ALKIŞLARLA KABUL EDİLMİŞTİ
Kosova'nın bağımsızlık kararı, 18 Şubat 2008'de Kosova Meclisi'nin tarihî oturumunda alkışlarla kabul edilmişti. Daha sonra Uluslararası Adalet Divanı tarafından görüşülen bu bağımsızlık kararı hukuka uygun bulundu. Ancak 1983'te bağımsızlığını ilan eden ve her yıl bağımsızlık kutlamaları yapan KKTC şu ana kadar Türkiye dışında hiçbir ülke ve uluslararası kuruluş tarafından tanınmadı.
KKTC NEDEN TANINMIYOR?
Geçtiğimiz günlerde Kosova'nın bağımsızlık kararının uluslararası hukuka uygun bulunması, KKTC'nin bağımsızlığının neden uluslararası alanda tanınmadığı sorusunu akıllara getirdi.
SÜRE DOLMADAN...
Ankara, BM Güvenlik Konseyi üyeliğinin süresi bu yıl sonunda dolmadan önce, konunun Uluslararası Adalet Divanı'nın önüne götürülmesini sağlayacak girişimlere hız vermelidir.
Uluslararası Adalet Divanı'nın (UAD) Kosova'nın 18 Şubat 2008'de aldığı bağımsızlık kararının hukuka uygun olduğu yönünde bir hükme varması Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) bağımsızlığının neden uluslararası alanda tanınmadığı sorusunu akıllara getirdi. Bağımsızlığını ilan edişinin üzerinden 27 yıl geçmiş olmasına rağmen, Türkiye'den başka hiçbir ülkenin diplomatik ilişki kurmadığı KKTC hâlâ geniş kapsamlı izolasyonlara tabi tutulurken, bugün itibariyle Kosova'yı 69 ülke resmen tanımış durumda. Üstelik UAD'ın kararından sonra Kosova'yı tanıyanların sayısında hızlı bir artış olması da bekleniyor.
KKTC'nin ve Kosova'nın bağımsızlık serüvenleri hızlı biçimde gözden geçirildiğinde birçok benzerlik görülüyor. 1960'ta bağımsızlığını kazanan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin anayasasına göre adadaki Türkler cumhurbaşkanı yardımcılığının yanı sıra parlamentoda da yüzde 30'luk bir temsil hakkına sahipti. Dahası Türk tarafının onayı alınmadan kanun çıkarılması mümkün değildi. Türkçe resmî dillerden biriydi. Fakat Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios 30 Kasım 1963'te Türklerin haklarını kısıtlayan 13 maddelik bir anayasa değişikliği önermesiyle Kıbrıs'ta bahar havası sona erdi. Aralık 1963'ten itibaren Yunanistan tarafından teşvik edilen Rum silahlı grupları Türklere karşı tedhiş faaliyetlerine başladılar.
DARBE VE BARIŞ HAREKÂTI
15 Temmuz 1974'te Kıbrıs'ta bir darbeyle yönetimi ele geçiren Nikos Sampson Türkleri tamamen yok etmeyi ve adayı Yunanistan'a bağlamayı amaçlıyordu. Türkiye 20 Temmuzda gerçekleştirdiği askerî harekâtla adanın kuzeyini kontrolü altına aldı. Kıbrıslı Türkler 1983'te Birleşmiş Milletler Antlaşması'nın verdiği self determinasyon hakkını kullanarak bağımsızlıklarını ilan ettiler.
Kosova ise 1946'dan 1989'a kadar Yugoslavya içinde özerk statüye sahip bir bölgeydi. Meclis'te doğrudan temsil ediliyordu. Kendi bölgesel anayasası vardı. Arnavutça, Sırpça ve Türkçe resmî diller olarak kabul edilmişti. Daha sonra Bosna'da işlediği savaş suçları sebebiyle ömür boyu hapse mahkûm edilen ve hapishanede ölen Slobodan Miloseviç 1989'da Kosova'nın özerkliğini kaldırdı. 1989, Kosova Savaşı'nın 600. yıl dönümü olduğundan Sırplar açısından "bölgeyi yeniden Sırplaştırma ve Büyük Sırbistan'ı kurma" projesi bu tarihte başlatılmıştı. Bosna'daki soykırımın ardından, Kosova'da da benzer bir projeyi yürürlüğe koyan Miloseviç'e NATO "dur" dedi. 1999'da gerçekleştirilen bir askerî harekâtın ardından Kosova'da BM himayesinde bir uluslararası yönetim kuruldu. Kosova'nın bir daha Sırbistan yönetimine girmesinin yeni çatışmaları doğuracağının farkında olan ABD ve İngiltere, 2008'de Kosova Meclisi'nin aldığı bağımsızlık kararına destek oldular.
AÇIK BİR ÇİFTE STANDART
Hem KKTC hem de Kosova, uğradıkları zulümden, dışarıdan gelen birer askerî müdahaleyle kurtulan insanların, kendi geleceklerini tayin haklarını kullanarak kurdukları birer bağımsız ve meşru devlettir. İki ülkenin dünya siyasi alanına giriş biçimleri neredeyse tıpatıp aynıdır. İki farkla: Birincisi, Kosova'nın Sırplardan kurtuluşu, ABD'nin başını çektiği Batılı devletlerce gerçekleştirilmiştir. Kıbrıslı Türkleri ise Türkiye tek başına kurtarmıştır. İkincisi, Sırbistan AB'ye henüz üye olmamıştır. Ama Kıbrıs Rum Kesimi'nin hâmisi Yunanistan'ın 1981'de, Kıbrıslı Rumların ise 2004'te AB üyesi olmaları, Avrupa ülkelerinin KKTC'ye yaklaşımını olumsuz biçimde etkilemektedir. Bunun son örneğini Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle'nin 23 Temmuzda yaptığı "Kosova Kıbrıs'a emsal teşkil etmez" açıklamasında gördük. Bu çok açık bir çifte standart ikrarıdır.
TÜRKİYE'NİN ÖNEMİ
Hiçbir ülke, hele AB ülkeleri, UAD'ın Kosova kararını dikkate alarak, kendiliğinden KKTC'yi tanımaz. Bu sürece hız verecek olan Türkiye'dir. Ankara eğer Kıbrıs konusundaki tezlerinin haklılığına güveniyorsa, o zaman, BM Güvenlik Konseyi üyeliğinin süresi bu yıl sonunda dolmadan önce, konunun UAD'ın önüne götürülmesini sağlayacak girişimlere hız vermelidir. Aklı başında, tarafsız ve objektif her hukuk insanı Kosova kararını emsal alıp, KKTC'nin bağımsızlığına yeşil ışık yakar. Ankara eğer gerçekten bağımsız bir KKTC'nin varlığına inanıyorsa, Kosova kararı sıcaklığını yitirmeden, bu konuda girişimde bulunmalıdır. Elbette bu adımlar, ileride Irak'ın kuzeyinde bağımsızlığını ilan edebilecek Kürtler karşısında ne gibi bir tavır içine girileceği şimdiden plânlanarak atılmalıdır. Dış politikada, "kervan yolda düzelmez." Proaktif olma iddiasındaki "Yeni" Türk dış politikasının uygulayıcıları, Kosova-Kıbrıs benzerliği sayesinde bu iddialarını ispat etme imkânı bulabilirler.