Spor ve kamu diplomasisi

A -
A +
Spor ve kamu diplomasisi

GÜL'DEN FUTBOL DİPLOMASİSİ 2008'de Türkiye-Ermenistan milli takımları arasında Erivan'da yapılan Dünya Kupası grup elemeleri maçına Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün gitmesi, futbol diplomasisi olarak nitelendirilmişti. Gül'ün Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan ile birlikte izlediği maçta A Milli Futbol Takımımız, rakip takımı 2-0 yenmişti. PRESTİJ ARACI FIFA Dünya Kupası'nı milyarlarca insan takip ediyor. Organizasyon, ülkelerinin kamuoyundaki prestijlerinin artmasına da katkı sağlıyor. İSTİKRAR OLMALI Sporun ülkeler için başarılı bir kamu diplomasisi aracı olarak kullanılabilmesi ancak istikrar ve süreklilik arz ettiği müddetçe olabilir. FIFA Dünya Kupası 10 Temmuzda oynanacak final karşılaşmasıyla sona erecek. Dünyanın her yerinden milyarlarca insan maç yayınlarını takip ediyor. Milli takımlar ve onları desteklemeye giden seyirciler sadece bir turnuvada başarı peşinde koşmuyorlar. Aynı zamanda ülkelerinin uluslararası kamuoyundaki prestijlerinin artmasına da katkı sağlamaya çalışıyorlar. Ancak çok büyük paralar harcanarak yapılabilecek tanıtım faaliyetleri, büyük spor organizasyonları sayesinde daha etkin biçimde gerçekleştirilebiliyor. Uluslararası bir spor olayını, bir zamanlar geçerli adıyla propaganda, bugünkü tabirle kamu diplomasisi için kullanmaya çalışan ilk ülke Nazi Almanyası olmuştu. Adolf Hitler, 1936 Berlin Olimpiyatlarını, Nazi rejiminin gücünü tüm dünyaya gösterebileceği bir fırsat olarak yorumlamış, tüm müsabakaları filme aldırarak Alman sporcularının diğerlerine göre "üstün" olduklarını herkese duyurmaya çalışmıştı. Bu olimpiyatlarda Almanya toplam 90 madalya toplayarak en yakın takipçisi ABD'ye 34 fark atmıştı ama Hitler'in Kavgam adlı ırkçı kitabında aşağıladığı siyah ırktan Amerikalı atlet Jesse Owens'ın, en önemli atletizm müsabakası sayılan 100 metre koşusunda birinci gelmesi Hitler'i fena halde öfkelendirmişti. Üstelik Owens, 200 metre, uzun atlama ve 4x100 bayrak yarışında da altın madalya kazanmıştı. Berlin 1936, Hitler'in "üstün" Alman gençlerinin değil, Üçüncü Reich'ın başkentinde 4 altın madalya kazanan Jesse Owens'ın tarihe geçtiği bir olimpiyat oldu. İDEOLOJİK MÜCADELE Soğuk Savaş yılları boyunca Batı ve Doğu bloku ülkeleri her alanda olduğu gibi spor alanında da birbirlerine karşı üstünlük sağlamaya çalıştılar. Uluslararası sportif organizasyonlarda Amerikalı ve Sovyet sporcuların birbirleriyle yarışmaları, dünyaya "biz onlardan daha iyiyiz" mesajı verilmesi için kullanılmaya çalışıldı. Zaman zaman da ideolojik mücadelenin gölgesi sporun üzerine düştü. Batılı ülkeler 1980 Moskova Olimpiyatlarını, Doğu bloku ülkeleri ise 1984 Los Angeles Olimpiyatlarını boykot ettiler. Diğer yandan sporun Soğuk Savaş döneminde bile bir diplomasi aracı olarak kullanıldığı da olmuştu. 1971'de ABD masa tenisi milli takımının Çin Halk Cumhuriyeti'ne davet edilmesiyle 1949'dan beri kesik olan ilişkiler ilk kez kuruldu. Masa tenisi müsabakalarını, ABD Başkanı Richard Nixon'ın ABD-Çin ilişkilerinde bir dönüm noktası sayılabilecek Pekin ziyareti takip etti. Bir diğer örnek ise Türkiye-Ermenistan ilişkilerinden verilebilir. 2008'de iki ülke milli takımları arasında Erivan'da yapılan maça Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de gitmesi, futbol diplomasisi olarak nitelendirilmişti. İletişim teknolojilerinin akıl almaz bir hızla geliştiği ve borsa işlemlerinden, savaşlara kadar her şeyin, dünyanın dört bir köşesinden neredeyse anında, canlı olarak seyredilebildiği küreselleşme döneminde, spor faaliyetlerini kullanarak kamu diplomasisi yürütmek birçok gelişmiş ülkenin öncelikleri arasına girdi. Son 20 yıldır uluslararası ilişkiler literatüründeki yerini alan "yumuşak güç" unsurlarının arasına sportif başarı da eklendi. Dahası, ülkelerin uluslararası alandaki imajlarının ve algılanma biçimlerinin oluşumunda spor önemli bir yer işgal etmeye başladı. 2002'de Japonya ve Güney Kore'de düzenlenen FIFA Dünya Kupası'nda üçüncü olmasından sonra bu ülkelerde Türkiye'ye olan ilginin artması bu durumun güzel bir örneğidir. TANITIM İÇİN KULLANILMALI Tüm yumuşak güç unsurlarında olduğu gibi, sporun da başarılı bir kamu diplomasisi aracı olarak kullanılabilmesi ancak istikrar ve süreklilik arz ettiği müddetçe olabilir. Dünya kupasında bir kez boy göstermek, bir büyük uluslararası turnuvaya bir kez ev sahipliği yapmak yeterli değildir. Bir yandan her fırsatın tanıtım için kullanılmasını sağlamak, diğer taraftan da yeni büyük başarıların hazırlığını yürütmek icap eder. Bu ise rasyonel bir kamu diplomasisi stratejisiyle olur. Önümüzde Türkiye'nin ev sahipliğini yapacağı muazzam iki organizasyon var: 28 Ağustos-12 Eylül arasında yapılacak FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası ve Ocak 2011'de Erzurum'da başlayacak Üniversite Olimpiyatları (Universiade). Türkiye, stratejik aklını kullanırsa, bu iki şampiyonayı da dünya gündeminde haftalarca yer edinebileceği fırsatlara dönüştürebilir. Son üç haftadır Güney Afrika'nın "vuvuzela"sını dünyada tanımayan kimse kaldı mı? Bizim davul-zurnamızın neyi eksik?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.