Takke düştü, kel göründü ve "Kral hem de çırılçıplak" ortada kalıverdi!..
Artık biraz "kişisel onuru için", çoklukla "Basketbol Federasyonu'nun Başkanlık makamının onuru için" istifa etmelidir, Turgay Demirel!..
"Pişkinlik" onu kurtaramaz, "plaj esmerliği" bile "yüzünün kızarmışlığını" maskeleyemez, üstelik sadece onun değil, Federasyonu'nun da, Türk Basketbolu'nun da yüzü "kıpkırmızıdır"; utançtan!..
Yıllardan beri "onu koruyanlar, ona destek verenler, onu kollayanlar" da artık "bu amme vicdanının kabul edemeyeceği acı gerçeği" kabul etmek durumundadırlar!..
"Primli askerler" perişan olmuştur, "paralı askerler" nihayet "onunla beraber batacaklarını anlamış" ve utanmadan "Böyle olacağı belliydi" demeye, yazmaya, çizmeye başlamışlardır; daha düne kadar "tam tersini" söyleyenlerin, yazıp çizerlerin "kendileri" olduğunu hatırlamayarak!..
Finlandiya faciasından sonra, İtalya rezaletini de hâlâ "saha içi başarısızlığı" olarak göstermeye ve de spor sayfalarında, TV ekranlarında "Birkaç üçlük atsaydık, Atmalini'yi kaçırmasaydık, Sokmabelli'yi savunabilseydik" diyerek "hedef saptırmaya çalışanlar" da var; herkesi "saf" ve bir defa daha "uyutulabilecek kadar" aptal zannediyorlar!..
Ama, artık saklanamayacak bir tablo var ortada ve bu tablonun ressamları da belli; Türk Basketbolu'nun başına yıllardan beri bir "kâbus gibi" çökmüş olan "Turgay Demirel ve Has Adamları!.."
Yeter artık; gidin, hem de bir daha dönmemek üzere gidin!..
İyi bilin ki, kararı Terim verir!..
Daha dün "Milli Takım söz konusu olunca, gerisi teferruat" manasına gelen açıklamalar yapan kimdi?..
"4 maç için elbette" diyen kimdi?..
Ne oldu da, "bugüne kadar sallayıp", Milli Maçlar süreci başlayınca, alel acele "İki yıllık sözleşme kararı çıkarıp", sonra da "Ya Galatasaray, ya Milli Takım" açıklamaları yapılıverdi?..
"Hocayı kızdırmak, Hocayı öfkelendirmek, Hocayı kamuoyu önünde küçük düşürmek ve böylece kaçırmak istiyorlar" diyerek yazıp gelmekte haksız mıyız?..
Milli Takıma saygısı olan, Hoca'sına saygısı olan, "samimi olarak Hoca ile çalışmak isteyen biri", bugüne kadar "onca yaptığından sonra", şimdi de "bunları yapar mı?.."
İşte Fatih Terim'den cevabınızı aldınız, çıktı, gazetecilere dedi ki; "Kararı ben veririm ve ne olacağını benden öğrenirsiniz, o zaman geldiğinde konuşuruz!.."
Terim'i "Ben gidiyorum" demeden "gönderemeyeceklerini" biliyorlar, bütün bu mizansenler de "bunu bilmekten" kaynaklanıyor!..
Hani, "personelindi, elemanındı?.."
Ünal Aysal şunu çok iyi bilmelidir; Galatasaray'da "bir tane Fatih Terim vardır"; onlarca "Ünal Aysal" ve de yüzlerce de "Bülent Tulun!.."
Baştan beri "yanlış tercih yaptığı için", o "yanlış tercih", kendisine yanlış üstüne yanlış, hata üstüne hata yaptırıyor!..
Yoksa, Bülent Tulun yetmedi de, ona bir de Lütfi Arıboğan mı eklemeye çalışıyor?..
Beşiktaş'ın büyük şansı!..
"Çok konuşmasa" Fikret Orman'ı, bütün büyük kulüplerin başkanlarına "örnek göstereceğim!.."
Yıldırım Demirören'in "viraneye çevirdikten sonra çekip gittiği" bir süreçte, "çok ağır bir sorumluluğun altına girdi" ve şimdi görüyoruz ki, "zor günler geçti", tünelin ucunda ışık göründü!..
Beşiktaşlıların "rüyalarında görseler inanamayacakları adımlar başarı ile atıldı"; futbol takımı "yeniden doğdu", onu, "diğer spor dallarındaki adımlar" takip ediyor!..
"Stat" inanılmazı da, "inanılmaz" bir süreçte bitecek ve "tren tünelden çıkacak!.."
Bu tabloya "alkış" az gelir, "Bravo" kelimesi yanında hiç kalır; eee, ne yapmak gerek?..
Bize düşen "yazmak", Beşiktaşlılar ne yapar, bilmem!..
Galatasaray mı, Milli Takım mı?..
Anlaşılıyor ki, Fatih Terim ya Galatasaray'ı seçecek ya Milli Takımı!..
