Sultanların sözleri, sözlerin sultanları

A -
A +

*Hükümdarların sözleri, sözlerin de hükümdarıdır, derler. Osmanlı padişahlarının hemen hepsi şiir söylemiş, içlerinden bu vadide yüksek sanatkârlar çıkmıştır.

 

 

 

Osmanlı padişahları hükümdar olmasalar, her biri kudretli bir şair, hattat, âlim yahut sanatkâr olacak evsafı haizdi. Bu hususiyet, dünyada hiçbir hanedana nasip olmamıştır.

 

Şiirde belki deha sahibi olanları yoktu, ama hemen hepsi güçlü bir iç âleminin habercisi olan, edebî kıymeti haiz manzumeler vücuda getirmişlerdir.

 

"Kelâmü’l-mülûk mülûkü’l-kelâm" diye bir tabir vardır. Sultanların sözü, sözlerin de sultanı, demektir.

 

 

Başka dilde şiir söylemek

 

 

Osmanlı padişahlarının hemen hepsi şiir söylemiş, içlerinden bu vadide yüksek sanatkârlar çıkmıştır.

 

Sultan I. Selim’in Farsça, Sultan III. Murad’ın Arapça ve Farsça divanları vardır. Bir kimsenin ana dili olmayan bir lisanda divan tertiplemesi, şairliğinin yüksekliğine delalet eder.

 

Kanuni Sultan Süleyman, edebiyat tarihinde en çok gazeli olan şairdir. "Muhibbî" divanında 2779 gazel vardır. Ondan sonra gelen Zâtî’nin bile ancak 1825 gazeli vardır.

 

Sultan II. Murad, III. Murad ve IV. Murad Murâdî, II. Mehmed, Avnî, II. Bayezid, III. Mehmed ve II. Mahmud, Adlî, I. Selim ve II. Selim, "Selîmî", I. Süleyman, "Muhibbî", I. Ahmed, "Bahtî", II. Osman, "Fâris", II. Mustafa, "İkbâlî", III. Mustafa, "Cihângîr", III. Ahmed, "Necîb", I. Mahmud, "Sebkatî", III. Selim, "İlhâmî" mahlaslarını kullanmışlardır.

 

Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusu Çelebi Sultan Mehmed, şiirleri antolojilere girmiş ilk padişahtır. Gazeli şu parlak beyit ile başlar:

 

Cihân hasm olsa Hak’dan nusret iste!

 

Erenlerden duâ vü himmet iste!

 

Fatih Sultan Mehmed’in her tarzda şiiri vardır. Şu mısrası fevkaladedir:

 

Sâkiyâ mey ver ki bir gün lâlezâr elden gider

 

Erişir fasl-ı hazân, bâğ-ı bahar elden gider

 

 

Aşk insanı söyletir!

 

 

Sultan II. Bayezid’in şöyle başlayan münacatı, aynı zamanda samimi bir tevazunun pek güzel bir numunesidir:

 

Hudâyâ! Hudâlık sana yaraşır

 

Nitekim gedâlık bana yaraşır

 

Çü sensin penâhı cihân halkının

 

Kamudan sana ilticâ yaraşır

 

(Ey Allahım, efendilik sana, dilencilik bana yakışır. Sensin dünyanın sığındığı. Bize de ancak sana sığınmak yakışır.)

 

Yavuz Sultan Selim Türkçe şiir yazmamıştır. Türkçe birkaç beyit kendisine atfedilirse de doğru değildir. Cihanı önünde diz çöktürmüş bir padişahın aşkın karşısındaki hâlini anlatan şu kıtanın ona ait olması muhtemeldir:

 

Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek

 

Giryemi kıldı füzûn eşkimi hûn etti felek

 

Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân

 

Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek

 

(Felek gözümü nasıl büyülediyse, kan ağladı. Aslanlar önümde boyun eğerken, beni bir ceylan gözlünün esiri yaptı.)

 

Sultan şiirlerinin çoğu lirik ise de içlerinde dinî ve hamasî hislerle yazılanları da az değildir. Kanuni Sultan Süleyman’ın sağlığın, devlet (kudret) için lüzumunu anlatan şu beyti muazzam bir şöhret kazanmıştır:

 

Halk içinde muteber bir nesne yok, devlet gibi

 

Olmaya devlet, cihanda bir nefes sıhhat gibi

 

 

Bir camisi bir de beyti var!

 

 

Yahya Kemal, “Bir beyti, bir de cami-i mamuru var” diye Sultan II. Selim’i şairane bir mübalağa ile överek, bir beytini Selimiye Camii ile denk tutmuştur. Bu beyit şöyledir:

 

Biz bülbül-i muhrik-dem-i şekvâyı firâkız,

 

Âteş kesilir geçse sabâ gülşenimizden.

 

(Biz, bülbülüz, yakıcı nağmeyle ayrılıktan şikâyet eden; öyle ki ateşe döner sabah rüzgârı, geçse bahçemizden.)

 

Sultan III. Murad’ın şiirlerinin ekserisi dini muhtevalıdır:

 

Çâresiz kaldım Hudâyâ çâre kıl yâ Rab bana

 

Nefs ü şeytândan halâs eyle beni ey pâdişâ

 

Ben Murâda kıl inâyet fazlını ey zülcelâl

 

Senden özge kimesnem yoktur benim yâ Rabbenâ

 

Sultan III. Mehmed, devletin ve başındakilerin misyonunu şu manzumede hülasa etmiştir:

 

Yokdürür zulme rızâmız, adle biz mâilleriz

 

Gözleriz Hakk’ın rızâsın, emrine kâilleriz

 

 

Sende asker yok mudur?

