58 yıldır gazetecilik yapıyorum, ardından "çok gözyaşı dökülen" çok meslektaşımı, çok gazeteci arkadaşımı kaybettim. Ama, "Abdi İpekçi gibi, Ahmet Taner Kışlalı gibi, Uğur Mumcu gibi" suikastlara kurban gidenler hariç, hiçbir gazetecinin ölümünde, yolda, kafede, iş yerlerinde "beni gazeteci olarak tanıyan" sağcı'sıyla, solcu'suyla, Türk'üyle, Kürt'üyle, genç'iyle, yaşlı'sıyla, kadın'ıyla, erkek'iyle yüzlerce ve yüzlerce, günlerce ve günlerce "Savaş Ay'ı kaybettik, başımız sağ olsun" sözlerine benzer bir "taziyet rüzgarı" ile karşılaşmadım!..
Bu nasıl bir sevgi seli idi, bu nasıl "acı üzerine kurulu" bir "hakkını vermek" yüzleşmesi idi?..
Sanki diyordu ki, milyonlar; "Yaşadığında sizlerin vermediğiniz hakkı, işte biz ölünce veriyor ve acı gerçeği yüzünüze çarpıyoruz!.."
Dahası, "gerçek gazetecinin nasıl olması gerektiğini" de, bu "tokat gibi" yüzümüze çarpılan sevgi seli ile, bildiğini gösteriyordu, milletim!..
O, bir mizah ve gazeteci bilgesi olan rahmetli Şinasi Nahit Berker ağabeyimizin dediği ve kitabını da yazdığı "Gazeteci olunmaz, doğulur" sözüne tam da uyan bir gazeteci idi!..
O, bütün gazetecilik hayatı boyunca, sadece ve sadece gazetecilik ilkelerinden hiç ödün vermeden haber peşinde koştu, gördüklerini ve bildikleri yazdı!
"Haber gazeteciliğinde" hayatımda gördüğüm ve tanıdığım "iki devden biri" idi; "öteki" de Cüneyt Arcayürek ağabeyim; keşke "haberciliği bırakmasa idi!.."
Ve de o, "gazeteci gibi öldü", tıpkı "koca bir çınar gibi"; ayakta!..
"Gidenlerin bazılarının ardından" hep "klasik bir söz" söylenir; "Yeri dolmaz!.."
Aslında bu sözü "gerçekten hak eden" çok azdır; işte Savaş Ay, "bu azların da azlarındandı!.."
Seni gazeteci olarak, seni meslektaş olarak, seni dost ve arkadaş olarak, seni "insan" olarak çok arayacağız sevgili Savaş; inşallah, mekanın cennet bizlere nasip olursa, orada buluşuruz gene!..
***
Yarabbim, "ölüm haberi almaktan, cenaze kaldırmaktan, gazeteci ağabey ve kardeşlerimizi kaybetmekten" nefes alamaz olduk, şu bir aydır; ne olur biraz nefes!..
Hasan Yılmaer, Şevket Özçelik, Nalan Seçkin, Savaş Ay ve daha "onların acısını gönlümüzde hafifletemeden" bir "kara haber" daha; "Doğan Koloğlu'nu kaybettik!.."
Hem de haberi, "bir zamanlar genel başkanlığını yaptığı" Türkiye Spor Yazarları Derneği'nin İzmir Şubesi'nin yemeği sırasında aldım; lokma boğazımda kaldı!..
Hey gidi koca Doğan Ağabey hey!..
Galatasaray'da, milli takımda futbolculuk, hocalık, yöneticilik, sonra basın; yazı işleri, spor servisi müdürlükleri, yazarlık; sosyal hayatta çok yönlü çalışmalar ve yöneticilikler ve 86 yaşında "Elveda!.."
Doğan Ağabey'in kardeşi de "gazeteci idi" ve gazeteciliğe "spor yazarı" olarak başlamış, sonra basının "resmi görevler" de dahil, başka bölümlerine geçmişti, sevgili Orhan Koloğlu!..
Dahası da var; babaları Sadullah Koloğlu, Libya'da yaşayan bir Türk ailesinin çocuğu idi, Türkiye'de okumuş ve valiliğe kadar yükselmişti; Bingazi Emiri Sunusi'nin Türk hükümetinden ricası ile "3 yıl izin verilerek" Bingazi'ye gitmiş, sağlık bakanı olmuş, "Libya Devleti kurulunca" da "kral olan" Sunusi tarafından "başbakanlığa atanmıştı!.."
Doğan Ağabey, "gerçek anlamı" ile "duayenimiz idi"; yol göstericimiz ve "yanlışlarımızın, hatalarımızın söyleyeni" oldu!..
Şimdi, babasının yanında; mekanı cennet olsun ve geride kalan bizlere, ailesi başta olmak üzere, Allah sabır versin!..