"Hikaye bitti sayın okurlar... Artık ortada 'acı gerçekler' var. Feci şekilde kirli, kokuşmuş futbol iliş kileri... Özel kulüp mafyaları... Organize futbol suçluları... Tepeden tırnağa dehşet, yalınkılıç pervasızlık... Rezalet... Rezalet... Rezalet..." Böyle başlıyordu, sevgili Ercan Güven, "Futbol Mafyaya Teslim!.. Ya siz?" başlıklı yazısına... Haklı, hem de çok haklıydı!.. Anadolu Kulüpleri'nin başına, "mafya" ile , "Susurluk'a uzanan karanlık yollar" ile ilişkisi olanlar geldiğinde ve geçtiğinde kıyametleri koparan, haberler yazan, manşetler atan, kamuoyunu yorum furyasının ortasında bırakan, anlı ve de şanlı "ulusal" medyamız, "iş, İstanbul'a gelince" dut yemiş bülbüle dönmüştü; "Tıssss!.." Ve Güven anlatıyor da anlatıyordu; "devletin üç değerli ve tecrübeli polis yöneticisinin aylarca araştırarak ve uğraşarak hazırladıkları" sporumuzla, futbolumuzla, futbolumuzun ve sporumuzun içine çöreklenmiş "mafyanın, mafya babalarının neler yaptıkları" ,Tolga Şardan'ın ele geçirdiği "çok gizli" rapordan örnekler vererek!.. "Sporla ilgili olmayan" bir gazetecinin, Milliyet'ten Tolga Şardan'ın "ele geçirip" gazetesinde tefrika edilen "çok gizli" rapordaki "detaylar" gerçekten tüyler ürperticiydi!.. Futbol Federasyonu seçimlerinden, kaleci Rüştü'nün, gazeteci Fatih Altaylı'nın dövülmelerine, Hıncal Uluç'un, Ahmet Çakar'ın vurulmalarına kadar uzanan ve statlarda kan dökülmesine kadar varan "bu karanlık ilişkiler yumağını çözecek başlangıçtı", bu gizli rapor!.. Bakınız, Tolga Şardan ne diyordu, Ercan Güven'e: "Geçen sonbaharda ortaya çıkardığım fezleke, Sedat Peker'in yüz civarında kongre üyesi oldu ğuna işaret ediyordu. Kimse sormadı bile kim bunlar diye. Futbolda korku ve ahbap çavuş ilişkileri kirliliğin üzerini örten unsurlar. Bu raporda bir kısmı bilinen gerçekler ilk defa devlet müfettişlerinin tespiti ile resmiyet kazanıyor ve adalet sistemimizin, yöneticilerimizin, medyamızın gönüllü katılımlarını bekliyor." Ne oldu, "bu rapor?" Hiç!... "Ne ilgililer" ilgilendi, ne de Futbol Federasyonu!.. Ne İçişleri Bakanlığı, ne Emniyet Genel Müdürlüğü!.. Ne Spor teşkilâtı, ne Spordan sorumlu bakanlık!.. Ne de "gazetede tefrika edilen" bu tüyler ürpertici olayları ve gerçekleri "ihbar kabul etmesi gereken" savcılarımız!.. Sonra ne oldu? İşte, Everton maçında Olimpiyat Stadı'nda "patlayan silâh!.." Efendim, "İstanbul Valiliği soruşturma açmış!.." Efendim, Futbol Federasyonu soruşturma açmış... Güldürmeyin beni.. Güldürmeyin, herkesi kendinize!.. Ne olacak soruşturmaların sonu?. Tıpkı "gizli raporda olduğu gibi"; tıssss!.. Neden?.. Zira karşımızda bir "güç" var!.. Devletin yetkililerine ve görevlilerine "stadın kapıların açılması için emir veren" ve bu emri "güvenlik güçlerince ve stattaki devletin görevlilerince" harfiyen yerine getirilen ve böylece stada "üzerleri aranmadan binlerce kişinin girmesini sağlayan" güç!.. "Bu güç", sonra da çıkıp, herkesle alay edercesine "kurşun polisin tabancasından çıktı" diyebilecek kadar pervasızlaşmış bir güç!.. "Bu güç", gazetecilere talimatlar veren bir güç!.. "Bu güç", federasyonlara talimatlar veren bir güç!.. "Bu güç", devletin valilerine, devletin güvenlik güçlerine talimatlar veren ve de daha acısı "yaptıran" bir güç!.. "Bu güç", kendisine "hayır" denilemeyen ve "devlete stadın kapılarını tıpış tıpış açtıran" bir güç!.. "Bu güç", gücünü kimden alıyor? "Bu güç", gücünü böyle gösterirken, ve "dur" denilemezken, elbette devreye "başka güçler" de girecek (Öcal Uluç, ne safsın, çoktan girdiler bile, izleri görülmüyor mu, gizli raporda her şey anlatılmamış mı?) ve işin sonu nereye varacak, bir bilen, bir gören, bir "tedbir düşünen" var mı? Soruyorum; var mı? Not: Bir gazeteci, bir sporsever ve bir Türk vatandaşı olarak Tolga Şardan'a da, Ercan Güven'e de, sporumuz adına yaptıkları bu "sorumlu ve cesur" gazetecilik için teşekkür ediyor ve şükranlarımı sunuyorum. Ö.U.