Bilmem ki, yazımın başlığında “yüz karası” diye vasıflandırdığım tablo, İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya gibi ülkeleri bir yana bıraktım, Afrika, Orta Amerika, Güney Doğu Asya ülkelerinde yaşanıyor mu?..
Ülkenin sadece futbolda değil, birçok spor branşında da “gerçekten ‘büyük olan’ kulüplerimizin başkanları”, hemen her hafta “Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na gider” ve de “ceza alır” oldular!..
Birbirlerine, hakemlere hakaretin çok ötesine giderek Futbol Federasyonu’na ve kurullarına da “öfke içinde ağızlarına ve akıllarına gelen” her türlü sözü söylüyorlar, hele hele önlerinde TV ekranlarının kameralarını ve mikrofonlarını bulunca…
Yukarıda adlarını yazdığım “futbolu ve sporu büyük” Avrupa ülkelerinde “böyle bir tablo” yaşanmaz da, diyelim ki, mesela Avusturya’da, Hollanda’da, Belçika’da yaşanabilir mi?.. Daha da açık yazayım; “UEFA’ya bağlı ülkeler arasında ‘böyle garip ve çirkin bir tablonun yaşandığı’ Türkiye’den başka bir ülke var mıdır?..
Neden “onlarda yok” da, bizde var?..
Sebebi çok basit; “bizde “disiplin talimatları, o talimatlara göre verilen cezaları ve de tahkim kararları ile “eften püften” de, onun için!..”
Bir defa bu kurulların talimatlarında “Hedef, ceza vermekten önce, ‘caydırıcılık’ olmalı!”
“Verilen, verilecek olan cezalar ‘caydırıcı” olmazsa” sür git, “o cezaların verildiği suçlar, kabahatler” devam edip gidecek, başkanlar dahil yöneticiler de, tribünlerdeki taraftarlar da, teknik adamlar da, futbolcular da “ceza almakta” yarışacaklardır!
“Dolar milyoneri” bir futbolcuya, “Türk hakemlerine ‘soyguncu’ yakıştırması yaptığı” ve sosyal medyada milyonlarca kişiye ulaşan “çirkin ve ağır hakaret içeren” teweeti için “8 bin dolarlık bir cezacık ile dosyayı kapatan” bir Disiplin Kurulu ve “bu cezayı verdiren talimatlar” varken, söyler misiniz bana, “bu acı tablonun değişmesi” imkânı var mıdır?
Hele hele “sosyal medyaya üç büyüklerin taraftarları” hakimken ve de medyamız da “reyting ve tiraj sorunu” yüzünden “üç büyüklerin başkanları, yönetimleri ve de taraftarları ile ‘iyi geçinmek’ zorunluluğu” içindeyken…
Hedef açık; “eyyamcı kararlara açık” talimatlar çöpe atılmalı ve Türk futbolunu kurtaracak “caydırıcı cezaların esas alındığı” talimatlar yürürlüğe konmalıdır.
Yoksa, “üç büyükler arasındaki rekabeti düşmanlığa dönüştüren” bu tablo “gerilimi her gün arttırarak” sürüp gidecek, olan da futbolumuza olacak; marka değeri “sıfırın da altına” düşürecektir!..
Stadının içinde ve dışında “istifa çağrıları ile karşılaşan” bir başkan…
Güney Amerika’nın büyük bir ülkesinin millî takımına ya da büyük bir takımına teknik direktör olma peşinde koşan bir hoca… Ve de “şampiyonluk yarışında Süper Lig’in en kaliteli kadrosunu kuran büyük rakibin peşini bırakmayan” bir takım…
Şenol Güneş, Beşiktaş’ın başına geldiğinde, “Başkan’ın ‘nihayet’ arkadaşını getirdiğini” ima ederek, Hoca’mızın “başarılı olmasının zor olduğuna dair” bir iki yazı yazmıştım.
Ama Şenol Hoca, “Beşiktaş’ta güneş doğdu” başlıklarını haklı çıkaran bir tabloya imza attı.
O, “yöneticilerini ve taraftarlarını üzen” bir takımı, kısa sürede “şaha kaldırdı” ve “şampiyonluğu bile” düşündüren, “ikincilikte iddialı” bir durağa getirdi.
Bundan sonra ne olur bilmem, ama benim Şenol Hoca’ya bir özür borcum var”; sevgilerimle sunuyor, başarılarının devamını diliyorum.
Yalımcan Sarpyel’in gazetemizdeki “Okan Buruk” haberini okuyunca, “Sevgili Hoca’mız nihayet doğru yolu buldu” dedim.
Okan Hoca, “şampiyonluk yarışını değerlendirirken”, son haftalarda “hakem hatalarının maç sonuçlarını etkilemesine” de değinmiş… “Bu durumun futbolcularda da bir etki oluşturduğunu” vurgulayıp… “Ancak bizim sahaya odaklanmamız gerekiyor. İşimiz sahadaki oyun. Her şeyi hakeme bağlayamayız. Önce biz en iyisini yapacağız, sonra hakemler de üzerine düşeni yapacak. Bizim bahaneye değil motivasyona ihtiyacımız var” demişti.
Sevgili Hoca’m, “şampiyonluk yolunda”, bu gerilimli dönemde bence en önemli adımı attın; kutlarım...
“Reytinglerde zirvede olduğunu” sık sık tekrarlayan bir TV kanalımızda hafta içinde dün de dâhil üç gün dönen “bir alt yazı haberi” şöyle idi: “Artistik Jimnastik Erkek Millî Takımımız Antalya’da gerçekleştirilen 10’uncu Avrupa Artistik Jimnastik Şampiyonasında gümüş madalya kazanarak ikinci oldu.”
Vay vay, demek ki “Gümüş madalya kazanmasaydık (!)” ikinci olamayacaktık…
Doğrusu, elbette “Avrupa Şampiyonasında ikinci olarak gümüş madalya kazandık” olacaktı ve üç gün “bu hata” düzeltilmedi…