Yetmez mi artık?..

A -
A +

Yalanlanmadığına göre", demek ki, günlerden beri hemen hemen her gazetede ve her haber sitesinde "ağızlara sakız olan" haberler, "doğru!.."
Peki, "onca haber doğru ise"; Ersun Yanal Hocamız, "Fenerbahçe Futbol Takımı'nın Teknik Direktörlüğü"  koltuğunda hâlâ neden ve nasıl oturuyor?..
"Herkesin anlayacağı cinsten" daha "açık" bir soru sormak da, "gazeteci" olarak görevim; "Futbolcularının yüzüne nasıl bakabiliyor?.."
Dahası da var; "Fenerbahçe'yi izleyen ve 'kulüp tarafından yalanlanmayan' bu haberleri yazan" spor yazarlarının yüzüne nasıl bakacak?..
"Bir başka soru", Aziz Yıldırım-Ersun Yanal olayını "daha" da netleştirecek; bir insana, bundan daha açık "İstifa et ve git" nasıl denir?..
Yıllar yılı "ilkeli ve omurgalı" olarak tanınan ve tanıtılan Ersun Hoca, "ne hâle düşürüldüğünün" acaba farkında mıdır?..
Aziz Yıldırım'ın bunca yıldır, zaman zaman sarı-lacivertli medya tarafından "Azizsilin" denile denile "alkış tutulan" adımlar ile "Fenerbahçeli teknik adamları, hatta bazı başkan vekilleri de dahil,  yöneticileri kamuoyu önünde ne hâllere düşürdüğünü" biliyor ve de "Ersun Yanal krizi" ile bu zincire yeni bir halka eklediğini görüyoruz, üstelik alıştık da, peki koca camia,  "Fenerbahçe'yi de, Fenerbahçe Yönetim Kurulu ve Fenerbahçe Teknik Direktörlüğü makamını da yıpratan bu pervasızlığa daha ne kadar tahammül edecek" sorusuna cevap olacak ve hesap soracak "bir babayiğitin hâlâ Fenerbahçe camiasının içinden çıkmamasına" şaşırıp, duruyoruz!..
Mesela, "benim tanıdığım" Türk Sporu'nda "Futbol Federasyonu Başkanlığı'na kadar yükselmiş, Fenerbahçe camiasının en saygın isimlerinden biri olan" Abdullah Kiğılı'nın, "Başkan, ne oluyor, Fenerbahçe'nin teknik direktörü, kamuoyu, basın ve sporcular önünde bu duruma düşürülür mü, istemiyorsak, çağırır, haklarını verir, adama istifa hakkı tanırız, etmezse yönetim kurulu kararı ile sözleşmesini feshederiz, ama senin yaptığını yapmak; işte bu olmaz, olmamalı, zira Fenerbahçe'nin en önemli ve değerli görev yerleri yıpranıyor" demeliydi, demedi, diyemedi, neden;  dahası da var; "Bu duruma bunca zamandır nasıl tahammül edebiliyor?.."
Açıkça görüyoruz ki, "Fenerbahçe de, Fenerbahçe" diyen ve "buna taraftarı da inandıran" Aziz Yıldırım'ın "Fenerbahçe'nin en önemli görev yerleri bile umurunda değil;  o görevler, o değerler, o markalar yıpranıyormuş, varsın yıpransın, o egosunu tatmin ediyor ya" ve ne yazık ki, "Bu da, büyük Fenerbahçelilik oluyor!.."
Tanıdığım çok Fenerbahçeli var; "bu durumdan çok rahatsızlar", ama "taraftar tepkisi" onları korkutuyor, içleri yana yana susup oturuyorlar; vah ki, ne vah!..

Mevsim başı Galatasaray'ı!..

Galatasaray'ı Atletico Madrid önünde TV'den seyrettim; Prandelli "Daha yüzde 50'deyiz" diyor ama, "moral için" söylüyor, bu lâfı; "İyimserlik aşılıyor!.."
Muslera, "geç açtığı mevsimin hemen başında o müthiş iki kurtarışı yapmasa", ne kadar inandırıcı olurdu, bu lâf?..
Dahası, "hâlâ kendini toparlayamamış" bir Semih seyrederken, rakip kanat akınlarında "geçen yıldan beri kanıksanan boşluklar ve hatalar" tekrarlanırken, bilmem ki, "Galatasaray defansı yüzde 50'lerde miydi?.."
Orta saha, bir başka âlem; Amrabat oyuna girene kadar, ilerideki adamlara doğru dürüst bir gol pası atamayan", dahası "rakip kaleciyi rahatsız edecek bir şutu bile olmayan" bir orta saha, "nasıl yüzde 50'de olur?.."
Hele hele "gol beklenen" ilerisi; değil "yüzde 50, yüzde 25 bile olmuş muydu", acaba?..
Galatasaraylı yorumcular durmadan, "Olcan hemen uyum sağladı" diyorlar; kampta, yemekte, arkadaşlıkta sağlamış olabilir, bilemem, ama "seyrettiğim hazırlık maçlarında", öyle yazıldığı gibi "sağlanmış bir uyum görmedim, sonuca etkili bir uyum göremedim"; göremedim!..
Galatasaray'ın "eğer Sneijder kalacaksa - ki, kalmalı - acilen ve öncelikle bir 'gerçek' santrfora ihtiyacı var"; başka bir şeye değil; elbette "bir stoperin de alınmasının şart olduğu" görünüyor!..
Gerisini, "Galatasaray'ın elindeki kadro halleder"; zira "gerçekten alternatifli ve kaliteli bir kadrosu var", sarı kırmızılı ekibin; "Prandelli'nin, iyimserliğini, kısa zamanda sahaya yansıtacak" bir kadro bu!..
Ancak, "umutlu olduğum ve sempatik bulduğum" İtalyan Hoca'nın, mesela "Sabri'ye yapıldığı gibi, fısıldanan çirkin dedikodulara inanmaması", Amrabat gibi, "çok Galatasaraylı futbolcudan daha Galatasaraylı ve de hücum silahı olarak zor bulunacak bir oyuncuya sahip çıkması" ve de "uzun süreli sakatlığının ve yaşının gereği, yavaş yavaş ve geç forma girecek" Hamit gibileri, "hemen harcamaması" şartı ile!..

