Başlıktan da anlaşılabileceği gibi “Lozan Antlaşması 100 yıl için yapıldı. Bu yıl sona eriyor” diyenlerden değilim. Nasıl olayım? 2003’te Lozan’ın 80. yıl dönümü dolayısıyla Kültür Bakanlığı tarafından yayınlanan ve çok değerli yazarların katkılarıyla hazırlanan Yaşayan Lozan adlı 899 sayfalık kitabın editörüyüm.
O kitabı hazırlarken başta Lozan konferansının tutanakları olmak üzere, konferans ve Lozan anlaşmaları hakkında o zamana kadar yazılmış ne varsa yazar kadrosuyla birlikte okuduk. Türkiye, Fransa, İngiltere ve ABD’de arşivlere girdik. İlerleyen dönemde Dışişleri Bakanlığı Diplomatik Arşivinde çalışma imkânı buldum. Bu konuda onlarca bilimsel konferansa konuşmacı veya dinleyici olarak katıldım. Benden çok daha derinlemesine Lozan’ı araştıranlarla görüşmeler yaptım. Dahası, Türkiye Cumhuriyeti’nde cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, dışişleri bakanlığı görevlerinde bulunmuş, bir bölümü vefat etmiş birçoğu yaşayan kişilerle bire bir bu konuyu konuştum. Lozan hakkında böyle bir müktesebata sahip bir araştırmacı olarak sizleri temin ederim ki, Lozan’ın gizli maddeleri yok ve Lozan 100 yıllık değil.
Peki nereden çıkıyor bu söylentiler ve neden bu kadar çok taraftar buluyor? Sebebi toplumların komplo teorilerine olan düşkünlüğü. Bilhassa araştırmaya mesafeli, okumaktan ziyade konuşmayı tercih edenlerde herhangi bir şey hakkında azıcık gizemli ve kendi kendisini doğrulayan önermelere meyletme âdeti vardır. İnternetin keşfiyle birlikte artık herkesin süratle doğru bilgiye ulaşabileceği, böylece dayanaksız söylentilerin döneminin sona ereceğini iddia edenler olmuştu. Tam tersi oldu. İnternet ama özellikle sosyal medya alanı, doğru bilgi kadar yalan, çarpıtılmış ve yanlış ifadelerin de geniş kesimlere rahatlıkça ulaştırılmasına yaradı. Böyle bir ortamda, 1915 olaylarının soykırım olduğu yalanından, insanoğlunun aslında aya hiç gitmediği saçmalığına hatta Hitler’in Latin Amerika’ya kaçtığı ve orada soyunu devam ettirdiği palavrasına kadar birçok gerçek dışı olgu milyonlarca kişi tarafından gerçekmiş gibi benimsendi.
Lozan’a dair yanlış veya çarpıtılmış bilgilerin ortalığa saçılması ise internetin keşfinden epey önceye dayanıyor. Esas itibarıyla bu tür iddiaları ortaya atanların iki ana referans kaynağı bulunur. Biri TBMM tarafından Lozan Heyeti’ne seçilen üç delegeden biri olan dönemin Sağlık Bakanı Rıza Nur’un, ilerleyen dönemde yazmış olduğu ama ölümünden 25 yıl sonra 1967’de basılan Hayat ve Hatıratım adlı kitaptır. Kitapta Kurtuluş Savaşı, Lozan Konferansı ve cumhuriyetin ilanı gibi çok önemli olaylar hakkında aykırı bazı fikirler öne sürmesi sebebiyle resmî tarih anlatısını sorgulayan bazı kesimler tarafından bu kişiye neredeyse aziz payesi verilmiştir.
Kitabın -Atatürk’e galiz hakaretler sebebiyle- yasaklanması, Rıza Nur’u ve hayatını mite dönüştürmüştür. Hâlbuki, cumhuriyetin ilanından sonra -kendince- “değeri bilinmemiş” olmanın vermiş olduğu hissiyatla hezeyana düşmüş bir kişiliktir. Rıza Nur, Lozan hakkında çok şey anlatmaktadır ama “gizli maddelerle” ilgili bir iddiası bulunmamaktadır.
“Gizli Maddecilerin” dillerinden düşürmedikleri ikinci kaynak ise Kadir Mısıroğlu’nun “Lozan Zafer mi Hezimet mi” adlı kitabıdır. Bu kitapta Mısıroğlu, Lozan’da imzalanan anlaşmalarla Türkiye’nin kayıplara uğradığını savunur. Ama “gizli maddelerin neler olduğu” ya da “anlaşmanın 100 yılda sona ereceği” gibi hususlardan bahsetmez.
Lozan iddialarını dile getirenlerin büyük çoğunluğu Lozan Konferansı tutanaklarını ve Lozan’da imzalanan belgelerin metinlerini okumadıkları gibi, Rıza Nur’un ve Kadir Mısıroğlu’nun kitaplarını da tam olarak okumamışlardır. Dayanaksız söylentilerin “tatlı” tarihî dedikodularla harmanlanıp, esrarlı bir lisanla sunulduğunda en az “Katarina ve Baltacı Mehmet Paşa” hikâyesi kadar alıcı bulması normaldir. İddialar sosyal medyada “takipçi kasmak” ve dolayısıyla gelir sağlamak isteyen “çevrim içi vaizlerin” gözde konuları hâline gelmiştir.
Konunun tam da seçim sath-ı mailinde tekrar tekrar ısıtılmasının elbette siyasi sebepleri de vardır. Konuyu güya tartışanların birçoğunun maksadı, Lozan’ın “gizli maddeleri olup olmadığını” aydınlığa kavuşturmak değil, bu konu üzerinden “Atatürk ve cumhuriyet yandaşları ve karşıtları” kutuplaşmasını yeniden gündeme taşımaktır. Lozan tartışmalarının giderek ve bilinçli olarak bu şekle dönüştürüleceğine yakında şahit olacağız.
Diğer yandan, Lozan düzenlemelerinin bir bölümünün -değil 100 yıl, 20-25 yıl içinde- zaten hükmünü kaybetmiş olduğunu söylemek için anlaşmaların metnine bakmak yeterlidir. Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin yerini Montrö almıştır. Montrö’de olmayan Boğazlar Tüzüğü bugün geçerlidir. Lozan’da sınırlarımız içinde olmayan Hatay Türkiye’ye katılmıştır. Lozan’da İtalya’nın olan Oniki adalar, 1948’de Yunanistan’a verilmiştir. İngiltere mandası altındaki Irak, Fransa mandası altındaki Suriye bağımsız devletlerdir. Mübadele, dış borçların ödenmesi, genel af gibi konular kendi süreçlerinde tamamlanmıştır ilh.
Böyle olmakla birlikte, Lozan Barış Antlaşması’nın hiçbir yerinde antlaşmanın 100 yılda sona ereceği yazmadığından, imzacı taraflar da antlaşmanın sona erdiğini ilan etmediğinden, geçerliliği koruyan maddeleriyle Lozan varlığını sürdürecektir.