Elbette "henüz Milli Takım alternatifinin bilinmediği" bir zamanda, "Böyle bir soru sorulsa", ben "Galatasaray" derdim!..
Ama, şimdi "Milli Takım'ı seçmelidir" diyorum!..
Zira, "ne yaparsa yapsın", Galatasaray'da "Aysal Tulun ikilisi olduğu sürece Terim'in önünün açık olabileceğine inanmıyorum, samimiyetle Terim'i istediklerine inanmıyorum, Terim'in onlara güvenebileceğine inanmıyorum!.."
İşler "iyi gittiği sürece" ortalık güllük gülistanlıkmış gibi görünecek ama, "biraz tökezleme" Pandora'nın Kutusu'na açacaktır!..
Haluk Ulusoy'dan sonra gelen Federasyon'lar, kısa dönemli ama Terimli Hasan Doğan dönemi hariç, Milli Takım konusunu çözememişler ve Ayyıldızlı formayı FIFA sıralamasında "60'ıncılığın yanı başına kadar" indirmişlerdir!..
İşte onun için "Ayyıldız'ın Fatih Terim'e ihtiyacı vardır, hem de şiddetle vardır!.."
Terim'in Milli Takım'daki tek şanssızlığı, "Federasyonun başında Demirören'in olmasıdır!.."
Demirören'in "Terim hamlesinin son şansı olduğunu bilmesi ve ona sarılması bakımından" şans gibi görünüyor ama, "Fatih Hoca'nın Milli Takımdaki başarısının, Demirören Federasyonu'nun görev sürecini uzatacağı gerçeği" de, Türk Futbolu'nun başında Demokles'in Kılıcı gibi sallanıp duracaktır!..
Acı bir ironi!..
İnşallah yanılırım!..
"Olimpiyat'ı aldık, alıyoruz" gibi bir hava var!..
"Japonya'daki nükleer santralin radyasyon sızdırmasından, İspanya'daki ekonomik duruma, kuraklığa kadar" her şey "lehimize sebep" olarak yazılıp çiziliyor!..
İyi de, "alacağımız olimpiyatın yapılacağı günlere kadar" onca yıl, bu sebepler "hâlâ geçerli" olacak mı?..
Ama, bugün "geçerli olan", hem de "spor adına geçerli olan" sebeplerin "oy kullanacak spor insanlarını etkilemesi" çok daha muhtemel değil mi?..
Şikeye ceza yağdıran UEFA'ya ve onaylayan CAS'a karşı, "şikeyi halı altına süpüren ve zaten bunu yapmak için göreve geldiği Sağır Sultan tarafından duyulan" bir Futbol Federasyonu'nun olduğu ülkeye, "onca kulübün ve yöneticinin, teknik direktörün, sporcunun şikeye bulaştığı" Alman savcıları dahil, ilgili her kuruluş ve kurumun yetkilileri tarafından kabul edilen ama, "ceza" deyince "iç bünyesinde" yaprak kıpırdamayan, dahası "Kıpırdamalı" diyenler için "yazılmadık, söylenmedik şey" bırakılmayan bir ülkeye, bitmedi; "ana spor" Atletizm'den, "geleneksel spor" Yağlı Güreş'e kadar "dopingden geçilmeyen" bir ülkeye "olimpiyat verileceğini" ümit etmek, bilmem ki nasıl mümkün olabiliyor?..
Bu konuda "fena hâlde" karamsarım; inşallah ben yanılırım!..
Çirkin bir ifade!..
Olmadı sevgili Ahmet Çakar, olmadı!..
TV ekranında "Şimdi burada olsa yüzüne tükürürüm" dediğiniz kişi, bir ömrünü "gazetecilik mesleğine vermiş", gerçek anlamıyla "bu mesleğin duayeni olmuş", onca genç gazeteciliğe "gazeteciliği, muhabirliği öğretmiş", mesleğimizin "anıt adamlarından biridir!.."
Cüneyt Arcayürek için "bu tüyler ürpertici ve hele hele bir doktora hiç yakışmayan bu sözleri neden söylediniz" bilmiyorum; sizi bu kadar kızdıracak "neler yazdı" bilmiyorum, ama bildiğim bir şey var, "ne yazarsa yazsın, bu sözleri söylememeli idiniz!.."
Evet, "eleştirebilirsiniz", hakkınız, dahası "ağır, çok ağır şekilde eleştirebilirsiniz" o da hakkınız, ama "yüzüne tükürmek?.."
Cüneyt Abiyi yakından tanırım, beraber çalıştım, ondan çok şey öğrendim, altını çizerek yazmalıyım ki, "TV ekranlarının reyting ağzı ile söylenen bu sözleri" hayatının hiçbir döneminde hak etmemiştir, bilesiniz!..
Sanmıyorum ki, bu "çirkin ifadeye" cevap vermiş olsun; "Cevap vermemek"; işte "asıl anlamlı cevap budur!.."
Ve de, işte "o cevap", Cüneyt Abi'ye yakışır!..