Araştırmacı dış politika muhabirlerimiz çok az

A -
A +

UZMANLAŞAMIYORLAR Tercüme haber yapma illetini tam olarak yenemeyen medya, içerikli diplomasi haberleri yerine magazini tercih ediyor. Dış politika muhabirlerimiz, belli alanlarda derinlemesine uzmanlaşamıyorlar. 10 YIL ÖNCESİNE GÖRE İYİ Dış politikadaki baş döndürücü gelişmelere, medya ayak uydurmakta zorlanıyor. Ama bundan 10 yıl öncesiyle mukayese edildiğinde medyamız dış politika haberlerini yansıtmakta ilerleme kaydediyor. 2011 yılı Akdeniz havzasında son dönemlerde hiç olmadığı kadar yoğun başladı. Mısır'da Müslümanlarla Kıpti Hristiyanlar arasındaki çatışmalar, Tunus'ta Zeynel Abidin Bin Ali'nin ülkeyi terk etmesine yol açan halk ayaklanması, Cezayir ve Ürdün'de protesto gösterileri, Lübnan'da Hizbullah'ın hükümetten çekilmesiyle ortaya çıkan siyasi kriz, İsrail'de İşçi Partisi'nin bölünmesi, İran'la yürütülen nükleer görüşmelerin yeniden tıkanması gibi olaylar ilerleyen haftalarda bölgemizde ortaya çıkabilecek yeni sürprizlerin habercisi olarak yorumlanabilir. BAŞ DÖNDÜRÜCÜ TRAFİK Bunlar yaşanırken Türk diplomasisi de yeni yılın ilk ayını yoğun geçiriyor. Ankara ve Erzurum'daki büyükelçiler toplantısı, Yunanistan Başbakanı Papandraeu'nun Türkiye'yi "Kıbrıs'ta işgalci" olarak nitelendirmesi, Ermenistan devlet başkanının Atina'yı ziyareti sırasında, Yunanistan Cumhurbaşkanı'nın "halklarımızı aynı barbar kesti" diyerek, Türkiye'ye hakaret etmesi, Almanya Başbakanı Merkel'in Güney Kıbrıs Rum Kesimi'ne yaptığı ziyarette, "Rum tarafı elinden geleni yaptı. Ama Türk tarafı buna karşılık vermedi" sözleriyle cehaletini ortaya koyması, Başbakan Erdoğan'ın beraberinde yüzlerce iş adamıyla Katar'ı ziyaret etmesi, Cumhurbaşkanı Gül'ün Yemen ziyareti, Lübnan bunalımına çare bulmak için Şam ve Beyrut'ta gerçekleştirilen diplomatik temaslar söz konusu yoğunluğu ortaya koyuyor. Elbette Ukrayna, Suudi Arabistan, Afganistan, Arjantin, Kırım, Kanada gibi yerlerden Türkiye'ye yapılan üst düzey ziyaretleri de yoğun diplomasi gündemi içinde mütalaa etmek lazım. Bu baş döndürücü hıza medya da ayak uydurmakta zorlanıyor. Ama bundan 10 yıl öncesiyle mukayese edildiğinde medyamız dış politika haberlerini yansıtmakta ilerleme kaydediyor. Gerek haber kanallarının gerek gazetelerin diplomasi muhabirlerinde son dönemde göze çarpan en önemli gelişme, dış politikayla ilgili lisans hatta yüksek lisans derecesine sahip olanların sayısındaki artış. İngilizcenin yanı sıra, ikinci ve üçüncü lisanı konuşabilenlere de rastlanabiliyor. Tek tük de olsa, Türk dış politikasını seçmeli ders olarak bile okumamış, siyasi tarihin yanından geçmemiş bir muhabire ya da programcıya da tesadüf ediyoruz ama diplomasi haberciliği bunlara artık çok fazla tahammül edemiyor. Onlar da ya alan değiştiriyor, ya da kendilerini geliştirmeye çalışıyorlar. Yeni muhabir kadrosunun bir diğer ortak özelliği ise dünya gelişmelerini yerinden izlemek konusunda gösterdikleri başarı. Medyamızda dış politika haberleri denildiğinde genellikle akla gelen, Batılı bir ajansın verdiği haberi tercüme edip, altına "dış haberler servisi" yazıp yayınlamaktan ibaretti. Bu alışkanlığı sürdürenler halen var. Ama medyada giderek daha fazla "olay yerinden bildirilmiş" habere rastlamak memnuniyet verici. Mesela Tunus olayları sırasında Tunus'ta muhabirleri olmayan çok sayıda Türk televizyonunun Fransa'da, İtalya'dan ya da Türkiye'den bölgeye Fransızca bilen muhabir gönderdiklerini ve sokaklarda yaşananları Türk izleyicisine, aracısız aktardıklarını