Çok değil, bundan 2 sene önce "İran Hürmüz Boğazı'nı kapatırsa, petrol fiyatları 200 doları aşar" tarzında haberler okuyorduk. İran meselesi her ısıtıldığında da petrol suni şekilde yükseliyor, Türkiye'nin enerji faturası kabarıyordu. Her 10 dolarlık artış, cari açığımızı 4.7 milyar dolar artırıyordu. Sıkıntı sadece bu olsa, yine iyi...
ABD ve AB'nin 3 yıldır "İran'a para transferinde" uygulamaya başladığı ambargo sebebiyle, bu ülke ile ticaret yapmak da imkânsız hale gelmişti. İran'dan doğalgaz ve ham petrol alan Türkiye; çareyi, altın ithal edip enerji faturası karşılığında bu altınları Tahran'a vermekte bulmuştu. Nitekim bu yılın temmuz ayında ABD, İran'a altın ihracatını da (aslında altınla yapılan ödemeyi) yasakladı. Ağustos ayına kadar geçen 7 ayda ise Türkiye'nin altın ithalatı, 11 milyar dolarla rekor kırmıştı.
Altın fiyatları sonuçta değişkendir... Üstelik son üç yılda altındaki trendin "aşağı" yönlü olduğunu dikkate alırsak; "altın ithal edip, bunu bir para gibi kullanarak yapılan alışverişin", fiyat hareketlerinden kaynaklanacak sakıncalarını da anlamış oluruz. Basit bir hesapla; Türkiye'nin 11 milyar dolarlık alım yaptığı ilk 7 aylık periyotta altının ortalama fiyatı, 1500 dolar olarak gerçekleşti. 1 Ağustos fiyatı ise 1310 dolardı. Arada, yüzde 10'u aşan bir fark var. Hariçten; Türkiye'nin altın almak için verdiği paranın da bir maliyeti var, ancak altının faiz getirisi yok!..
İşte geçtiğimiz hafta ABD'deki BM zirvesinde İran'ın yeni Cumhurbaşkanı Ruhani'nin, "yeni bir başlangıç yapmak" ve ülkesinin nükleer programı konusunda "Batı ile 6 ay içinde anlaşmaya varmak" istediğini açıklaması; hem Türkiye'nin dolambaçlı yollarla yaptığı bu petrol ticaretini "normal haline getirir mi", hem de petrol fiyatlarındaki "suni yükselişler biter mi" beklentilerini beslediği için oldukça önemli... Çünkü ABD-İran normalleşmesi; küresel petrol ticaretinin yüzde 20'sinin gerçekleştiği ve günde 17 milyon varil petrolün geçtiği "Hürmüz Boğazı'nın kapatılması" söylemlerini ortadan kaldıracak, Orta Doğu'daki jeopolitik risk primini azaltacak. Ayrıca İran'ın dünyaya günlük yaklaşık 1 milyon varil daha petrol arzetmesi anlamına gelecek. Hem risk priminin azalması, hem de arz fazlalığı, petrol fiyatları üzerindeki "yukarı yönlü baskıyı" hafifletecek. Fiyatı "daha makul" petrol, bizim cari açığımızı da dengede tutacak...
Petrol fiyatlarının seyri, tabii ki sadece bunlara bağlı değil. Toparlanan dünya ekonomilerinden artacak talep, Mısır ve Suriye benzeri gelişmeler, kuzey yarımkürede kış mevsimine yaklaşıyor olmamız, fiyatları besleyecektir. İran meselesinin çözülmesi, bir dengenin tutturulması bakımından hayatidir.
Enerji ihtiyacı artacak
Türkiye'de kullanılan petrolün yüzde 92'si, doğalgazın yüzde 98'i ithal ediliyor. 2012 yılında enerjiye 60 milyar dolar ödendi. Türkiye gelişmekte olan bir ülke olduğu için enerji talebi ve tüketimi?artan bir ülke. Bu durum ister istemez "dışa bağımlılığı", yani "dolar" veya İran örneğinde olduğu gibi "altın" ihtiyacını beraberinde getiriyor. Bu maksatla Türkiye'de de nükleer santral çalışmalarına başlandı. 2020 yılında ülkenin enerji ihtiyacının en az 3'te 1'inin nükleer santrallerden sağlanması hedefleniyor.