Önce, Galatasaray Başkanı Duygun Yarsuvat'ın Ünal Aysal hakkında aylardır süregelen sert ithamlarından sonuncusunu okudum, gazetelerde ve "Bravo durumu ne kadar da doğru özetlemiş" dedim.
Şöyle diyordu, Yarsuvat; "Aysal'ın Galatasaray'ı nasıl yönettiğini aklım almıyor. Garip borçlanmalar yapmış. Daha başka şekilde ifade ederim fakat çok fazla ağır olur. Galatasaray'ı obez bir çocuk haline getirmiş. Belli bir gelir elde etmiş, fakat gelir yok. Aysal'ın geri dönme hamlesini yapacağını zannetmem, Galatasaray'da kredisi bitmiştir. Geri dönseydi yeterli oyu alamazdı."
Ertesi gün de Aysal'ın Yarsuvat'a cevabını okudum, aynı gazetelerin aynı sütunlarında. Şöyle diyordu, Ünal Aysal; "Bu arkadaşımızın çok kısa süren başkanlık döneminde, geleneklerimizin hilafına ve de başarı için çalışmak yerine bir önceki başkanı devamlı suçlayarak günü kurtarma ve başkalarının sırtından reyting yapma telaşının dışında hiçbir başarısı olmadığı herkesin malumudur. Ancak her gün biraz daha netleşen bu psikolojik sorun ve zihinsel yıpranmışlığın sorumlusu ben olmadığım gibi maalesef devası da bende bulunmamaktadır. Bütün Galatasaraylıların bu kısa dönemin bir an önce bitmesini beklediği ve de unutmak isteyeceği tam bir düş kırıklığı olduğu da bilinen bir gerçektir."
Bu defa da, "Oooo" dedim kendi kendime; "tespiti ancak konunun uzman doktorları tarafından yapılabilecek 'psikolojik sorun ve zihinsel yıpranmışlık' iddiası dışında, Yarsuvat'ın başkanlık dönemini ne güzel tarif etmiş Aysal, alkışlar!.."
Art arda gelen iki Galatasaray Başkanı'nın "birbiri hakkında yaptığı bu tespitler ve söyledikleri sözler", Galatasaray'ın "yeni" başkan ve yönetimine ışık tutacak niteliktedir.
Onlara derim ki; "Sakın ola, Yarsuvat'ın, Aysal için, Aysal'ın da Yarsuvat için yaptığı bu haklı eleştirileri unutmayın ve karşılıklı eleştirilerine sebep olan 'yaptıklarını' yapmayın!.."
Eğer, yeni başkan ve yönetim, "kendilerine tutulan" bu ışığın gereklerini yaparsa, bilinmelidir ki, Aysal da, Yarsuvat da, Galatasaray'a başkanlık dönemlerinden çok daha fazla iyilik etmiş olacaklardır!..
HHH
"Bu takım böyle oynamaya devam ederse, değil şampiyonluğu, Şampiyonlar Ligi'ne elemeli katılma hakkını verecek olan ikinciliği bile göremez" dedim kendi kendime, TV başında ve de Akhisar Belediyespor maçının bitiminde.
Bir takım, "konsantrasyon eksikliği ile kötü oynayabilir, bir takım en iyi oyucularının hataları ile maç kaybedebilir" ama "Galatasaray'da durum öyle değil"; bambaşka!..
Takım, "takım olarak, yapılan hatalardan ders almıyor, o hataları tekrarlıyor"; sonra da Hocası çıkıp, "İyi oynamadık, ama böyle bir süreçte iyi oyundan çok 3 puanı almak önemlidir, onu aldık, memnunum" diyebiliyor!..
Daha da garibi, hocaya "Ya alamasaydınız ne olacaktı?" sorusunu da soran olmadığı için, "narkozun etkisi", 3 puanın alınamayacağı bir maça kadar devam ediyor.
Rakibin zaten dar bir kadrosu var, gol ünlüsü Gekas'ları kadro harici bırakılmış, "öteki golcüsü" sakat ve ancak son yarım saatte oyuna girebiliyor, doğru dürüst koşamıyor, şut atamıyor bile. Roberto Carlos, durmadan "defansif oyuncuları çıkarıp, kulübede ne kadar ofansif oyuncu varsa sahaya sürüyor" ve bu takıma karşı, "2-0'ı korumak için geriye, yana paslarla vakit öldürmeye çalışan, kendi ceza alanına yaslanan 'şampiyonluk adayı' bir 'koca' Galatasaray!.."
Akhisar, "bir gol atabilse", işte "deja vu"; Başakşehirspor maçı. Sonrasında ikinci golün de gelebileceği çok açık, zira Galatasaray takımı da, seyircisi de panik ve kâbus havasının abonesi!..
Vah ki, ne vah!..