"Ben ders almam" diyen Fatih Terim'in bugün içine düştüğü durum, etrafı, medyayı ve medyadaki 5 - 10 tane "kendini futbol ûlemasından sayan" yorumcuyu "fazla" dinlemesinden ve "onların etkisi altında kalmasındandır!.." "Onların etkisi altında kalmasındandır" derken, bunu "iki yönlü" olarak söylüyorum: "İnatlaştı", yapması gereken "bazı doğruları yapmadı"; bir!.. Onların "inat ve ısrarla sürdürdükleri" bazı "takıntılarına", üstelik "çok yanlış" oldukları biline biline "uydu" ve "yapmaması gereken" işleri yaparak, milli takımı da, kendisini de "güle oynaya çıkılacak" bir grupta "bitme" noktasına getirdi!.. Şimdi, "o birileri", düğün bayram ediyorlar!.. Ali Sami Yen Stadı'nın tribünlerinden yükselen "Terim istifa" sesleri, onların hayatlarında yaşadıkları "en mutlu" anlardan biri oldu!.. Terim, ne yazık ki, "bunca tecrübesine rağmen", onların tuzağına düştü!.. Ne yazık ki Terim, "onca tecrübesine rağmen" hâlâ ve hâlâ "gerçek" dostlarının kim olduğunu göremeyecek kadar, "ben" merkezli!.. Kendisini kurdukları tuzağa çekenler, fırsatı yakaladılar ve "Bırak git artık Terim" kampanyasının "destekçisi" olmanın da ötesine geçerek, "öncülüğüne" oturdular!.. Milli Takım'a moral vereceklerine, "kritik dönemeçte" çocukların maçlara "güvenli ve rahat çıkmasını sağlayacak" yazılar yazmak, yorumlar yapmak yerine, tam aksini yaparak, moral bozmak, takımı germek ve Terim'i, Emre'yi, Tuncay'ı, Hakan Şükür'ü, İbrahim'i "yok etmek" için ellerinden geleni artlarına koymadılar; sonuç ortada!.. Emre'ye "o çirkin hareketi yaptıracak" kadar "sapık" bir tuzağı kuranlar, bugün "muratlarına ermiş" gibi görünüyorlar!.. "O hareketle" Emre de "kendisini yıkmak isteyenlere" yardım etti; o gün bugündür, hem de kolunda "kaptan pazubandı", sahada "sadece" dolaşıp durdu; yazık değil mi?.. Tuncay'a saldıranlar, "Fenerbahçe'den gitmesinin intikamı" peşindeydiler; başardılar; Yunanistan maçında "en kolay toplara bile vuramadı", çocuk; moral ve kendine güven bakımından sıfırdı!.. "Hakan Şükür'süz oyna" baskısıyla, Terim'i "Gökhan - Ümit ikilisine mecbur" hatta bunun için "garip sistemler ve taktikler" icat edenlerin kurdukları tuzağa düşmek, Terim gibi bir teknik direktöre hiç yakışmadı ama ne yazık ki, oldu!.. Sahada adeta "piknik gezintisine çıkmış" gibi dolaşan iki "santrfordan" birine 45 dakika, ötekine 90 dakika tahammül etmek için insanın Fatih Terim'den de çok öte, Doğan Koloğlu, Osman Tanburacı ya da Kâzım Kanat olması lâzımdı; zira "onlar çıkarsa", takıma "Hakan Şükür'ün girme ihtimali" vardı; "Hakan olmasın da, ne olursa olsun" takıntısı, bu "değerli" futbol yazarlarımızın milli takımla ve Galatasaray'la ilgili her yazılarının başında, ortasında ve sonunda yer alan "vazgeçilmez" hükümdü !.. Kayserispor Başkanı'nın Malta maçından sonra ettiği "Benim Gökhan'ımı oynatsalar, leblebi gibi gol atardı" sözünün ve "buna inananların", yazıp çizenlerin "Gökhan'ı ne hâle getirdiklerini" Moldova maçında da, Yunanistan maçında da gördük; Gökhan'a da yazık ettiler, Milli Takım'a da!.. "Hücumumuzdaki" bu büyük yanlış, defansta da "benzer" yanlışlarla birleşince "kötü" sonuçlar kaçınılmaz oldu; Terim'in kaleci Hakan inadı, İbrahim Üzülmez ısrarı, tuzakçılara bekledikleri ve istedikleri fırsatı bol bol verdi!.. Moldova maçında Mehmet Topal'ın yaptığı "inanılmaz hataları, top kayıplarını, rakibe paslarını" görmezlikten gelenler (maçın kasetini bir daha dikkatle seyretsinler, görecekler), Almanya'da "zirveye çıkmış" Hamit Altıntop'un Yunanistan karşısında hayatının en kötü futbollarından birini oynaması yüzünden, şimdi hesap sorar duruma geldiler; "haklı değiller" ama "haklı görünüyorlar"; işte o kadar!.. Hâlâ bir ümidimiz var mı; kim bilir belki Kaf Dağı'nın arkasında!.. Bana göre, Yunanistan maçında hakemin bitiş düdüğünü çaldığı anda, Türkiye'nin "final yolculuğu" bitti!.. "Yenisine bakalım" da; Terim'le mi, Terimsiz mi, bekleyip onu görelim!.. Norveç maçına kadar geçecek süre, Terim'e "düşünme" zamanı verecek; "gitmek mi zor, kalmamak mı zor?.." İşte, Norveç maçı "sadece" buna yarayacak!..