galatasaray'a neler yaptım ki, şimdi adımı bile hatırlamak istemiyorlar"diye kendi kendine bir sor bakalım!.. Daha 10 gün önce "Pleasan Galatasaray'a gitmemeli, Steau Galatasaray'dan iyi kulüp"diyen sen değil misin? Şimdi mi Galatasaray kıymetli oldu? Hadi oradan; sen kim, Galatasaray'ın 100. Yılı'na çağrılmak kim?.. Sen o maça çağrılsan, "çağrılanlar için"artık "o maça çağrılmanın hiçbir değeri kalmazdı"; bilmem anlayabiliyor musun? ---------------------------------- Koruma ve kollamanın sonucu!.. Koruyun Levent Bıçakçı'lar, Turgay Demirel'ler koruyun!.. "Koruma"da yetmiyor, üstelik "kollayın ve kollamaya da devam edin!." Fenerbahçe- Ceyhan Belediyespor basketbol maçının trübünlerinde olanlar, "Türk Sporu adına"hiç mi vicdanınızı sızlatmıyor? "Bu açık koruma ve kollama"devam ettiği sürece, bir değil "bin kanun çıksa"ne yazar? Tribünlerde de, sahalarda da anarşi bitmez, sporumuzda kavga tükenmez!. "Kendilerini başkanlık koltuklarına oturtan"Aziz Yıldırım'a ve başında olduğu kulübe karşı, Bıçakçı'nın ve Demirel'in federasyonlarının "ciddi"hiçbir şey yapmayacakları, yapamayacakları ortada!.. Peki ama, "onca uğraş verip"kanunlar çıkartan ve "sporda terörün, anarşinin kökünü kazıyacağız"sözünü veren Spordan Sorumlu Devlet Bakanımız ve Başbakan Yardımcımız ne yapıyor? Dikkat edin; "Spor kamuoyunda"çok uzun yıllardır yerleşmiş olan ve "mutlaka"düzeltilmesi gereken "3 Büyüklere dokunulamaz"şeklindeki kanaat, ortadan kaldırılacağına, hızla "Fenerbahçe'ye dokunulamaz"şekline dönüştürülüyor; bu tablodan "barış, dostluk, sevgi"çıkar mı? Bu tablo, terörü, anarşiyi körüklemez mi? Buyurun cevap verin, bakalım!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.