Hayriye Hanım:
- Tamam da acelen niye, sırası mı? Daha muallim mektebini yeni kazandı Ragıp'ımız!
- İyi ya! Ben de onun için diyorum! Üç sene sonra bir mektebe tayini çıkacak. Türkiye’nin kim bilir hangi köşesine? Onu öyle elini kolunu sallayarak mı gönderelim? Sonra birisi kafasını çeler, al başına belâ! Atsan atılmaz, satsan satılmaz!
- Hoş söylersin de... daha abisi var önünde.
- Hafız mı? Ona karışmam! O biraz dik kafa, belki sözümü dinlemeyebilir! Ama Ragıp öyle değil, ona itimadım nihayetsiz!
- Allah Allah! Bayağı ciddisin!
- Aynen, çok ciddiyim. İyi kötü insan sarrafıyım! Bu kızcağız kaçırılmaz! Hem şimdi yaşları küçük olsa da bir söz yapılır aileler arasında. Allahü teâlâ müsaade ederse, kaderde varsa önümüzdeki sene nikâhlarız, son seneye girdiklerinde de düğün yapar, tayinleri çıkınca bir ev kurulmuş olarak uğurlarız. Gözümüz de arkada kalmaz…
- Tevekkeli değil! “Kenarına bak bezini al, anasına bak kızını…” demenin hikmetini şimdi daha iyi anladım.
- Hem anacığım da öyle dememiş miydi? “Siz Ragıp’ın başına birileri musallat olmadan evlendirin” diye. İşte anama da cevap olur. Sen yine bir alıcı gözle takip et, daha iyi anlar, dinleriz zaman içinde.
- Mevsim yaz, onların işleri başlarından aşıyor.
- Ya “hemen git, tarlada yakala, bak” demiyorum. İnşallah iki ay sonra kar bastırır, düğünler başlar. Gider, görür, ne demek istediğimi de anlarsın. Unutma, alıcı gözüyle bak, iyice tanı.
- Tamam, madem işi kafanda bitirmişsin bize de “Hayırlı mübarek olsun” demek düşer.
- Sebeplere yapışmak bizimkisi Hayriye. Eve gelin alacağın kızı her yönüyle, çok iyi araştırmak, tanımak, sonra da seçmek lazım. Babasını, anasını, karakterini, mizaçlarını, neleri sevip sevmediğini, bir hastalığının olup olmadığını da...
- Peki, Ragıp memnun kalmazsa?
- Biz onun memnun olabileceğinin peşindeyiz zaten. Rastgele birinin elinden tutup almıyoruz ki! Bak sana ne anlatacağım.
- Anlat.
- Öyle bir hikâye anlatayım ki aklında hiç soru işareti kalmasın.
- Eee!
- Bir gün, zengin bir ağanın tek oğlu, komşu köyde oturan ve zamanında pek de iyi namı olmayan bir kadının kızına âşık olmuş.
- Gönül bu ferman dinlemiyor!
- Ferman dinlemiyor ama acı çekiyor sonunda!
- Eee!
- Delikanlı gitmiş, derdini babasına anlatmış. Baba, biricik evladının bir sevdiği olduğunu ve evlenmek istediğini duyunca pek sevinmiş, “Sen istersin de baban yapmaz mı a evladım?” demiş, memnuniyetini dile getirmiş. Ancak araştırması neticesinde âşık olduğu kızın anası olacak kadının, gençliği hiç de iyi değilmiş. Bu sefer de evladını muhafaza etmek için karşı çıkmış evlenmesine. Çocuk çok üzülmüş, ipe sapa gelmemiş, serkeş olmuş, mecnun, meczup olmuş. Baba yüreği, fazla dayanamamış. Oğlunun bu hâline pek üzülmüş, bir ders vermek için de plan kuruyormuş. DEVAMI YARIN