Rumeli Fatihi’nin kemikleri sızlıyor!

A -
A +

Zaman zaman gençleri Çanakkale gezisine götürürken Bolayır kavşağına geldiğimizde otobüs kaptanımıza rotayı köye çevirmesini isterim. Çoğu kez kaptan da, gençler de “orada ne var” gibi sorulu bakışlarla nazar ederler.

 

Kendilerine, Rumeli fatihini ziyaret edeceğimizi söyleyerek onları Süleyman Paşa’nın kabrine götürürüm ve burada onlara Rumeli’ye ilk geçişi anlatırım.

 

Ünlü tarihçi Halil İnalcık, 1980 yılında kaleme aldığı bir makalesinde, “Süleyman Paşa 1352’de Çanakkale Boğazı’nın Avrupa yakasında bir köprübaşı olan Çimbe’nin alınmasını emreden ve çağ değiştiren kararını açıkladı” diyerek Rumeli’ye geçişi, yeni bir çağı başlatacak kadar mühim bir gelişme olarak tanımlar (Bk. Osmanlı Devletinin Kuruluş Sorunu (çev. T. Sünbül), Tarih Araştırmaları Dergisi, XV/26 (Ankara 1990), s. 339).

 

Gerçekten de Doğu Avrupa’ya, İslamiyet ve Türkler ilk defa kalıcı olarak girmektedir. Türkiye’nin bugün Avrupa ile irtibatının devam etmiş olması o olaya bağlıdır.

 

Süleyman Paşa, Orhan Gazi’nin namdar bir oğlu idi. Karesi beylerbeyi iken yanındaki yiğitleri ile Rumeli geçişini planladı ve gerçekleştirdi. Sonrasında Edirne’nin fetih hazırlıklarını yaparken askerî tatbikat sırasında şehit düştü. Atı da o sırada öldü.

 

Bu gazi lider yoldaşlarına, kendisini Rumeli’ye defnetmelerini vasiyet etmişti. O sanki Türk’ün Rumeli'de varlığının tapusu olacaktı...

 

Vasiyeti üzere Bolayır’da muhteşem bir tepe üzerine defnettiler. Yanında atı ve lalası ile medfundur. Üzerlerine güzel bir türbe yaptırıldı.

 

Ne hazindir ki bu büyük fatihin kabri şu an içler acısıdır. Yaklaşık beş yıldır harap bir şekilde durmaktadır. Ziyarete kapalıdır. Kendisinin atının ve lalasının kabirleri çepeçevre neredeyse ikişer metre derinlikle kazılmıştır.

 

Altın mı arıyorsunuz beyler? Nedir bu aymazlık nedir, bu saygısızlık! Beş yıldır orada aranan nedir?

 

Burası, şunun bunun uhdesinde diye geçiştirilecek bir yer değildir. Burası tarihin vatanın Rumeli’nin kalbi olan bir noktadır.

 

Bu itibarla bu türbeden kim sorumlu demeyeceğim. Zira böyle yerler bütün milleti, bütün kurumları ve bütün ilgilileri harekete geçirmelidir.

 

Mesela Ayasofya üzerinde derin planlar yapan Kültür Bakanı’nın aklına burası hiç gelmez mi?!.

 

Vakıflar Müdürlüğü define peşinde midir? Neden bu aymazlığa son vermez!

 

Çanakkale Valimiz bir girişimde bulunamaz mı?

 

Bütün bunlar bu büyük fatihimizi unuttular ise sayın Cumhurbaşkanımıza çağrımızdır:

 

Sayın Cumhurbaşkanım! Gazi Süleyman Paşa’nın türbesi, Sultan Alparslan’ın ruhunu şâd ettiğimiz Malazgirt kadar mühimdir.

 

Orası Anadolu’yu Türk’e vatan kılan bir savaşın meydanı olurken burası da Rumeli’yi vatan kılan Gazi Süleyman Paşa’nın mekânıdır!

 

Gelin, burada neler oluyor diyelim. Gelin, beş yıldır devam eden ayıba son verelim. Gelin karanlık insanların oradaki emellerini bitirelim. Gelin Süleyman Paşa’nın kemiklerini daha fazla sızlatmayalım!

 

Bu büyük fatihimize değer verelim! 

 

 

 

Avrupa tarihini değiştirdi!

 

 

 

Süleyman Paşa, Orhan Gazi’nin büyük oğlu idi. Annesi Yarhisar tekfurunun kızı Nilüfer Hâtun’dur. 1300’lü yılların başında doğduğu sanılmaktadır. Çok iyi bir dinî terbiye ve eğitim almıştır. Babasının silah arkadaşlarından savaş ve idarecilik sanatını öğrenmiştir.