Utanmazlara!..

İzmir'deki maçta, kendilerine "Galatasaraylıyız" diyen, değil Galatasaraylı olmak, tam tersine "Kendini bile bilmez" bir grubun Arda'ya yaptığı "çirkin" tezahürat, "bu tip" taraftar gruplarının "hâlâ hangi otlaklarda otladığını" çok iyi ortaya koydu!..
İşte onlara son örnek; bir de "iki maçta da Beşiktaş'a yenilen" Feyenoord'un taraftarlarına bakın, "takımlarına nasıl sahip çıktıklarını, futbolcularına nasıl moral verdiklerini görün" de, ders alın, ey "kendini bilmezler"; elbette "Arda gibi bir Galatasaraylıya, Galatasaray kaptanına yaptığınızdan" birazcık olsun utanın!..

Yorumculara ithaf olunur!..

Sevgili Ömer Faruk Ünal, dün başlayan Sapanca hakem Semineri ile ilgili eleştirilerine ağırlık veren yazısında, "bizler için" önemli bir noktaya parmak basıp, "örnek" de vererek:
"Gazetelerde tek satır yok, yorumcular tek söz etmedi. Beyler, Beşiktaş'ın attığı 1. gol; bariz, net ve yüzde yüz ofsayt. Çünkü oyuncu rakibini etkiliyor, topla oynamasını engelliyor. Burada topla oynaması şart da değil. Seminer izlemezseniz, kendinizi yenilemezseniz bunu göremezsiniz. Ortada korkunç bir bilgi kirliliği var.  UEFA'nın yeni yorumuna göre ve UEFA Eğitimcisi Giovanni Stevanato'nın verdiği son derse göre Beşiktaş'ın attığı bu ilk gol net ofsayt. Bunu ne için söylüyorum?
Yarın ligimiz başlayacak. Bu baş ağrıtacak bir konu. Ama ne yorumcularımız öğrenmek istiyor, ne de bunu anlatmak isteyen bir MHK var!"
Evet, ne yazık ki, "bunu hep yapıyoruz"; o pozisyonun "tam aksi olsa", Feyenoord "o golü atsa" ve "o golle turu geçse", biz "bu defa" ne yapardık; kıyameti koparırdık; bu mudur yorumculuk, gazetecilik?..
Aynı "ayrımcılığı", Büyüklerin, Anadolu ekipleriyle yaptıkları maçlarda yapmıyor muyuz?..
"O ofsayt golü yiyen büyük takımsa her gazetede, her TV'de kıyamet, Anadolu takımı ise, sadece gözlemciye ve MHK'ya emanet"; hadi canım biz de!..

İyi gidiyoruz!..

Ah Bursaspor ah, o garip takıma elenmeseydin", şimdi "İyi gidiyoruz" yerine, "Çok iyi gidiyoruz" başlığı koyacaktım yazıma; "iki beraberlik ve penaltılarla elenmek"; işte o olmadı!..
Bursaspor'un yapamadığını, Karabükspor yaptı; "ilk defa Avrupa Kupaları'na katılan" Karadeniz ekibi, Avrupa Kupaları Tarihi'nde attığı ilk ve tek golle, iki beraberliğe rağmen "gol averajı ile"  turu geçti ve play of'a kaldı; tebrikler!..
Beşiktaş ise, nihayet "şeytanın bacağını kırdı" ve "Feyenoord'u iki maçta da yenerek" tur atladı; şimdi "asıl büyük sınav sırada"; gruplara kalmak; zor ama mümkün!..
"Defansta kanatlardaki zafiyet önlenebilirse, dahası, erken gelen sarı kartlara çare bulunursa" ve "Demba Ba'nın gol ayakları iyi çalışırsa", neden olmasın?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.