Siyasi riskten çok ekonomik risk artıyor

Son zamanlarda zaten küresel ekonomik konjonktür gelişmekte olan ülkelerden para çıkışını destekliyordu. Yabancı yatırımcılar Türkiye'de de fazlaca pozisyon almıştı, ofsayta düşmemek için biraz geri çekilmeye başlamıştı. Taksim'de başlayan ve yurt geneline yayılan protestolar buna eklenince, 10 yıldır hiç konuşmadığımız "siyasi risk" söylemleri gündeme getirildi. Borsada, 2008'deki küresel ekonomik kriz dönemlerinden beri görmediğimiz kırmızı bir tabloyla karşılaştık. "Seçimler yılı" 2014'e yaklaştıkça zaten siyaset ısınacak. Yerli-yabancı, bireysel-kurumsal bütün yatırımcılar da buna göre portföylerini şekillendirecek. Yabancıların genel algılarında şimdilik değişiklik olduğunu düşünmüyorum. Ancak faiz ve doların yukarı hamlesi, ekonomik riskler barındırıyor. 2014 yılının mart ayına, yani seçimlere kadar özel sektör ağırlıkta olmak üzere yaklaşık 140 milyar dolar borcumuz var. Buna 60 milyar dolar civarındaki cari açığı da eklersek, yaklaşık 200 milyar dolara ihtiyacımız var. 1.77-1.82 arasında uzun süre yatay seyreden doların 1.85'in üzerine oturması, makro ekonomik dengelerimiz açısından iyi olmaz. Faize gelince... Seçimler öncesi "bekleyelim, görelim" algısıyla tüketicilerde "harcama erteleme" eğilimi görülebilir. Buna yükselen faiz de eklenirse, bu sefer büyüme için bel bağladığımız iç talebin azalması kaçınılmaz olur. Zaten Merkez Bankası "sıkılaştırma"ya başladı, bu ortamda yeni faiz indirimi de pek mümkün değil...

Borsa mı?.. Teknik analizden çok, yukarıda sözünü ettiğimiz temel analiz unsurlarının devreye gireceği bir dönemdeyiz. İçeride tansiyonun düşmesi ve dünya borsalarındaki satışların dinmesi halinde tepki alımları gelebilir. "Kısa vadeli" rakam vermek gerekirse, rahat nefes için 80.000 puanın üzerine çıkmalıyız. 200 günlük ortalama 77.700'de... Buranın altında kalırsak, satışlar hızlanabilir.