Yarın haziran ayı TÜFE ve ÜFE verileri açıklanacak. Döviz ve faizde bariz bir sıçramanın yaşandığını dikkate alırsak, haziran verileri daha bir önem kazanmış durumda... Dövizin yükselmesi, enflasyon beklentileri konusunda iyimser olmayı engelliyor. Kur seviyesindeki yükseklik, ithal girdi maliyetlerini artırıyor, bu da ister istemez enflasyonu yükseltiyor. Özellikle Üretici Fiyat Endeksi üzerinde bunun etkisini daha net görebiliriz. Yükselen enflasyon, faizler üzerinde de yukarı yönlü baskı oluşturuyor. "Bol ve ucuz para" döneminde, sıcak paranın girişiyle bu senaryo tersine işliyordu.
Bir de karşı dengeye, yani büyüme tarafına bakalım... 2012 yılını yüzde 2.2 gibi oldukça düşük bir büyüme ile kapatmıştık. İlk çeyrek büyümesi ise ancak "kamunun katkısıyla" yüzde 3.7 olarak gerçekleşebilmişti. Yani denebilir ki şu anda hem zayıf büyüme hem de yükselme eğilimindeki bir enflasyon ile karşılaşma riski var. Eğer enflasyonu kontrol altına alacaksak; daha sıkı bir para politikası gerekebilir, bu durum zayıf seyreden "büyüme" için iyi olmaz. Büyümeyi artıracağız dersek; gevşek para politikasını devam ettireceğiz, bu ise enflasyon riskini daha da artırabilir. İktisat literatüründe "stagflasyon" diye tanımlanan bu ortam, ekonomi yönetimini de zorlayacak. Rakamları görelim, ona göre riskleri yeniden değerlendiririz.
Bu süreçte elimizdeki en önemli gösterge, ABD 10 yıllık faiz oranları... O tarafta hafta başında 2.50'nin üzerinde tutunma çabası devam ediyor. Bu görünüm, şimdilik kur ve faiz tarafındaki muhtemel gevşemeyi sınırlandırıyor.