gördük. Bir diğer olumlu nokta, eskiden medyamızın dış muhabirleri kısıtlı sayıda dış merkezde bulunurken bugün Türk medya temsilcilerinin neredeyse dünyanın her yanına yayılmış olmaları. Bunlar arasında daimi statüde Brüksel, New York, Berlin, Washington, Londra, Atina vb. yerlerde bulunanlar gibi geçici statüde olanlar da var. Tabii medya kuruluşlarının Afrika'dan Güney Amerika'ya her köşede maaşlı eleman bulundurmaları mümkün değil. Ama dünyanın her yerine dağılmış Türk iş adamları, öğrenciler ve öğretmenlerden geçici muhabir statüsünde yararlanan medya kuruluşları aslında güzel bir hizmet sunuyorlar. Mesela geçenlerde meydana gelen Şili depremi sırasında, bir televizyon kanalımız "Conception muhabirimiz son gelişmeleri bildiriyor" diye haber yapınca, Türk medyasının Şili'de muhabiri neden olsun diye düşünüp, şaşırmıştım. Sonra öğrendim ki, hemen hemen her haber kanalı, bu türden bağlantılar kuruyor. Medyamız uluslararası gelişmeleri eskiye nazaran çok daha iyi aktarırken, bazı sorunlar -azalsa da- hâlâ devam ediyor. Beşini sayalım: Birincisi, tercüme haber yapma illetini tam olarak yenemediğimiz gözüküyor. Üstelik bazen yabancı ajansların haberleri -bazı haber kanallarında bile- yanlış tercüme ediliyor. İkincisi, rutin o kadar yoğun ki, diplomasi muhabirleri kendilerini geliştirecek okuma yapma imkânına sahip olamıyorlar. Bir alanda derinlemesine uzmanlaşamıyorlar. Bir süre sonra, "hiçbir şeyin değil, her şeyin uzmanı" olan (!) monşer diplomatlara benzemeye başlıyorlar. Bir Christiane Amanpour çıkartamıyoruz. Diplomasi servisi şeflerine düşen görev, muhabirlerin kendilerini geliştirmelerine imkân sağlamak. Üçüncüsü, bir konuyu yabancı bir think tank uzmanına ya da akademisyene doğrulatma, onların ağzından çıkanları sorgulamadan manşete taşıma hastalığı sürüyor. Washington'da 8 metrekarelik bir ofise sıkışmış, maaşını etnik lobilerden alan bir sözde uzman, bizim medyanın "yabancıya söyletelim" merakından dolayı kendini bir anda Türkiye'nin en çok tanınan uzmanı olarak bulabiliyor. Bu türden açıklamaların, "yönlendirme" amacı taşıyabileceği bazen gözden kaçıyor. Dördüncüsü, reyting ihtiyacından olsa gerek, içerikli diplomasi haberleri yerlerini magazine bırakabiliyor. Korkarım ki, Şubatta Türkiye'ye geleceği açıklanan Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin temaslarından çok, medyamızın bir bölümü bu türden haberleri öne çıkaracak. HER ŞEYE RAĞMEN... Beşincisi, bir olayın üzerine gidebilen, sorgulayıcı ve araştırmacı dış politika muhabiri yok denecek kadar az. Genellikle Dışişlerinin basın toplantılarına katılıyor, dinliyor ve not alıyorlar. Mesela, son günlerin güncel konusu olan Türkiye'nin Lübnan'da arabuluculuğa neden soyunduğu, bu işten neden vazgeçtiği konusunu derli toplu ele alan tek bir haber-yorum bile yer almadı medyamızda. Tüm sorunlara rağmen orta vadede diplomasi haberciliğinin Türkiye'deki geleceğinin parlak olacağı gözüküyor. Çünkü Türk dış politikasındaki hızlı dönüşüm ve artan hareketlilik, Türk medyasını da diplomasi haberciliğini yeniden biçimlendirmeye ister istemez sevk ediyor. LÜBNAN KRİZİNE ÇÖZÜM ARAYIŞI Geçtiğimiz günlerde Lübnan'da Hizbullah'ın hükümetten çekilmesiyle ortaya çıkan siyasi krize çözüm bulmak için Başbakan Erdoğan Şam'a, Dışişleri Bakanı Davutoğlu da Beyrut'a gitmişti. Ancak Türkiye'nin Lübnan'da arabuluculuğa neden soyunduğu ve sonunda bu işten neden vazgeçtiği konusunda, medyamızda derli toplu tek bir haber-yorum yer almadı.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.