ABD'de 2008 yılında başlayan ve küresel ekonomiyi vuran kriz, Avrupa ülkelerinin de aralarında bulunduğu "gelişmiş" ülkelerde daha fazla tahribata sebep oldu. O tarihten itibaren ABD Merkez Bankası (FED) başta olmak üzere büyük merkez bankaları, para basarak krizi aşmaya çalıştı. Öyle ki; sadece FED'in bilançosu, 800 milyar dolardan 3.5 trilyon dolara kadar genişledi. Geride bıraktığımız 5 yılda, piyasaya neredeyse 3 trilyon dolar para sürüldü. Dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bu para bolluğu, ancak 5 yıl sonra meyvelerini vermeye başladı. ABD'de dayanıklı mal siparişleri, perakende satışlar, konut satışları son 5 yılın zirvesine tırmandı. Son olarak cuma günü işsizlik oranı, 7.3 ile 2008 yılının aralık ayından bu yana en düşük seviyeye geldi.
ABD ekonomisindeki toparlanma her ne kadar belirgin bir şekilde kendini gösterse de; bugün geldiğimiz nokta, hâlâ FED'in yüzde 2 enflasyon ve yüzde 6.5 işsizlik hedefinden uzak. Buna rağmen FED Başkanı Bernanke, 22 Mayıs'ta yaptığı açıklama ile "1 yıl içerisinde aylık 85 milyar doları bulan tahvil alımlarının bitirileceği" mesajını verdi. Bu tarihten sonra 1.5 seviyesinde bulunan ABD tahvil faizleri, "dolaşımdaki doların azalacağı" beklentisiyle geçtiğimiz hafta, 2 yıl aranın ardından 3'e kadar yükseldi.
Son 3.5 aydır süregelen bu hareket; cari açık veren ve dış sermayeye ihtiyaç duyan Türkiye, Brezilya, Hindistan, Güney Afrika, Endonezya başta olmak üzere, gelişmekte olan piyasalarda büyük tahribata sebep oldu. Rusya ve Çin gibi ülkeler de bu süreçten olumsuz etkilendi. Sadece Türkiye'de faizler 4.5'ten çift hanelere yükseldi, borsa 3'te bir oranında, TL ise yüzde 18 değer kaybetti. Halbuki 2008'de başlayan küresel krizde bu ülkeler, bazen çift rakamlı büyüme oranlarını da yakalayarak dünya ekonomisinin katalizörü olmuştu.
Bugün geldiğimiz noktada yaşanan bu gelişmeler, merkez bankalarının ve ekonomi yönetimlerinin boyunu aştı, artık devlet başkanları ve siyasiler nezdinde konuşulur hale geldi. Son olarak Rusya'daki G20 zirvesinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da, "gelişmiş ekonomilerin genişleyici para politikalarından çıkış sürecinde duyarlı olması gerektiğini, bunun zamanlaması ve hızının dikkatli şekilde ayarlanması gerektiğini, bu sürecin yükselen piyasa ekonomilerine zarar vermeden yürütülmesine özen gösterilmesi gerektiğini" söyledi.
Sonuç olarak; ABD'deki toparlanmayla birlikte dolar anavatanına dönmeye devam ediyor. Özellikle 2009 yılından itibaren üretim ve tüketim potansiyeli yüksek genç nüfus, düşük hane halkı borcu, ucuz iş gücü gibi unsurlarla öne çıkan gelişmekte olan ülkelerde büyüme oranları aşağı revize ediliyor. FED'in 18 Eylül toplantısına 10 gün kala özellikle gelişen ülke piyasaları, alınacak kararlara odaklanmış durumda... Başbakan Erdoğan'ın da dediği gibi; aylık 85 milyar dolarlık tahvil alımlarının zamana yayılarak ve düşük miktarla uygulanması, piyasalara nefes aldıracaktır.
Borsa, 5 yılın desteğinde
Borsa İstanbul cuma günü 67.232'den kapanarak, haftayı yüzde 1.26 primle tamamladı. ABD'de işsizlik oranının yüzde 7.3'e gerilemesi, işlerin "FED'in istediği doğrultuda ilerlediğini" gösterdi. Bununla birlikte "ABD ekonomisindeki toparlanma" ve beraberinde "tahvil alımlarının bitirileceği" beklentisinin, artık piyasaları "ilk zamanlardaki gibi" bozmadığı görülüyor. Bu anlamda, beklentilerin büyük ölçüde fiyatlara dahil olduğu söylenebilir. Tabii ki gözler bir taraftan da muhtemel Suriye operasyonunda olacak. Özellikle "uzun kara sınırımız" sebebiyle, iç piyasa daha hassas bir bakışla izleyecek bu süreci... 22 Ağustos'tan bu yana 4 defa denenen ancak aşılamayan 68.900 seviyesi, önemli direnç olarak dikkat çekiyor. 64-65 bin bandına yaklaştıkça da tepki alımları geliyor.
PİYASA TAKVİMİ
9 EYLÜL PAZARTESİ
Türkiye - Sanayi Üretimi
Japonya - GSYH
10 EYLÜL SALI
Türkiye - GSYH
Çin - Sanayi Üretimi
11 EYLÜL ÇARŞAMBA
ABD - Mortgage Başvurusu
ABD - Toptan Eşya Stokları
12 EYLÜL PERŞEMBE
Türkiye - Cari İşlem Dengesi
ABD - İşsizlik Başvuruları
13 EYLÜL CUMA
Japonya - Sanayi Üretimi
ABD - Perakende Satışlar