 

İlk defa Gerede’de yönetici olarak hizmete başladı. Karesi Beyliğine ait toprakların zaptında (1345) önemli başarılar gösterdi.

 

Defalarca Rumeli yakasına geçerek, Bizans’taki taht mücadelelerine karıştı. Bizanslılar buna karşılık Osmanlılara Rumeli’de bir üs vereceklerdi. Ancak Kantakuzen bu vaadini yerine getirmedi.

 

Bu durum karşısında babasıyla istişareleri sonucu aldığı karar üzerine, yiğit gazi beyleri ile harekete geçerek 1352 yılında Çimbe’nin fethini gerçekleştirdi. Artık Avrupa tarihi yeniden yazılıyordu.

 

Çimbe’nin fethi hem Bizans hem de Osmanlılar açısından bir dönüm noktası olmuştur. Çünkü Çimbe’nin alınması akabinde kuzeyde, Gelibolu yarımadasının en dar yeri olan Eksamiliye ele geçirilerek Doğu Trakya’ya ayak basılmış ve diğer beylerle birlikte etraflıca bir kuşatma harekâtı başlatılmıştı.

 

Süleyman Paşa liderliğindeki fetihler yıldırım hızıyla ilerliyordu. Gelibolu’dan Tekirdağ’a kadar olan Marmara sahillerindeki kaleler birer birer Osmanlı hâkimiyetine girdi. Doğu Roma için tehlike çanları çalmaya başlamıştı.

 

Süleyman Paşa bir taraftan da fethettiği yerlere Türkleri iskân ediyordu. Böylece harap yerler imar ediliyor, boş yerler doldurularak yeni köy ve yerleşim yerleri kuruluyordu. Bu ilk iskânla Gelibolu’da yerleştirilenler daha sonra Hayrabolu civarına gidip gazaya katılmışlardı.

 

Namlı komutan gerek gaza arkadaşlarını, gerekse Müslüman ahaliyi en güzel davranışlarıyla onurlandırıyordu. Düşman saldırılarının haberleri ulaştığında ürperen gönülleri teselli ediyordu. Gayrimüslimlere bile adaletle muamelesi, Süleyman Paşa’nın, onlar tarafından da güvenilir bir lider olarak görülmesine sebep olmuştur.

 

Maiyetinde Lala Şahin Paşa, Hacı İlbeyi, Evrenos Gazi, Gazi Fazıl ve Yakup Ece gibi yetenekli ve dirayetli şahsiyetler bulunmaktaydı.

 

Bütün bu beyler Süleyman Paşa’ya gönülden bağlıydılar. Süleyman Paşa, Osmanlı Devleti’nin geleceği açısından Rumeli topraklarını hayatî derecede önemli görüyordu. Bu sebeple Gelibolu’da bir saray yaptırarak burasını karargâh edinmişti. Ancak bu yiğit kahramanın ani vefatı gazileri derinden sarsacaktı.

 

Gerçekten de onun vefatından yararlanan Bizanslılar, Burgaz, Çorlu ve Malkara’yı geri aldıkları gibi sahil şehirlerini de elde etmeye çalışmışlardı. Fakat bu arada Osmanlı kuvvetlerine kumanda eden Lala Şahin Paşa, Hacı İlbeyi ve Evrenos Bey de sahil şehirlerini büyük bir gayretle savunmuşlar ve Bolayır’da defnettikleri kumandanları Süleyman Paşa’nın mezarını çiğnetmemişlerdi.

 

Süleyman Paşa’nın Rumeli’deki başarıları ve Osmanlıların burada sağlam bir şekilde yerleşmeleri Hıristiyan Batı dünyasında derin endişelere sebep olurken, İslâm âleminde büyük bir sevinç uyandırmıştır.

 

 

 

Şâh-ı devrân, emir-i azam!

 

 

 

Süleyman Paşa’nın biri Seyyid Hüseyin Çelebi’nin kızı Selçuk Hatun diğeri de İsfendiyar oğlu Kötürüm Bayezid’in kızı ile olmak üzere iki evlilik yaptığı bilinmektedir. Bu evliliklerinden İshak, Melik Nasır ve İsmail adlarında üç oğlu ile Sultan Hatun ve Eftendize Hatun adlarında iki kızı vardır.

 

“Sâhibu’l-hayr ve’l-hasenât” olarak nitelendirilen Süleyman Paşa, Bursa, İznik, İzmit, Yenişehir, Göynük, Geyve, Akyazı ve Gelibolu civarında cami, mektep, medrese, imaret, zaviye ve kervansaray gibi çok sayıda ve farklı niteliklerde eserler yaptırmıştır.

