Dinî bir kutlu günle şeker arasında ne irtibat olabilir?
Osmanlılarda bayram arefesinde top atışı yapılır; bayramın son gününde de yine top atışıyla bayramın bittiği ilan olunurdu. Ramazan geceleri gibi bayramda da davulcular gezer. Hem bahşiş toplar hem ortalığı şenlendirirdi. Mehteran ve sonra Mızıka-ı Hümayun, muayyen saat ve mekânlarda konserler verirdi.
Türkçe bayram kelimesi, Farsça bezram (bezm+ram) kelimesinden gelir ki, “neşe meclisi” demektir. Zira bayramlar neşe günleridir. Güzel şeyler yenilip içilen, güzel elbiseler giyilen, eğlenilen, mahkûmların affedildiği, kabahatlerin bağışlandığı merhamet günlerdir. Acısı, sıkıntısı olanları, eş dost ziyaret ederek, hediyeleşerek sevindirmeye çalışır.
Hicret sırasında, Medinelilerin oynayıp eğlendiği iki bayramı vardı. Resul aleyhisselam, “Allah, bu iki bayramınızı, onlardan daha hayırlı diğer iki bayramla değiştirdi. Bunlar adhâ (kurban) ve fıtr bayramıdır” buyurdu.
Arapça bayram için ıyd (eid) kelimesi kullanılır ki avdet (dönüş) kökünden gelir. Her sene dönüp geldiği için bu ismi almıştır. Fıtr bayramı aslında bir gündür. İki gün de Medineli Ensar’ın şerefine ihsan edilmiştir.
Ramazan ayı bittiği için Ramazan Bayramı demek manasızdır. Fıtr, Arapça oruç açmak demektir. Bu bayramda namaza çıkmadan evvel tatlı yemek Cenab-ı Peygamber’in tavsiyesi ve sünneti olduğu için, Türkler bu bayrama Şeker Bayramı da demiştir. Böylece sünnet hatırlanmış olur.
Bu, sadece modern kesimin uydurduğu veya tercih ettiği bir tabir değildir. İslami kesimin karşı çıkması da yersizdir. Aslı Şükür Bayramı da değildir. Şemseddin Sami’nin Kamus-i Türkî’sinden, Ahmed Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmanî’sine kadar Osmanlı münevverlerinin kitaplarında, 1890 tarihli Redhouse’da ve 1913 tarihli Brill’in İslâm Ansiklopedisi’nde, Cenab Şahabeddin’in şiirlerinde, Ahmed Rasim’in, Refik Halid’in, Reşat Nuri’nin, Sermet Muhtar’ın, Ercümend Ekrem’in eserlerinde hep Şeker Bayramı diye geçer.
Medine’de bayramlar, neşe içinde kutlanırdı. Buharî ve Müslim, Hazret-i Âişe’nin küçükken yaşadığı bir hâdiseyi nakleder: “Bir bayram günü, Habeşliler mescidin avlusuna gelip mızrak oyunu oynadılar. Resulullah beni çağırdı. Doyasıya seyrettim.”
Yine aynı yerde geçer: Bir bayram günü Hazret-i Ebu Bekr, kızı Âişe’nin yanına girdiğinde, iki küçük cariyeyi def çalıp şarkı söylerken gördü. Onlara serzenişte bulununca, Resulullah: “Bırak ey Ebu Bekr, bayram günleridir!” buyurdu.
Bayram günleri oruç tutmak haramdır. Eğlenceler esnasında asayişi bozabileceği endişesiyle bayram günlerinde silah taşınması Cenab-ı Peygamber tarafından menedilmiştir.
Her iki bayramda da ilk gün güneş doğduktan sonra erkeklerin yapması gereken hususi bir ibadet vardır: Camide cemaatle kılınan iki rekatlik bayram namazı.
Köylük yerlerde Cuma gibi bayram namazı da kılınmazdı. Şehir ve kasabalarda ise musalla veya namazgâh denilen açık mekânlarda topluca kılınırdı. Sonra her yerde ve her camide kılınması âdet olmuştur.
Başka zamanlarda namaz kılmayanlar bile, bu namaza gelirler; çocuklarını da götürürler. Pek çok kimsenin çocukluğundaki bayram namazı hatırası yıllarca zihninde yaşar; onun belki de dinle tek irtibatını teşkil eder.
Bayramlarda, ilk gün yaşlılar ziyaret edilir. Ailenin bir büyüğünde akşam yemeği veya sabah kahvaltısında buluşulur. Kabristan ziyaretleri unutulmaz. Zira Türkler ölüleriyle beraber yaşar. Bayramlarda türbeler ziyaret edilir. Mesela İstanbul’da mutlaka Eyüp Sultan’a da gidilir. Bugün bile bu âdet devam etmektedir.
