Son 1 ayda gelişmekte olan piyasaların dolar karşısındaki değer kayıplarını dikkate aldığımızda; Gezi Parkı protestolarının, piyasada yaşanan bozulmaların asıl sebebi olmadığını, sadece tetikleyici etki yaptığını, meselenin daha çok küresel ekonomik konjonktürden kaynaklandığını anlıyoruz. Şöyle ki; Güney Afrika Randı yüzde 10, Brezilya Reali yüzde 7, Hindistan Rupisi yüzde 5, Meksika Peso'su yüzde 5.5, Rus Rublesi yüzde 3 değer kaybetti. Bu tabloya göre içeride doların 1.80'den 1.90'a çıkarak yaklaşık yüzde 5.5'lik değer artışı yaşaması, dış piyasalarla uyumlu görünüyor. 2008 krizinin ardından ABD Merkez Bankası'nın (FED) agresif parasal genişleme programları; küresel piyasalarda dolar borçlanarak diğer ülke paralarına, borsalarına ve emtialara yatırım yapma eğilimini (dolar bazlı carry-trade) beraberinde getirmişti. Son zamanlarda ise FED'in "dolar arzını azaltmaya başlayacağı" beklentisi, işleri tersine çevirdi. Bu senaryoda dolar değer kazandıkça, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ülke borsalarında satışlar kaçınılmaz oluyor. Türkiye'de kayıpların biraz daha fazla olması; son bir yıldır diğer borsalara oranla fazla yükselmesinden ve cari açığın finansmanında sıcak paranın önemli katkıya sahip olmasından kaynaklanıyor. Buna siyasi ve toplumsal faktörler de katılınca, sağlıklı piyasa analizi yapmanın zor olduğu bir dönem yaşıyoruz.
Bütün bunlardan, "sıcak paranın ana vatanına dönme" süreci devam ettikçe, gelişmekte olan piyasaların "sürekli olumsuz" etkileneceği sonucu da çıkarılmamalı. Çünkü bu ülkelerin hikâyeleri var ve yabancı yatırımcılar gelişmekte olan piyasaları hiçbir zaman terk etmedi. 2001 krizinde bile Türkiye borsasındaki yabancı payı yüzde 30'lardaydı. 2008'de yüzde 60'ların altına düşmedi. Bu sebeple "aşağı yönlü" piyasa hareketleri, yeni fırsatları beraberinde getirecektir.