 

O, âdeta ayak bastığı her yeri ya Türk-İslâm kültürünü temsil eden hayır eserleri ile donatmış ve şenlendirmiş ya da orayı hayır eserlerinin masraflarını karşılamak üzere vakfetmiştir.

 

Onun bu kadar çok hayır eseri yaptırması ve desteklemesi muhakkak ki fetihlerin kökleşmesini de sağlama gayesini güdüyordu. Bolayır’da yaptırmış olduğu muazzam imareti, Rumeli’ye geçiş noktasında bulunması sebebiyle stratejik bir öneme de sahipti.

 

Zira o dönemde çok sayıda Türkmen, Balkanları Türkleştirme ve İslamlaştırma politikası çerçevesinde Rumeli’ye geçirilmekteydi. Ayrıca henüz İstanbul’un fethedilmemiş olması, ticaret kervanları açısından da Bolayır’daki imaretin önemini arttırmaktaydı.

 

Süleyman Paşa, tesis ettiği eserler arasında cami ve mescitlere yer verdiği gibi, eğitim-öğretim kurumlarını da göz ardı etmemiştir. O, bunlarla da yetinmeyerek, Anadolu’nun İslamlaşmasında sağladığı katkıları bilinen zaviyelere de gerekli ilgiyi göstermiştir.

 

Rumeli’nin Türk-İslâm Dünyasına kazandırılması, cesur, adil ve hayırsever bir lider olan Gazi Süleyman Paşa’nın gayretleriyle gerçekleştirilmiştir. Onun Rumeli’deki başarıları, Osmanlılara gaza hareketinin en güçlü temsilcisi olma sıfatını kazandırmıştır.

 

 

 

Hem şecâ’at, hem sahâvet ehliydi

 

Hem siyâset, hem riyâset ehliydi

 

Hûb evsâf ile mevsûf idi

 

Şöyle kim eltâf ile ma’rûf idi

 

 

 

Süleyman Paşa, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda yiğitliği, cömertliği ve gazalarda atılganlığı ile meşhur olmuş; “şâh-ı devrân, emir-i a’zam” ve gazilerin önderi olarak vasıflandırılmıştı.

 

Bütün bunlara rağmen o, elde ettiği başarılar karşısında gururlanmayacak kadar tevazu sahibi idi. Hayatı, herkese giydirilen emanet bir elbise ve güzel anılar bırakmaya katkı sağlayan bir vesile olarak telakki eder; bununla övünmeyi bir utanç vesilesi kabul sayardı.

 

Bu şanlı Fatih’in türbesine yapılan akıl almaz tavır bir an önce sonlandırılmalı ve orası Türk gençlerinin en önemli ziyaretgâhı hâline konulmalıdır!

 

 

 

 

 

TEFEKKÜR

 

 

 

Akdeniz’i geçmişiz, biz iki üç sal ile

 

Himmet-i merdân ile gaybdan irsâl ile

 

Oldu bizim sâlımız taht-ı Süleymân’ımız

 

Gözlerimiz açmışız güzel ameller ile

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Yalınız Efe29 Temmuz 2024 22:18

Hüseyin Gazi, Battal Gazi ve Ahmed Tûrânînin de türbeleri bakıma muhtaç...

ibrahim ethem MARAŞLI26 Temmuz 2024 15:02

Değerli Hocam Anadoluda Rumelide nice Ecdatlarımızın kabirleri bizler acısından bu yurdun tapusu konumundadır,ama gel görelim bizim siyasetcilerimizin mi diyelim,yada bilinçli bir şekilde yeni nesil kuşağa Ecdadını Neslini unutturma yada karalamamı mı diyelim bilinçli olarak unutturup değersizleştirmeye çalışılıyor bence,yeni nesilde ondan sonra ya bu Osmanlı sultanları ve müslümanlar anca Saraylarında oturup göbek kaşımışlar,bunlar ne teknolajiye ne tıbba nede yeniliklere bi artı koymamışlar diyorlar güya İslamı ve Türklüğü aşağılama politikası izleniyor birileri tarafından.Hayırlı Cumalar dilerim hocam kaleminize emeğinize sağlık.Hatay Kırıkhandan selamlar.

sevinc26 Temmuz 2024 13:14

Allahü teala ruhunu şad eylesin. Rabbım sefaatlerine hepimizi nasılsın eylesin.

Edip Yağmurlu 26 Temmuz 2024 12:05

Hocam Allah razı olsun harika yazı.