Türk kültüründe, her hususi güne ait bir tatlı vardır. Bayramın tatlısı cevizli baklavadır. Bayramda akide şekeri, lokum, badem ezmesi gibi şekerlemeler önceden satın alınır. Misafire süslü bir tepside küçük kaşıklarla reçel çeşitleri ikram edilirdi.
Sonra, piyasada şekerlemeler çoğaldığı için olsa gerek, bu âdet terk edildi. Bayramda misafire kahve ve su, ardından da tatlı servisi yapılırdı. Tatlının yanında bazı yerlerde ayran verilirdi. Zira tatlı insanın iştahını keser; ayran ise iştahı açar.
Bayramda hediyeleşmek de âdettir. Eskiden fakirlere bayramdan önce yiyecek kumanyası ya da bir tepsi baklava gönderilirdi. Bayramda ziyarete gelenlerden bilhassa çocuklara mutlaka hediye verilir.
Eskiden mendil ve çorap vermek âdetti. Elden para vermek hoş görülmediği için, nezaketen mendilin kenarına veya çorabın içine para bağlanırdı. Bayram günlerinde, çocuklar daha bir hoş görülür, “bayram yeri” denilen lunaparka götürülür.
Müslüman devletlerde bayramlar çok ihtişamlı merasimlerle kutlanırdı. Bilhassa Tarsus gibi hududa yakın şehirlerde, yabancılara karşı İslâmiyetin güzelliğini ve Müslümanların ihtişamını göstermek için bu kutlamalar daha parlak yapılırdı. Esnaf, süslü elbiselerle geçit resmi yapardı.
Bayram geceleri fener alayları tertiplenirdi. Halkın tekbir ve tehlil sesleri göklere yükselirdi. Nehirlerdeki kayıklar süslenir; sahillerde kandiller yakılırdı. Halifenin veya valinin sarayı ışıklarla donatılırdı. Halk, bayram günleri yeni ve süslü elbiseler giyer; hatta memurlara ve fakirlere bayramlık elbise ve ayakkabı dağıtılırdı.
Osmanlı sarayında bayram, dinî muhtevası yanında, devletin ve hanedanın ihtişamını göstermek için de bir vesiledir. Zira monarşilerde otorite ve ihtişam, sadece askerî güçle değil, merasimlerle de ortaya konur. Muayede (bayramlaşma) merasimi Sultan Fatih Kanunnamesi ile tanzim olunmuştur.
Bayram günü sarayın içi meşalelerle süslenir. Bütün pencerelere fenerler asılır. Padişah, sabah namazını Topkapı Sarayı içindeki Ağalar Camii’nde kıldıktan sonra, mukaddes emanetlerin saklandığı Hırka-ı Saadet dairesinde maiyeti ile bayramlaşır.
Sonra padişahın resmî kabul mekânı olan Arz Odası’nda (son asırda Dolmabahçe Sarayı’nın Zülvecheyn Salonu’nda) devlet erkânı ile umumi olarak bayramlaşılır. Merasim devam ettiği müddetçe mehteran (sonraları mızıka-ı hümayun) parçalar çalar.
Boğaz girişindeki gemilerden selam topları atılır. Sonra padişah süslü bir atın üzerinde şatafatlı bir “bayram alayı” ile saraya yakın bir camiye giderek bayram namazı kılar. Bayram namazından sonra, hareme geçerek ailesi ve harem halkı ile bayramlaşır.
Bayram günlerinde sokaklarda bayram alayı tertiplenir. Maytaplar atılır. Enderun ağaları, yani saray akademisindeki gençler, kılıç, tüfek, ok ve gürzlerle gösteriler yaparlar. Güreş müsabakaları tertiplenir.
Başta İstanbul olmak üzere Osmanlı şehirlerinde bayramlarda o kadar parlak şenlikler yapılır ki, yabancı seyyahlar, seyahatnamelerinde bu bayram şenliklerine mutlaka bir fasıl ayırmıştır.
Cumhuriyet devrinde millî günler resmî şekilde kutlanmış; Müslümanların iki dinî bayramı resmî tatil kabul edilerek, tes’idi (kutlanması) cemiyetin takdirine bırakılmıştır.
Hissiyatın coştuğu günler olmak itibarıyla bayramlar nice şaire heyecan vermiş; bayramlar, mısralarda terennüm edilmiştir. Yahya Kemal, Süleymaniye’de Bayram Sabahı adlı emsalsiz manzumesinde bayramı şöyle anar:
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci'nin önceki yazıları...
Hocam teşekkürler.Bilmukabele.