 

 

Sultan I. Ahmed, Resulullah’ın Mısır’daki ayak izinin küçük bir modelini yaptırıp üzerine kendi yazdığı ve Peygamber’i öven bir şiiri bizzat yazdırıp sorgucuna koydurmuştur:

 

N’ola tacım gibi başımda götürsem dâim,

 

Kadem-i resmini ol hazret-i şah-ı rüsülün.

 

Gül-i gülzâr-ı muhabbet ol kadem sâhibidir,

 

Ahmedâ durma yüzün sür kademine ol gülün!

 

(Taç gibi başımdadır Peygamberler şahının ayak izi,/Aşk bahçesinin gülü, bırakandır işte o izi./Ey Ahmed, durma, o gülün ayağına sür yüzünü!)

 

Sultan IV. Murad’ın Bağdad’ın fethi münasebetiyle Hafız Paşa’ya hitaben yazdığı serzenişli şiir meşhurdur:

 

Hâfızâ Bağdâd’a imdâd etmeğe er yok mudur?

 

Bizden istimdâd edersin sende asker yok mudur?

 

Sultan IV. Murad muamma söylemekte de ustaydı. Bir gün has bahçede dinlenirken, “Dırahşan oldu gördüm beş hilal üstünde bir hurşid” (Parladı beş ay üstünde bir güneş) mısraını söylemiş; Meclisteki Nef’î, Padişah’ın başını nedimi Musa Çelebi’nin avucu üzerine koyduğunu görüp, “Meğer kim pençe-i sîmine ol mehpâre yaslanmış”  (Yaslanmış gümüş ele ay yüzlü) mısraıyla muammayı çözmüştür.

 

 

Nasihatin manzumu makbul

 

 

Umumiyetle dinî şiirler yazan Sultan II. Mustafa’nın şu kıtayı ihtiva eden ilahisini mevlidlerde okunmak âdet olmuştu:

 

Vakt-i seherde dâdımız

 

Arşa çıkar feryâdımız

 

Cürm ü hatâ mu’tâdımız

 

Yessir lenâ hayru'l-umûr

 

Üstlendiği ağır yükü anlatan ve asırlar sonrasına dek uzanan şu beyti pek meşhurdur:

 

Başımızdan hiç hevâ-yı zülf-i yâr eksik değil

 

Mürtefî yerdir ânın çün rûzgâr eksik değil

 

(Yüksek yerde rüzgârlar sık eser!)

 

Sultan III. Ahmed Ayasofya Camii önündeki muhteşem çeşmesinin tarih mısraını bizzat yazmıştır:

 

Tarihi Sultan Ahmed’in cârî zebân-ı lüleden

 

Aç besmeleyle iç suyu Hân Ahmed’e eyle dua

 

 

Zamanı iyi anlamak!

 

 

Sultan III. Mustafa’nın şu dörtlüğü, ayakların baş olduğundan dert yanar, işin ancak Allah’a kaldığını terennüm eder:

 

Yıkılıptır bu cihân sanma ki bizde düzele

 

Devleti çarh-ı denî verdi kamu mübtezele

 

Şimdi ebvâb-ı saâdette gezen hep hazele

 

İşimiz kaldı hemân merhamet-i lemyezele

 

Sultan III. Selim'in dinî şiirleri pek çoktur. Bir gazeli şu mısralarla biter:

 

Bel bağlama İlhâmiyâ bu fânî dünyâ mülküne

 

Fikr eyleyip ukbâ ile bu âlem-i devrânı seç

 

Usta bir hattat ve o kadar olmasa da kudretli şair Sultan II. Mahmud’un Medine’ye şamdan hediye ederken yazdığı naat, kalbinin inceliğine delildir:

 

Şamdan ihdâya eyledim cüret ya Resulallah!

 

Murâdımdır ulyâya hizmet, ya Resulallah!

 

Dü-âlemde kıl istishâb Hân-ı Mahmûd-i Adlîyi

 

Senindir evvel ve âhirde devlet ya Resûllallah!

 

 

Mısralardaki acı

 

 

Sultan Aziz’in şu kıtası acıklı sonunun habercisi gibidir:

 

Bunca derd u mihnete katlandığım ya neden

 

Terk-i cân etsem de kurtulsam şu mihnethâneden

 

Sadece padişahlar mı? Sultan II. Mahmud’un kızı Âdile Sultan hanedanın divan sahibi azalarındandır.

 

Sultan Fatih’in oğlu Cem Sultan da divan sahibi usta bir şairdi. Taht mücadelesi esnasında ağabeyi Sultan Bayezid ile manzum mektuplaşmaları meşhurdur.

 

Sen bister-i gülde yatasın şevk ile handân

 

Cem hicrile bâlîn edine hârı sebeb ne?

 

(Sen yatarken gül yastıkta keyfile,/Cem dikeni yastık edinmiş gurbette) beytine ağabeyi Sultan Bayezid, hacca gitmiş birinin saltanat düşkünlüğüne sitem ederek şöyle cevap vermiştir:

 

Hâccü’l-haremeynim diyüben da’va kılarsın

 

Bu saltanat-ı dünya için bunca taleb ne?

 

Talihsiz Cem Sultan nihayet şu itiraf beytini söylemekten kendisini alamamıştır:

 

Kendi elimle başıma aldım belâları

 

Kendimden oldu bana bu cürm ü hatâ diriğ

 

 

 

Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci'nin önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.