“Affınıza sığınarak bir şey sormak istiyorum Efendim”

A -
A +

"Ah Behlül ah! Yaralarımı kanatıyorsun bunları anlatarak. İçim yanıyor yapılanlara neylersin ki olan olmuş!.."

 

 

 

Behlül Dânâ, Emîrü'l-mümînine şöyle cevap verdi:

 

- Vazifeyi sebepsiz reddetmiyor ama Sultan’ım! Ne diyor? “Rıza-i ilahiye aykırı bir iş yaparım da ebedî hayatım hepten söner, mahvolurum!” Ben onun ne kadar ihlâslı, ne kadar takva sahibi biri olduğunu bu iki hadiseden dolayı anladım Efendim.

 

- Hangileri?

 

- İmam-ı Âzam Ebû Hanife hazretleri, âlim olduğu kadar, maişetini helâlden kazanma hassasiyetiyle ticaretle de iştigal ederdi. Bir gün talebelerine ders verirken adamın biri telaşla yanına yaklaşmış ve “Ya İmam! Geçmiş olsun! Limandan geliyorum. Orada senin gemilerin battığı konuşuluyor! Haberin yok mu?” dedi, gitti. Ebû Hanife hazretlerinin ticari mallarını taşıyan gemilerini kastetmişti. O, bu haber üzerine biraz tefekkür edip düşündükten sonra: “Elhamdülillah” dedi. Çekip giden adam, biraz sonra tekrar yeni bir haberle çıkageldi: “Kusuruma bakma ya İmam! Yanlış duymuşum, batan gemiler sizin değilmiş!” deyip özür diledi, ayrıldı. Bu habere de biraz tefekkür ettikten sonra yine “Elhamdülillah!” diyerek aynı cevabı verdi. Her iki habere de “ELHAMDÜLİLLAH” diye cevap verilmesini duyan talebelerinden biri: “Affınıza sığınarak bir şey sormak istiyorum muhterem Efendim…” deyince İmam-ı Âzam: “Buyur sor evladım, çekinme!” deyip talebesinden gelecek suâli bekledi.

 

“Efendim! Biraz önce gelen adam, gemilerinizin battığı haberini verdi ‘Elhamdülillah' dediniz, sonra batan gemilerin sizin olmadığının haberini getirdi yine ‘Elhamdülillah’ dediniz, hikmeti nedir, pek merak ettim?”

 

“Malumunuz, gelen adam biri kötü diğeri iyi, iki haber getirmişti. Merak etmekte haklısın evladım! Gemilerimin battığı haberini duyunca kalbimi yokladım; bir üzüntü, bir keder, rızkımdan endişelenme gibi bir noksanlık oldu mu? Baktım yok, ona ‘Elhamdülillah’ dedim. Fakirliği kabul etmiş ve ona göre yaşamayı düşünürken adam çıkıp geldi, bu sefer de; batan gemilerin benim olmadığını, yani yeniden zengin olduğumu söyledi. Yine kalbimi şöyle bir yokladım. Dünya malının gitmesinden dolayı en küçük bir üzüntü olmadığı gibi gelmesinden dolayı da bir sevinme, övünme, kendine pay çıkarma yoktu, ona ‘elhamdülillah’ dedim. Servetimi kaybetmemden, malıma tekrar kavuşmamdan dolayı bende bir değişikliğin olmaması hâlini bana bahşettiği için de Allahü teâlâya hamd ettim, şükrettim…”

 

- Ah Behlül ah! Yaralarımı kanatıyorsun bunları anlatarak. İçim yanıyor yapılanlara neylersin ki olan olmuş!

 

- Üzülmek de bir tövbedir. Unutmayın, siz bir sultansınız, her şey iki dudağınızın arasından çıkacak bir çift söze bağlı. Onun için hazret-i Ebû Bekir Sıddık, hazret-i Ömer efendilerimiz ağızlarına taşlar alırmış. Bir şey sual ettiklerinde de ağızlarında taş olduğu için akıl süzgecinden geçirmeden, pat diye cevap vermezlermiş.

 

- Dağına göre kar Behlül… İmâm-ı Âzam işte böyle bir büyük zat-ı muhterem. Onun kılı kırk yaran hassas yolunda yürümeyip de ne olduğu belli olmayan "din adamı" ismiyle ortaya çıkmış, sahtekârların peşinden gidenlere ne demek lazım? DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.